Deprem bölgesinde bugün yine üst üste gelen ve büyüklükleri 4’ün üzerinde olan sarsıntılar yaşandı. Yetkin isimlerin açıklamalarına kulak verecek olursak bu artçı sarsıntıların 2 yıl sürmesi bekleniyor.
Elbette sarsıntılarla birlikte hasarlı binaların bazılarının yıkıldığına da şahit oluyoruz. Gerek vatandaştan gerekse kamu çalışanlarından hasar tespit çalışmalarına katılanlara ‘binayı az hasarlı yaz, orta hasarlı yaz’ gibi baskılar geldiği işittiğimiz bilgiler arasındaydı. Umarım tespit komisyonunda görev alanlar bu baskılara kulak asmamışlardır da riskli binalarda vatandaşın yaşamını sürdürmesine neden olmamışlardır.
Madalyonun bir diğer yüzünde ise sürekli beşik gibi sallanan bölgede yaşama tutunmaya çalışıyor depremzedeler. Halen tam olarak kurulabilmiş bir düzen ve herkese ulaşmış imkanlardan bahsetmek mümkün değil.
Daha işin bu kısmı tamamlanmamışken, devletin güçlü eli tüm depremzedelere gereken imkanları sunmamış, gerekli korumayı sağlayamamışken, bir yandan da deprem bölgesinde konut yapmak için kollar sıvandı.
İşin bu kısmında ise çeşitli soru işaretleri mevcut.
Her şeyden önce, sarsıntıların halen devam ettiği bölgede konut yapmak ne kadar sağlıklı bu tartışılıyor. Burada farklı görüşlerin bulunduğuna değinmek gerek. Bir kesim mevcut teknolojik gelişmelerden yararlanılarak bir sorun yaşanmayacağına değinirken, bir kesim ise özellikle temel atma ve beton dökme işlemleri sırasında yaşanacak bir artçı sarsıntıda betonda çatlaklar oluşacağından dem vuruyor.
Kafalar karışık ve bir an önce konuda netleşilmesi gerek, çünkü söz konusu olan insan hayatı.
Bir diğer tartışma konusu ise verilen sözlerin verilen sürede tutulup tutulamayacağı.
Depremin yerle bir ettiği 11 şehirde TOKİ’nin 199 bin 739 konutun inşasına hemen başlayacağı bildirildi. Bu kapsamda çok sayıda şirketle bu ayın başında protokol yapıldı. Pazarlık usulüyle yapılan ihalelerin toplam bedeli şimdiden 75 milyar TL’yi geçti. Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalarda, köy evleri ile birlikte yapılacak toplam konut sayısının 270 bini bulacağı vurgulanmıştı. Uzmanlar ise hasar tespit çalışmalarının tamamen bitmesinin ardından bölgede yapılması gereken toplam konut sayısının 350 bine yaklaşabileceğini söylüyor.
Sayı giderek artıyor fark ettiyseniz…
Konuyla ilgili sosyal medyada dolaşan bir paylaşımda vurgulanan rakamlar ise dikkat çekici;
“Hükümetin vaadi 319 bin daire. Maliyeti yaklaşık 32 milyar dolar. İnşaatları bir yılda tamamlamak için 53 bin kalıpçı, 32 bin demirci, 100 bin ince işler ustası, 21 bin tesisatçı, 17 bin mühendis, 25 bin teknik ve idari kadro, toplam 250 bin kişi gerekmektedir. Bu kadar kişiyi, bölgede, nasıl, hangi şartlarda çalıştıracaksınız?
Çıkacak 10 milyon metreküp hafriyat için gerekli 10 bin kepçe ve kamyonu nereden getirmeyi planlıyorsunuz? 15 milyon metreküp beton için 170 beton santrali gerekli. Ne zaman kurmayı planlıyorsunuz? Konutların tamamlanması 8-10 yıldır. Kimse kimseyi kandırmasın. Konteyner kentlerin kurulumu bile 2-3 yıldan önce tamamlanamaz!”
Aslında yanlış da değil. Henüz tüm depremzedelerin çadıra kavuştuğundan bahsedemediğimiz gibi konteyner kentlerin kurulumuna yeni başlandığını belirtmekte yarar var.
Fakat işi sadece sosyal medya paylaşımları ile bırakmamak gerektiğinden İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezinin konuyla ilgili açıklamasına da değinmek lazım.
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç, “Bu kadar büyük bir inşaat faaliyetinde tek sorun maddi kaynak değil. Malzeme üretimi ve temininden insan kaynağına kadar farklı zorluklar var. Bu boyutta bir yapım için Türkiye’deki tüm çalışmaların durdurulması gerekebilir!” diyor.
Elbette yapılamayacak şey yok dünyada, ama işin ucu paraya dayanıyor. Hani öyle büyük maddi gücünüz vardır ki; tüm dünyanın imkanlarını seferber edersiniz, parasını da tıkır tıkır ödersiniz, işte o zaman verdiğiniz sözler, söz verdiğiniz zamanda yerine getirilebilir.
Deprem bölgesinde yaşayan insanların kalıcı konutlarına bir an önce kavuşmasını yürekten istiyorum. Bölgeyi çok kısa bir süre de olsa görmüş biri olarak samimiyetime inanabilirsiniz. Ancak eğri oturup doğru konuşalım, önceliğimiz tüm vatandaşlarımızı konteyner kentlerde sağlıklı ve güvenli bir yaşama kavuşturmak olmalı. Burada gereken yapıldıktan, tüm vatandaşlar aynı imkanlara kavuştuktan sonra ise yeni kentlerin inşasına başlanabilir. Aksi halde tanıdık usulüyle yürüyen işlerden biri olur depremzedelere konut yapma işi de. Tanıdığı olan konutuna kavuşur, bizim gibiler de çadırı bile bulamadan yıllarını geçirir…
‘BANA NE ZAMAN DAVA AÇIYORSUNUZ?’
Uzun süre hem Türkiye’nin hem de Bursa’nın gündeminde yerini almıştı, şehrimizin ‘Çadır skandalı’ iddialar üzerine Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bir açıklama yapılmış, söylenenlerin doğru olmadığı, iddiayı ortaya atanlar hakkında yasal işlem başlatılacağı vurgulanmıştı.
Hatta meseleyi ortaya çıkaran ve ülke gündemine taşıyan Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy da kendisine yasal bir çağrı yapılmasını dört gözle bekliyordu. Böylece konu bir soruşturmanın ötesine geçecek, üstünün örtülmesi mümkün olmayacak, tüm deliller de yeniden ülke gündemine taşınacaktı.
Yapılan ‘yasal işlem başlatacağız’ açıklamasının üzerinden 11 gün geçmiş, ama başlatılan bir işlem olmamış. Milli Eğitim Bakanlığının hakkında yasal işlem başlatılmasını böylesine dört gözle bekleyen bir ismi neden 11 gün beklettiğine anlam vermek güç.
Yeliz Toy, dün itibariyle Milli Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunarak; iddia sahipleri hakkında adli süreç başlatılıp başlatılmadığını, başlatılmadıysa ne zaman başlatılacağını sormuş. Kısacası ‘Bana ne zaman dava açacaksınız?’ demiş.
Fakat hepimiz biliyoruz ki, o çadırlar satın alındı, yasal işlem başlatılırsa konuyla ilgili tüm deliller gözler önüne serilecek, hatta deliller karartıldıysa daha da büyük bir skandal olacak. Yani yasal işlem kolay kolay başlamayacak…