Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Eğitimde büyük başarı; 612 bin 814 çocuk sistem dışı!

Yeni sistemde ara tatilin arasında da tatil yapıyor çocuklarımız. Sanki öncesinde dillere destan bir eğitim alıyorlarmış gibi…

İşin bu kısmından çoktan vazgeçtik zaten…

Benim şimdiki dertlerimin başında eğitimin modernleşmesi ile birlikte her mekanda yapılabilir olmasının yaygınlaşması ve bu sayede bizim şahane eğitim modelimizin de güncellenmesi geliyor…

Yanlış duymadınız, benim asıl derdim eğitim sistemimizin günümüz koşullarına göre güncellenmek için debeleniyor olması.

Çünkü bizde bir eğitimi sindirme problemi var, üstüne üstük fakir bir ülkeyiz, daha doğrusu fakiri bol bir ülkeyiz. Dolayısıyla; ‘Ben çocuğumu dışarıdan okutacağım’ martavallarının eğitim sisteminin dışına çocuk çıkarma girişimi olduğunu kabul edelim öncelikle.

Biz ülke olarak sistemin içindeki çocuğa sahip çıkamazken, sistemin dışındaki çocuğu nasıl okutacağız orası da ayrı bir soru…

Bu ne kendine güvenmişlik yahu…

Konuyla ilgili araştırmalar yapan, raporlar hazırlayan en güvenilir kurumlardan biri olan Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre, Türkiye’de 855 bin 174 öğrenci örgün eğitim dışında kaldı. Bu rakamı 2023-2024 eğitim öğretim yılına indirgediğimizde karşımıza 612 bin 814 çocuk çıkıyor!

2023-2024 eğitim öğretim yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 612 bin 814 çocuğun eğitimin dışında kalması hayli hassas bir durum. Bu sayı bir önceki yıla kıyasla yüzde 38,4 oranında eğitimden ayrılma oranı artışı demek! Eğitim sisteminde olması gereken her 20 çocuktan birinin eğitimin dışında kalması demek!

Yine raporun verilerinden yürüyelim; 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki çocuk oranının en yüksek olduğu iller yüzde 35,6’yla Muş, yüzde 32,4’le Ağrı ve yüzde 28,7’le Gümüşhane! Siirt, Bitlis ve Ağrı’da 17 yaşındaki her üç kız çocuğundan birinin eğitim dışında olduğunu ayrıca vurgulamak lazım.

Geçici koruma altındaki Suriyeli göçmen çocukların 199 bin 87’sinin yabancı uyruklu çocukların 43 bin 273’ünün örgün eğitim dışında kalması da dikkat çekilen bir diğer husus.

İşin en trajik yanı ise eğitim dışında kalan çocukların cinsiyetindeki değişim. Önceki dönemlerde eğitim dışında kalan, bir biçimde okulundan koparılan çocuklar genellikle kız çocuklar olurdu. İçinde kimi zaman ‘kız çocuk okutulmaz’ mantığını barındıran, kimi zaman da erken yaşta evlilikler için sapılan bu yol artık rotayı erkek çocuklara doğru kırmış gibi görünüyor.

Çünkü hane dışında gelir getiren işlerde çalıştırılma erkek çocuklarda kız çocuklara göre daha yaygın!

Uzun lafın kısası eskiden geri kafalılıktan eğitimden koparılan çocuklar şimdi baya baya parasızlıktan okuldan kopuyor!

Eğitim dışındaki çocuk sayısı ve eğitimden erken ayrılma bulguları eğitim politikalarında çocuk yoksulluğuyla mücadelenin önceliklendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Buradan hareketle yaklaşan bütçe döneminde eğitim sisteminin kritik olduğuna işaret etmek gerekir görevimle paralel olarak, ancak biliyorum ki, eğitime ayrılan bütçe de bizim ülkemizde eğitime değil tarikat ve cemaatlere akıtılıyor, o yüzden konuyla ilgili umutsuzum…

Bari kamu politikalarının bir gereği olarak çocuğun, en azından çocuğun gerçek yoksulluğunu gündeme alın diyeceğim, ama sırça köşklerde oturanların böyle bir şeye de pek ihtiyacı yok aslında. Çünkü sırça köşkler hep rahattır…

Hazır aklıma gelmişken, bu sırça köşkün hikayesini de anlatıvereyim de kıssadan hisse okumayan çocuklar, yoksulluk ve aşırı zenginlik arasındaki korelasyonu kurun siz…

Efendim vakti zamanında tembel ve gittiği hiçbir yerde barınamayan üç arkadaş, bir ülkenin başkentine gelirler.

Yolda içlerinden birinin aklına bir fikir gelir. Kente girdiklerinde herkesin duyacağı şekilde ve şaşkın bir edayla ‘Bu ülkenin sırça köşkü nerede? Yoksa itibardan tasarruf mu ediliyor?’ diye sorarlar. Sırça köşkün ne olduğunu halk merak eder. Üç tembel arkadaş, sırça köşksüz kent olamayacağına onları inandırıp halkı kendilerine bir sırça köşk yapmaya ikna eder.

Fakat köşk yapıldığı gibi kalmaz, gittikçe büyür, ihtiyaçları giderek artar, oraya giren hazır yemeye alıştığından bir türlü dışarı çıkmak istemez, dışarıda kalanlar da oraya girmeye çalışır…

Bu arada artan masrafların karşılanması için halk sürekli kendi ekmeğinden, tarlasından, hayvanında fedakarlık eder durur…

Kentte açlık baş gösterince halk sırça köşkü daha fazla sırtında taşımak istemez, bu kez de şiddetle karşılaşır. Halkın yiyeceği, içeceği zorla elinden alınır, itiraz edenler sırça köşkün bodrumuna kapatılır. Halk bu beladan kurtulmaya daha fazla çalışmaz, sırça köşkün adamları da köşkün hiçbir kuvvetin yıkamayacağı kadar sağlam olduğu düşüncesini yayar, safları inandırır, inanmayanları hile ve zorla susturur.

Zamanla halkın vereceği bir şey kalmaz. Son koyunlarını da bir emirle getirirler. Bu durumda halkın artık korkmayacağını bilen üç tembel arkadaşın elebaşı, sesini tatlılaştırarak halka, onlar için yaptıkları fedakârlıkları anlatır.

Getirdikleri koyunların hepsini yemediklerini, bir kısmını geri vereceklerini açıkladıktan sonra kellelerin halka dağıtılmasını emreder. Kelleler dağıtılır. Bir de bakarlar ki kellelerin beyni yok! Kellelerin dili ve gözü de yok. Kellelerin beyin, göz ve dillerinin neden olmadığını sorduklarında; ‘Siz onları ziyan edersiniz’ cevabını alırlar.

Bunun üzerine halktan biri; ‘Bana böyle başın lüzumu da yok!’ diyerek kelleyi fırlatınca sırça köşkte bir delik açılır. Bundan cesaret alarak herkes elindeki kelleyi fırlatmaya başlar. Sağlamlığına inanılan sırça köşk tuzla buz olur. Halk, normal yaşayışına döner.

Hikayenin sonunda; ‘sakın tepenize bir sırça köşk kurmayın. Ola ki günün birinde böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter!’ diyor anlatıcı…

Eğitimsiz nesiller yetiştirmesi sizden hikayeyi anlatması benden…

 

HABERLER