Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Depremi kabul edip önlem almak şart

Sabaha karşı yine yüreğimiz ağzımıza geldi, yine bir depremle sarsıldık, yine depremin merkezinin Bursa olduğunu öğrendik…

Korkutucu mu?

Benim için öyle…

Peki işin uzmanları konuya nasıl bakıyor?

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız’ın bu konudaki bilgilerine başvurmayı tercih ettim.

“Önceki haftalarda yaşadığımız Tahtalı merkezli deprem ile bu Orhaneli merkezli depremin birbiriyle alakalı olduğunu söyleyemeyiz” diyerek başladı konuşmasına Başkan Yıldız.

Yaşadığımız her sarsıntıyı birbiriyle ilintilendirerek sürekli bir felaket senaryosu üretmekten uzaklaşmak adına insanın içine su serpen bir giriş cümlesiydi.

“Orhaneli bölgesinde benzer şiddetlerde depremlerin olması şaşırtıcı değildir bizim için, aynı zamanda bu depremlerin bölgedeki jeolojik özellikler nedeniyle yıkıcı etki göstermediğini de belirtmek lazım”

Fakat şehrin depremsellik gerçeği yadsınamayacak kadar açık. Daha önceki yazılarımda ve yaptığım programlarda da defalarca belirttim, 6 Şubat depremlerinin ardından en çok İstanbul depreminin konuşulması beklenirken dikkatleri üzerine çeken il Bursa oldu.

İstanbul’un içinden geçen bir fay hattının olmaması, aslında Marmara Depremi olarak adlandırılması gereken endişenin İstanbul kadar Bursa’yı da etkileme ihtimali bu konudaki nedenlerden sadece biri, hatta en masum olanı.

Asıl önemli neden Bursa’nın içinden geçen ve yıkıcı etkide deprem üretme potansiyeli olan üç tane fay hattının bulunması!

Bizi endişeye sevk eden ayrıntılardan biri de şehrin alüvyon zemin üzerinde gelişen yerleşim alanları.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de bu konuya sıklıkla dikkat çekiyor.

Bir yanda Ankara Yolunun altı ve Garaj Altı diye adlandırdığımız bölgelerin eski tarım toprakları olduğunu ve şimdilerde tüm bu alanların konutlarla dolduğunu biliyoruz. Üstelik bu konutların büyük bölümü mühendislik hizmeti almamış, çoğunlukla aflardan yararlanarak tapu almış yapılar.

Yakın tarihimize ilişkin bu bilgiyi kenara koyarsak, şehrin en yeni ve en gelişmiş ilçesi olan Nilüfer’deki durama da bir özet yapmak gerekiyor. Mehmet Yıldız;

“Nilüferde bizim sakınacağımız noktalar alüvyon zemin üzerine yapılan yapılar ve buradaki nüfus yoğunluğu. Yapıların yüksek katlı oluşu nedeniyle nüfusun, yerleşimin çok olduğu bölgeler var buralarda.

1999 yılı öncesinde hızlı bir yapılaşmanın başladığı bölgede kooperatifler eliyle yapılmaya başlanan binalar hakkında konuşurken 99 depreminin bir milat olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yaşanan 99 deprem felaketinin ardından gelen yönetmelikler ve uygulanan teknolojik gelişmeler ile deprem öncesi dönem arasında uçurum var adeta” diyor Başkan.

Tek derdimiz konutlar da değil elbette. Bizim aynı bölgelere, yani ovaya, yani sıvılaşma oranı yüksek alüvyon topraklara kurulu dev gibi sanayi bölgelerimiz var. Şimdilerde yeni tarım topraklarına, yeni sıvılaşma oranı yüksek bölgelere yeni yeni sanayi bölgeleri oluşturmak için ayrıca kollar da sıvanmış durumda.

İstanbul’un kaldırmakta zorlandığı sanayi yükünün bir kısmını Bursa’nın sırtlandığını, bu sanayinin de yaşanması muhtemel bir deprem hadisesinde büyük hasar alacağını, dolayısıyla ülke ekonomisinin bu durumdan etkilenmemesinin mümkün olmadığını hatırlatmakta yarar görüyorum.

Bunlar bizim gerçekliklerimiz. Gerçekliklerimizden kaçınmamız mümkün olmadığına göre Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız’ın şu sözlerine kulak vermek önemli;

“Bir korku iklimi yaratmaktan ziyade her an deprem olacak gibi hazırlanarak her anlamda bilinçlenmemiz lazım. Deprem bir doğa olayıdır bir doğal afet değildir. Bilgisizlik onu afete dönüştürür!”

Bize kalan kentsel dönüşüm çalışmalarına hız vermek, deprem konusunda bilinçlenmek ve bilinçlendirmek, tarım topraklarına konut ya da fabrika inşa etmemek gibi basit sorumluluklar…

 

 

HABERLER