Sağ ayakla girelim ki, bereketi kaçmasın dediğimiz 2025 yılı da diğer tüm yıllar gibi getirdiklerinden önce götürecekleri ile arzı endam etmeye başladı.
Raydan çıkma nedeni hepimizce malum olan ekonominin yeniden rayına oturması için planlardan taviz vermeyeceğini gururla açıklayan devletimin sayın erkanı, iş dünyası ile helalleşerek yüzde 30 zammı uygun görmüştü asgari ücretliye. Bu kez ‘Aman iyi ki işi çok uzatmadan hallettik…’ deyip mikrofonların açık olduğunu unutarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile kıkırdaşmak yerine masadan kalkmayı tercih etti TÜRK-İŞ. Onların daha içine sinmeyen bir asgari ücreti allayıp pullayıp bize sundular, sunuyu kimsenin kabul etmemesi ise kimsenin umurunda olmadı. Çünkü ülkemizde üretimden gelen gücümüzü kullanma müessesesi gelişmemişti ve çalışmıyordu…
Bu oran hatırınızdan çıkmamıştır diye düşünüyorum, çünkü yüzde 30’luk oran açıklandıktan hemen sonra büyük bir hızla bazı rakamlar açıklanmaya başlandı. Biraz balık hafızalı olabiliriz, toplumumuzun hafızası en trajik olaylar için dahi toplamda 3 ay dolayısıyla seçimlerden 3 ay öncesine kadar kim kime ne yapabilirse şeklinde çalışıyor tüm mekanizmalar.
Neyse ki, daha üç hafta bile olmadı asgari ücret oranının açıklanmasının üzerinden geçen zaman.
Sabit gelirliye verilirken üstüne basa basa ‘ZAM’ deniliyor da nedense özel sektör ya da kamu hizmetlerine uygulandığında ‘yeniden değerleme, fiyat düzenlemesi, yeni ölçeklendirme, enflasyon güncellemesi…’ gibi tatlış isimlerle anılıyor adı baya baya ‘ZAM’ olan kavram…
Bize zam alıyorsunuz diyerek kendimizi iyi hissettirmenin kendilerinin düzenleme yaptıklarını belirterek aslında ne kadar küçük bir miktarla yetindiklerini anlatmanın sosyolojik altyapısında yatan küçültücü etkiyi kullanıyorlar.
Kullanıyor da bize verdikleri oran yüzde 30 düzeyinde kalırken devletin kendi hizmetlerine ve vergi sistemine uyguladığı fiyat düzenlemesi bizim zammı baya baya tepeleyerek yüzde 40’ların üzerine çıkıyor.
Canım devletim yeniden değerleme oranını yüzde 43.93 ile açıyor yeni yılın ilk günü itibariyle. Bu da vergi ve harçlara, devletin tahsil ettiği kalemlerden alınacak ücretin en az yüzde 44 dolayında arttığı anlamına geliyor.
Şimdi bu iş biraz da imam cemaat hesabı ilerliyor haliyle, devletin bu zam kartını gören özel sektörün ve aslında bir soy ağacı çıkarsak pek çoğu birbiriyle kan bağı biçiminde bağlı market zincirlerinin daha geride duracağını kimse iddia edemez…
Enflasyon konusu canımızı en çok gıdaya yapılan zamlarla yakıyor, OECD üyesi ülkeler içinde, Türkiye’nin gıda enflasyonunda yüzde 45,3 ile ilk sırada yer aldığı açıklandı geçtiğimiz günlerde. Hemen arkamızdan yüzde 6.4’lük oranla İsrail’in geliyor oluşu, İsrail’in bir savaşın içinde oluşu gibi gerçeklikler göz önüne alındığında halimiz net olarak ortaya çıkıyor. Daha önceki yıllarda Rusya ile bir savaş içinde olan Ukrayna’dan daha yüksek gıda enflasyon rakamları ile de dikkat çekmiştik.
Kısacası bizdeki gıda enflasyonunun dünyadaki savaş durumu ile bir ilgisi yok, zira savaşta olan ülkelerin enflasyonları bizden daha düşük…
Büyük eleştirilerden biri de CHP’li belediyelerin hizmetlerine yaptıkları zamlara yönelik.
Bursa Büyükşehir Belediyesi de dahil olmak üzere şehrin önemli belediyelerinin CHP’ye geçtiğini düşündüğümüzde bu şikayetler bizim şehirde de hayli ses getiriyor.
İlk zamlar tahmin edileceği gibi ulaşım hizmetlerine oldu, çünkü akaryakıt fiyatlarına gelen ‘güncelleme’ ile birlikte bu alanlardaki maliyetler arttı. Maliyet artışını yansıtmak adına yüzde 37’lik BUDO zammının yanına yüzde 40’lık BBBUS zammı da eklendi. Şehir içi ulaşıma da yakın zamanda bir yeniden değerleme gelmesini bekliyorum şahsen.
Çünkü neden olmasın ki…
Asgari ücreti iş dünyası ile el ele vererek yüzde 30 olarak belirleyen ve bunu ‘İşçiyi enflasyona ezdirmedik’ diyerek meydan meydan gezip anlatan hükümetin kendi zam oranını yüzde 43.93 olarak belirlemesi halinde. ‘Bizim belediyelerimizde en düşük asgari ücret 30 bin lira olacak’ diye açıklama yapan CHP’li belediyelerin yapacakları zammın yüzde 30’un üzerinde olması beni şaşırtmadı, şaşırtmaz da…