CHP kurultayının yapıldığı gece, henüz sonuçlar açıklanmadan yayınladığımız yazımda ‘kimin kazanacağından daha çok bundan sonra yapılacaklar önemli, örgütün kılcal damarlarına kan pompalayacak ve bu damarları harekete geçirecek bir yapılanmanın içine hızla girilmesi önemli’ minvalinden bir yazı yazmıştım. Halen de arkasındayım yazdıklarımın.
Hem sokaktan hem örgütten gelen ‘değişim’ talebinin ilk adımı genel başkanı değiştirmekti elbette, ama asla yeterli olmayacak bir adımdan bahsediyoruz.
Öncelikli olarak şunu söylemek lazım, belki ekranlara yansımayan, ama gerilimi çok yüksek bir kurultay süreci atlattı CHP örgütü ve altı çizilmesi gereken bir diğer husus da seçimin ilk turunda neredeyse birkaç oy farkla iki eşit parçaya bölünmüş bir yapı gördük karşımızda; ‘değişimciler!’ ve ‘genel merkezciler!’
Şimdi hem bu gerginliklerin hem de bu bölünmüşlüğün toparlanması lazım ilk adımda. Bir dönem parti içindeki ulusalcı kanadın siyasetten uzaklaşması ve örgütün önemli ayaklarından birini kaybetmesine benzeyen girişimler söz konusu olursa bu kez toparlanmak çok daha zor olur. Kurultay gecesinden itibaren partinin belli bir kesimine istifa çağrıları yapılıyor sosyal medya üzerinden!
Özgür Özel’in genel başkanlığının, hep temkinli durmak adına giderek sokaktan uzaklaşan, partisine üye kaydı dahi yapmayan CHP’ye yeniden sokaklara çıkmayı, temsil ettiği sendikalar, işçi örgütleri, mağdur halkla birlikte hareket etmeyi, tercih ettikleri değil temsil ettikleri halk kitlelerini partinin içine katmayı hatırlatmak gibi bir misyonu olmalı.
Bundan önceki yazımda genel başkan adaylığından çekilen iki ismin de çekileceklerine ilişkin açıklamalarında üzerinde ısrarla durdukları bir cümleyi vurgulamaya çalışmıştım: ‘Siyaset üretilen bir parti olmaktan uzaklaşmak…’ İşte asıl aşılması gereken sorunlardan biri de bu bence. CHP’nin acilen kendi siyasetini üretmeyi örgütüne hatırlatması gerekiyor.
Yine de el ele verip kongreyi kazandıklarını aralarındaki ilişkiyi de abi kardeş ilişkisi olarak açıkladıklarını bildiğimiz Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun en büyük avantajları gençlikleri, dinamik duruşları ve elbette ‘değişim’ fikrinin cazibesini kullanabilecek kabiliyette oluşları. Buradan yürünerek bir başarı yakalanabilecek mi? Bunu şimdiden söylemek zor, bekleyip görmek lazım…
İşin buraya kadar olan bölümü CHP’nin genel sorunlarına yönelik. Bundan sonrası ise Bursa basınının can kulağı ile üç gündür takip ettiği kurultaydan çıkan sonuçların şehrimizi ne yönde etkileyeceğini anlamaya ve anlatmaya yönelik…
Özgür Özel’in seçimi kazanması ile birlikte Bursalı destekçileri arasında öylesine bir Parti Meclisi üyeliğine talip olma enflasyonu yaşandı ki, tek bir aday üzerinde uzlaşarak Özel’in anahtar listesini delme kararı veren Oğuz Kaan Salıcı listesinden Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal bir kez daha Parti Meclisi’nde görev almak üzere kolları sıvadı.
Sarıbal’ın Parti Meclisi’ne girdiği listenin adı ‘Denge ve Denetleme’ listesiydi, umarım Parti Meclisi tüm tarafların taleplerinin dillendirildiği, dengeli ve kendi içinde denetleme mekanizması da bulunan bir kurum olur bundan sonra.
Çünkü bu parti meclisi önümüzdeki yerel seçimlerde şehrimizi yönetmeye aday olan belediye başkan adaylarını belirleme görevi gibi mühim bir işe imza atacak.
Bursa’da bu anlamda dengelerin alt üst olduğunu da söylemek lazım. CHP Eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak takdim edilen ve çalışmalarını yaklaşık 4 yıldır bu yönde sürdüren Mustafa Bozbey’in pozisyonu büyük bir değişikliğe uğrayabilir örneğin.
Kendisiyle Bursa’ya dönerken konuştuğum ve ‘Sizin için kulislerde adaylığınızı yeniden gözden geçireceğiniz konuşuluyor. Bu konuda ne diyorsunuz?’ sorusunu yönelttiğim Bozbey şöyle bir yanıt verdi:
“Ben eski Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun adayıydım. Çünkü benim adaylığımı daha Parti Meclisi ve MYK onaylamamıştı. Artık Genel Başkan değiştiğine göre, bundan sonra sürecin nasıl işleyeceğini bekleyip göreceğiz. Benim için Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığından başka bir makamı düşünmek söz konusu olamaz. Benim hedefim Büyükşehirdir, ancak adaylık seçiminde ön seçim mi uygulanacak nasıl bir yol izlenecek onu bekleyip göreceğiz.”
Benim tahminime göre, bu kadar manifest bir konuşmanın ardından belediye başkan adaylarını ve belediye meclis üyelerini belirlerken ön seçim yapmazsa zaten Özgür Özel’in inandırıcılığı da değişimci iddiası da bir anda yerle bir olur. Bu nedenle belediye başkan adayları ön seçimle belirlenir.
Buradan bakıldığında Parti Meclisine girmesine kesin gözüyle bakılan, ancak yeterli oyu alamayan Erkan Aydın’ın Osmangazi Belediye Başkan Adaylığı da aynı pozisyonda değerlendirilebilir.
Bir yandan da Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun Nilüfer Belediye Başkanlığı isteğinde olduğuna yönelik söylentiler var. Dedim ya, söylenti işte… Çünkü bu konuyu sormak için kendisini aradığım ve Ankara’dan Bursa’ya dönerken uykusuz, bitap düşmüş halde yakaladığım Kayışoğlu;
“Ben zaten partimin içinde önemli bir görevdeyim, değişim dedik ve değişime önce kendimizden başlamalıyız diye düşünerek Parti Meclisine dahi aday olmadım, yeni arkadaşlarımızın önü açılsın istedim. Milletvekiliyken Belediye Başkanlığı gibi bir göreve talip olmayı düşünmem biraz garip olur böyle bir bakış açısındayken. Partimizin içinde belediye başkanlığı görevlerini layıkıyla yerine getirecek pek çok isim var zaten. Önce kendimizle ters düşmeyip samimiyetimizi ortaya koymayı başarmalıyız kanaatindeyim” dedi.
Aldık, kabul ettik, bu yazıyla notumuzu da düşmüş bulunduk…
Daha çok duyacağız bu tür kulisleri… Kimilerinin haklılık payı olacak, kimileri sadece bir yakıştırma ya da bir tür siyasi manevra olarak kalacak. Çünkü Özgür Özel’in Genel Başkan oluşu sadece parti genel merkezinde değil tüm şehirlerdeki dengeleri de bozdu. Bozulan dengeler arasında kendisine bir yol, bir yer arayan partililerin yoğun çabasına tanık olacağız önümüzdeki günlerde…
Benim asıl merak ettiğim bu büyük çabalar sarf edilirken bir yandan da 5 ay gibi kısa bir süre kalan yerel seçimlere nasıl girecek bu parti?