Ülkede halen demokrasinin gereği bazı kurallar mecburen işletiliyor, mesela kararlar alınmadan önce bir askı süresi var ve bu sürede itirazlar toplanıyor, sonrasında değerlendirilmek üzere. Ancak bu mecburiyetin anlamsızlığı da gözümüzün içine içine sokuluyor fütursuzca.
Tamı tamına 67 bin görüş bildirilmesine rağmen askıdan inmesi ile onaylanması bir olan yeni eğitim müfredatından bahsediyorum.
Böylesine önemli bir konuyu bu kadar hızla nasıl geçiştirdiğinizi de hayranlıkla karışık bir kızgınlıkla izliyorum…
Hayatın her alanında ve neredeyse katıldığım her basın toplantısında ucundan kıyısından mutlaka konuştuğumuz bir konu olan eğitim meselesi bugün yine masamızdaydı.
23 Haziran Dünya Kadın Mühendisler Günü kapsamında, ‘Mühendislikle Güçlenen Dünya Zirvemiz’ adlı bir panel düzenleyecek olan Bursa Mühendis Kadınlar Derneği, zirve öncesi bir bilgilendirme toplantısı düzenleyerek hem organizasyonla ilgili bilgi vermek hem de derneğin çalışmaları hakkında açıklamalarda bulunmak üzere ağırladı Bursa basınını. Yapılan açıklamaları sitemizden takip edebilirsiniz.
BUMKAD Yönetim Kurulu Başkanı Ülfet Öztürk, açıklamalarının ardından sorular da aldı. En çok merak edilen ise yapay zekanın bizi ne zaman işsiz bırakacağı meselesiydi. Sorular elbette tam olarak böyle sorulmadı, ama benim aklımdaki yanıtla birleşince ortaya böyle bir tablo çıktı.
Size de hemen aktarmak isterim, son tahminlere göre yapay zekanın hayatımıza tamamen girmiş olması ile birlikte yaklaşık olarak 85 milyon meslek değişecek ya da ortadan kalkacak. Buna karşılık 95 milyon yeni meslek ortaya çıkacak.
Süper değil mi?
Yapay zeka bizi işsiz bırakmayacak, aksine iş alanlarının daha da artacağı yönünde öngörüler mevcut.
Buraya kadar her şey çok güzel. Mesele bizim için bundan sonra başlıyor. Çünkü bizim gibi ülkeler için asıl sorun, bu iş kollarına uyumlu insan yetiştirip yetiştiremeyeceğimiz, daha doğrusu nasıl insan yetiştirip gelişmelerin neresinde duracağımız.
‘Sistem temelli eğitim’ alan nesillerin yetişmesinin önemine vurgu yapan Ülfet Öztürk, elbette bu konuşmaları yaparken Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in müfredatımızı sadeleştiren, daha doğrusu şahtı şahbaz eden değişiklikleri onayladığından habersizdi.
Biz eğitim sistemimizin içinden matematiğin en temel kısımlarının çıkarıldığını bilmeden, bilemeden, 2023 yılında sistem temelli eğitim almış eleman açığının ülkemiz için 1 milyon kişi olduğunu, aslında eğitim sistemimiz böyle bir içerikle bizleri yetiştirse 1 milyon kişinin üretime katkıda bulunuyor olacağını konuştuk tatlı tatlı…
Sonra döndük geldik ki, müfredatımızı son derece kalabalık bulan, PİSA sınavlarında defalarca dibi görmüş bir ülkede fazlaca matematik öğretildiğini iddia eden Milli Eğitim Bakanlığı, yeni müfredat askıdayken konuyla ilgili uzman görüşlerini bildirmiş 67 bin kişi ve kurumun bu görüşlerini görmezden gelerek (çünkü 67 bin görüşün bu kadar kısa sürede incelenmesi ve bu görüşlere yönelik yanıtların verilmesi mümkün değildir. Üstelik yanıt aldığını belirten kurum ve kişi de yok bildiğim kadarıyla) şak diye onaylayıvermiş yeni ve sadeleşmiş müfredatı.
Şimdi, bizim ülkemizde 1 milyon sistem temelli eğitim almış insan arayan sanayicimiz varken ve biz bu eleman açığını zaten kapatamıyorken, bundan sonrasında çok daha sade ve gelişmelerden, teknolojiden, yapayını bir kenara koydum, Allah vergisi zekadan bile çok az nasip alacak bir eğitim sistemini onaylarken, bu ülkenin insanlarına nasıl bir gelecek vadediyoruz acaba?
Anlı şanlı bir adı olan ve “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” denilen sistem onaylanmadan önce, öğretmenlerden 38 bin 865 görüş ve öneri gelirken, müfredat taslağına katkı sunmak isteyen sivil toplum kuruluşları, eğitim platformları ile eğitimin diğer paydaşları ise 28 bin 419 görüş bildirmiş görünüyor.
İddiaya göre, yeni müfredat taslağı hakkında iletilen tüm görüş-öneriler, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından değerlendirilmiş. Anlaşılan o ki, müfredatın onaylanmasını engelleyecek bir itiraza rastlanmamış.
Oysa şöyle bir geleceğe bakılsa, ülkenin gencecik, yetişmiş ve sektöre insan kazandırma çabasıyla dertlenen BUMKAD gibi derneklerinin üyeleriyle konuşulsa mesela, çok daha anlamlı yürünürdü bu yollarda.
Tabi bir yandan vicdan kanatan gündemler oluşturup, diğer yandan ülkenin geleceğini derinden etkileyecek, eğitim gibi alanlarda amaca koşmak da moda oldu son günlerde. Yine de her defasında bu zokayı yutuyor ve öncelikle bize uzatılan suni gündemin peşinden koşuyoruz, ben dahil. Sonra bir de bakıyoruz ki, olan olmuş, zaten fırsat kollanan mesele bir andan onaylanmış, yasalaşmış, resmi gazetede yayınlanmış…
Kısaca, bugün çok değerli mühendis kadınların da belirttiği gibi, ülke bizden yaratıcı, eleştirel düşünen, bilimsel veriler ışığında, güncel gelişmeleri yakından takip eden ve bu gelişmelere hakim olan bireyler yetiştirmemizi bekliyor.
Biz de sermayenin ve iktidarın çıkarlarına hizmet edecek, öğrencileri geliştiren değil eleyen, kısacası yapay zekayı yöneten değil, sanayide düğmeci olan nesiller yetiştirmek için ülkenin ilk kurulduğu yıllarda örnek alınan eğitim sistemimizin içini dışına çıkarak ilerliyoruz.
Daha önce bir yazımda sormuşum; ‘Bize üretim bantlarında çalışacak donanımlı olmasına gerek görülmeyen ‘düğmeci’ler mi lazım, yoksa üretim bantları oluşturacak beyinler mi?’ diye. Artık bu sorunun yanıtını biliyorum. Hatta bu yokluk içinde sürekli düşen doğum oranlarını artırmak için üç de yetmez beş tane çocuk yapın önerisi ile vatandaşın karşısına çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taleplerinden sonra kesinlikle eminim.
Belki cesur cümleler kurarak vatandaşa söylenmiyor, ama artık pek çoğumuz bunu anladık sanırım. Bizim ülkemize dünya tarafından biçilen rol; elinde eğitimi ve mesleği olmayan, dolayısıyla vasıfsız olarak nitelendirilebilecek, az donanımlı, asgari ücret ya da komşu ücretlere çalışacak insanlar yetiştirme misyonu!
Çocuğunuz için bu geleceği beğeniyorsanız ne ala…