Norm Haber ekranlarında hazırlayıp sunduğum Ortak Akıl programında siyaset gündemine biraz ara vererek deprem bölgesinden yeni gelmiş olan UCİM Türkiye Hukuk Koordinatörü Mine Rana Kahramanoğlu’nu ağırladım bugün.
Amacım bölgedeki çocuk ve kadınların hukuki sorunları üzerine konuşmaktı, ancak konuşmamızın daha en başında, 6 Şubat tarihinin üzerinden iki aydan uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen, sorunların azalma eğiliminde olmadığını öğrendim.
Aslında şunu biliyorum, deprem bölgesinden ilk anda uzaklaşıp başka şehirlerdeki akrabalarının yanına sığınan depremzedeler, konut kira ve fiyatlarının yüksekliği nedeniyle ya da başka bir şehirde yaşamak istemediklerine kanaat getirdikleri için deprem bölgesine dönmeye başladı. Bu da elbette zaten tam olarak çözülememiş olan çadır ve konteyner sorununun fitilini yeniden ateşledi.
Yine biliyoruz ki, halen içme suyu niteliğinde su şebekelerden sağlanabilmiş değil. Bu da şu demek; bölgede içmek için, çay ve kahve yapmak için, yemek yapmak için, aklınıza gelebilecek diğer her işte kullanılacak temiz su ihtiyacını aslında taşıma su ile döndürdüğümüz değirmenden karşılıyoruz.
Çadır ve konteynerlerin büyük bölümünde yemek yapacak bir düzenek sağlanamadığından beslenme sorunu da ancak yardımlarla çözülebilen bir kalem.
Elbette ilk günlere göre daha organize olmakla birlikte saydığım ihtiyaçlar halen devam ediyor ve bir süre daha edecek gibi görünüyor.
Siyasetin gündeminin deprem bölgesinin ihtiyaçlarının önüne geçmesine izin verirsek yardımların da azalacağını söylemekte de yarar var.
Temel sorunları kaleme aldığımıza göre daha detay sorunlara da yönelebiliriz. Mesela, çocuklar halen gönüllü eğitmenlerle günde bir ya da birkaç saat eğitim alıyorlar çadırlarda. Bu yeterli değil elbette. Acilen bir eğitim programının yapılması, gerekli öğretmen atamaları ile bölgenin desteklenmesi lazım.
Gelelim herkesin en çok merak ettiği ‘kayıp çocuklar nerede?’ sorusunun yanıtına…
Bölgede UCİM’e yapılan ihbarlar değerlendirildiğinde kayıp çocuk kalmamış gibi görünüyor. Daha doğrusu aileleri ile buluşturulan çocuklar dışındaki depremzede ve bakıma, devlet korumasına muhtaç çocuklar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile protokol imzalamış, çocuklara ev ortamı sunabileceğini beyan etmiş dernek ve vakıflara yönlendirilmiş.
Mine Rana Kahramanoğlu programda açık açık dillendirmedi, ancak protokol sahibi kurumlarla ilgili biraz araştırma yapınca, bu dernek ve vakıfların çeşitli cemaatlerle bağlantılı kurumlar olduğunu görüyoruz.
Burada çocuklarımıza neden Sevgi Evlerinin değil de dernek ve vakıfların sahip çıktıklarını, depremzede çocukların neden cemaatlerin eline terk edildiğini sormanın biri gazeteci olarak hakkım olduğunu düşünüyorum.
Daha önceki yazılarımda da belirttim, mahremiyetin özellikle kadınlar ve çocuklar açısından çok hassas bir konu olduğunu ve ne yazık ki, bölgede henüz kişisel mahremiyet alanları sağlanmasının lüks olmaktan çıkmadığını da vurgulamakta yarar var.
Sadece programımda değil, Bursa Veteriner Hekimler Odası’nın düzenlediği iftarda da konuştuk deprem bölgesini.
Oda Başkanı Melike Baysal konuşmasında; “Programı hazırlamak konusunu uzun süre düşündük. Sonra birkaç dakika içinde insanların hayatlarının nasıl da kalıcı olarak değişebildiğini göz önüne aldık ve dostlarımızla bir araya gelmeyi uygun bulduk” diyerek özetledi gecenin hikayesini.
Depremzede veteriner hekimlerin ve veterinerlik öğrencilerinin de ağırlandığı gecede masada yine sorunlar vardı elbette.
Can kaybını biri yana bıraktığınızda mal kaybının da ciddi sorun olduğuna eminim herkes katılacaktır. Hayatın devam ettiğini düşünürseniz bunun için mal kaybının hesabını yapmak zorundasınız.
Deprem bölgesinde işyerleri zarar gören veteriner hekimlerin pek çoğunun şu an ciddi borç yükleri altında olduğunu öğrendim iftar sırasında.
Aşıların korunması için gereken soğuk zincir kırıldığından yine pek çok ilaç enkaz altında kaldığından sadece dükkanlarını değil aslında sermayelerini de kaybetmiş durumda veteriner hekimler.
Devletin bu zararların telafisi için hiçbir desteği yok maalesef…
Tıpkı eczacılar gibi veteriner hekimler de kaderlerine terk edilmiş durumdalar.
Bölgenin ayağa kalkması isteniyorsa bu iş kollarının da destekler kapsamına alınması şart.