Özellikle okulların açık olduğu kış aylarında bu köşeden sık sık eğitim alanında yaşanan sorunları dile getirdik, getirmeye de devam edeceğiz.
Okulların tatilde olduğu yaz aylarında da yaşanan sorunların çözüme kavuşturulmasının hızlanması beklentisindeyiz. Ancak görünen o ki, şehrimizi zaman zaman ziyaret eden Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, bazı yatırım müjdelerini dillendirse de bu yatırımların ne oranda gerçekleştiği konusunda net bir bilgiye ulaşmak şimdilik imkansız.
Eğitim camiasından kulağımıza gelen söylentiler ise eğitimde çift, hatta çok başlılığın artık can sıkıcı boyuta ulaştığı yönünde.
Hemen hemen her bakanlığın yaşadığı önemli sıkıntılardan biri olan çift başlılık sorununun eğitim ayağını Birgün gazetesinden Mustafa Bildircin’in gündeme taşıdığı MEB Personel Genel Müdürlüğü’nün 2021 yılı faaliyet raporu ortaya koyuyor.
MEB Personel Genel Müdürlüğü’nün 2021 yılına yönelik faaliyet raporunun, ‘Zayıflıklar’ bölümünde dikkati çeken çok başlılık vurgusu raporun tamamına hakim.
Eğitim alanında alınan kararlara yönelik, “Saray bünyesinde oluşturulan kurul, karar alma süreçlerinde MEB’den daha önemli bir rol oynuyor…” eleştirileri ile başlayan cümleler, “Eğitime ilişkin süreçlerde birçok kurum ve kuruluşun rol oynadığı…” sözleri ile devam ediyor.
Aynı zamanda, “Çok sayıda kurum ve kuruluşun eğitime yönelik süreçlerde rol oynamasının, karar alma hızında yavaşlamaya ve sorunlara yol açtığı…” kaydediliyor.
Raporda şehrimizin önemli sıkıntısı olan ve depreme karşı güçlendirilen okulların başka okullara misafir olması ile birlikte yaklaşık 70 okulu etkileyen ikili öğretim sorunlarına da yer verilmiş.
MEB Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün raporu hükümetin eğitimdeki en önemli eğitim vaadi olan, “İkili eğitimi sonlandıracağız” vaadinin kâğıt üzerinde kaldığını gün yüzüne çıkarıyor. Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan ve ikili eğitim yapan okul sayısının 98’e yükseldiğini kaydeden raporda, ikili eğitim yapan okul sayısındaki artış, farklı bölgelerde yaşanan depremler nedeniyle yıkım ve güçlendirme kararı alınan okulların yeni binaları tamamlanıncaya kadar bazı okullara misafir olmasına bağlanıyor.
Okulların güçlendirme ve yapım ihaleleri ise bütçe yetersizliği nedeniyle bir bir iptal ediliyor!
AK Parti iktidarı döneminde 8 farklı ismin iş başına getirildiği ve her yeni bakanın yepyeni eğitim politikaları ile kendisinden önceki bakanın uyguladıklarını kötüleyerek göreve başladığı düşünüldüğünde yaşanan kriz daha net ortaya çıkıyor.
Bu duruma şimdilerde, ‘Saray bünyesinde oluşturulan kurulun’ bakanlıktan daha geniş etki alanının oluşunu ve eğitim yatırımlarının durma noktasına gelişini de eklemek lazım anlaşılan.
Unutmamak gerekir ki, 15 Temmuz yaşanmadan önce, yaşanacak tehlikeyi bildirmek için pek çok devlet kurumu dikkat çekici raporlar hazırlamıştı, ancak bu raporlara pek de itibar edilmemişti.
Bu kez devletin kurumlarınca hazırlanan raporlara itibar edilerek ilerlenmesinin önemi anlaşılmıştır umudunu taşımak istiyorum!
Eğitimin bir diğer önemli sorunu, hatta gündemden düşmeyen konusu da KYK borçları ve KYK borçlarına uygulanan faiz!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İcralık da olsanız KYK borçlarınızı ödemeyin, biz bir yıl içinde iktidara geleceğiz ve borçlarınızın sadece anaparasını ödeyeceksiniz!” çıkışının ardından bir türlü seslerini duyuramayan KYK mağduru öğrencilerin sesleri işitilir oldu.
Bu noktada ana muhalefet partisi liderini kutlamak lazım, çünkü muhalefetin görevi hükümetin gündemine almadığı konuları gündeme getirmeyi ve çözüme ulaşması için baskı unsuru oluşturmayı gerektirir.
Görev başarı ile tamamlanmış görünüyor.
Şimdilerde hükümet kanadından yapılan açıklama KYK borçları konusunun masaya yatırıldığı ve ilk kabine toplantısının ardından sunulan çözümün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından aktarılacağı yönünde.
Masada ise iki formül var; ya anaparanın dört katına kadar çıkabilen faizde bir indirime gidilecek ya da Kılıçdaroğlu’nun gençlere vadettiği gibi sadece anaparanın alınması gündeme gelecek.
Gençleri anaparanın ödenmesi formülü bile tam olarak memnun etmeyecekken, faiz indirimine gidilmesi durumunda tıpkı kimseyi mutlu etmeyen asgari ücret artışı gibi ne İsa’ya ne Musa’ya yaramayan bir sonuç ortaya çıkabilir.
Sadece anaparanın ödenmesi fikri ise kulağa daha hoş geliyor…