Bir yanda refah içinde yaşadığımıza yönelik iddialar, diğer yanda ülkede yaşanan ‘derin yoksulluk’a yönelik paylaşılan oranlar eşliğinde gidiyoruz önümüzdeki haftanın sonunda atacağımız oyla kararımızı belirleyeceğimiz seçime.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçmenlerine seslenirken, 85 milyonun refah içinde yaşadığını söylese de bendeniz hiç öyle hissetmediğim gibi, TÜİK verileri de bu kez bu garibin yanında yer alıyor ve diyor ki; en yoksul 20’lik kesim daha da yoksullaşmıştır!
Dikkatinizi çekerim; veriler TÜİK’in verileri…
Ne kadar allayıp pullanmak istense de ancak bu kadar saklanabilmiş bir yoksulluktan bahsediyoruz yani.
İşin ilginç yanı, yoksul daha da yoksullaşır ve kaymak tabaka olarak adlandırabileceğimiz küçük bir kesim daha da zenginleşirken, bu zenginleşen kesimin ödediği vergilerin de azalmış olması.
Akılla izahı zor bir durum…
Daha önceki haline göre ciddi bir zenginleşme içine giren kitlelerin ödedikleri verginin azalmasını açıklamak için çok büyük bir dehaya ihtiyaç var bana göre…
Oysa vatandaşın kirasını ödemeye yetmeyen asgari ücreti daha cebine girmeden vergisi devlet tarafından alınan bir kalem. Buradan bakınca gelirleri muntazaman azalan ve devlete en borçsuz olan kesim yine sade vatandaş olarak görünüyor.
Önümüze serilen pek çok delille artık biliyoruz ki, var olan kaynakların önemli bir bölümü siyaset ve çevresindeki bir avuç insana aktarılırken geniş halk kesimlerinin eğitim, sağlık, istihdam ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını gidermekte zorlanır olması pek de önemli değilmiş gibi davranılıyor.
‘İtibardan tasarruf olmaz’ özlü sözünün hemen arkasından şu bilgiyi de paylaşalım;
Merkezi Yönetim Bütçe İstatistiklerine göre, verilerin elektronik ortamda yayınlanmaya başladığı 2006 yılından bu yana, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın örtülü ödenekten harcadığı tutar; 26 milyar 296 milyon 544 bin TL.
Çoğu zaman adeta adrese teslim hale getirilmek üzere yapılan oynamalar ile gündem olan Kamu İhale Kanunu bugüne kadar 200’ü aşkın kez değiştirilmiş.
CHP’li Aykut Erdoğdu’nun yaptığı tahmini hesaplamalara göre, son 20 yılda yaklaşık 800 milyar dolarlık kamu harcama ihalesi yapıldı. Bu ihalelerde 133 milyar dolar kamu zararı oluştuğu ve bu tutarın ihale alanlar, siyasiler ve üst düzey kamu personeli arasında bölüşüldüğü tahmin ediliyor.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın 18 milyon TL’lik günlük harcamalarının yanı sıra dev uçak ve araç filosu, tüm kamu kurumlarında yaşanan araç ve bina saltanatı da devletin vatandaşa ayırması gereken kaynaklarını sürekli tüketen başka kalemler.
2006 yılından bugüne kadar mal ve hizmet alımları kaleminden yapılan toplam harcama, 1 trilyon 74 milyar 606 milyon 755 bin TL’ye ulaştı.
İşin bir de Kur Korumalı Mevduat için Hazine’den ödenen kısmı var ki, yürek yangını…
KKM için Hazine kasasından çıkan tutar toplamda 94.7 milyar TL’yi buldu. Merkez Bankası kasasından ise 89 milyar TL çıktı. Böylece KKM hesapları için toplamda 181.5 milyar TL harcandı.
Buraya kadar su gibi akan paranın nereye gittiğini anlatmaya çalıştım ve işin içine pek çok kalemi de katmadım.
Benim şu geldiğimiz noktaya kadar çıkardığım sonuç; Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerçekten zengin ve güçlü bir devlet. Mesele gücünü ve zenginliğini kimlerin refahı için kullandığında.
Görünen o ki, bunca büyük ekonomik güç elit ve minik bir kesimi mutlu etmek için kullanılıyor. Dolayısıyla ne oluyor?
Derin yoksulluk…
Yine veriler üzerinden gidelim;
Dünya Bankası verilerine göre, gıda enflasyonunda Türkiye dünya beşincisi oldu.
DYA 2020 araştırmasındaki aileler 0-3 yaş çocuklarını hazır çorba, şekerli su ve pirinç lapası gibi besinlerle beslemek zorunda kalıyor. Dolayısıyla ülkemizde çocuklar arasında obezite oranı yüzde 8.3, bodurluk oranı yüzde 4.6 çok zayıflık oranı ise yüzde 15.6 olarak ölçülmüş. (Bu oranların 2023 için çok daha ciddi boyutlara ulaştığını tahmin etmek zor değil!)
Süt fiyatı artarak ilk kez litresi 25 TL’nin üzerine çıktı.
Almanya’da bir kişi senede ortalama 52 kilo et tüketirken Türkiye’de ortalama 7 kilo et tüketiyor.
TÜİK verilerine göre, 6 aylık ve daha yukarı yaştaki çocuklar en çok ekmek ve makarna gibi karbonhidratlarla besleniyor.
Dünyada Kosta Rika’dan sonra çocuk yoksulluğunun en yüksek olduğu ikinci ülke olan Türkiye’de 100 çocuktan 22’si yoksulluk içinde büyüyor.
Türkiye’de 2022 yılı öğrenci başına ayrılan bütçe miktarı OECD ortalamasının yüzde 8’inden az.
Türkiye’de çocukların bakım ve koruma altına alınmasında öncelikli neden yüzde 69.5 ile ekonomik ve sosyal yoksunluk.
2023 Mart ayı için hesaplanan açlık sınırı 9 bin 591 tl. Yoksulluk sınırı 31 bin 241 TL.
2022 yılında bir milyon meslek liseli çocuk, ‘Mesleki Eğitim Merkezleri’nde ‘haftada dört gün pratik eğitim’ adı altında işçileştirildi!
Neden mi?
Çünkü;
Türkiye’de en yüksek gelirli 5’te 1’lik grup toplam gelirin yüzde 46.7’sine sahip!
Türkiye’de en düşük gelirli 5’te 1’lik grup toplam gelirin yalnızda yüzde 6’sına sahip!
Türkiye’de en yüksek gelirli yüzde 10’luk grubun yıllık geliri, en düşük gelirli yüzde 50’lik gruptan 23 kat fazla!
Kısacası canım kardeşim, devlet güçlü de senin ödediğin vergiler ve senin emeğinle oluşan birikimi bir avuç insan yiyor.
Bir düşün bakalım; ülkece hep birlikte kalkınsak daha iyi değil mi?