Yaklaşık bir aydır çocuklarını bir okula yerleştirmek için çaba harcayan, bu çabanın hemen ardından da çocukları okutmanın ne kadar pahalı hale geldiğini fark edip yaşadığı sorunları nasıl çözeceğini düşünen veliler bugün itibariyle okul yollarına düştü…
Bu tumturaklı cümleyi kurarken zerre-i miskal abartmıyorum…
Eğitime verdiğimiz önemin maşallahı var, memleketin nüfusu 85 milyon, bu nüfusun 20 milyonu okul yollarında. Bu rakamın ilk, orta ve lise eğitimi için geçerli olduğunun altını çizmek isterim. Zira çeşitli biçimlerde eğitim veriyor adı altında her köşe başına bakkal dükkanı gibi açılan üniversiteler sayesinde annem bile ikinci üniversitesini okumak suretiyle öğrenci statüsüne girebilir…
Tüm bu yapılanların nedeninin, biraz işsizliği gizlemek, biraz da bir umut ‘çocuğum bu işten paçayı sıyırırsa güzel bir geleceğe kavuşursa’ diyerek varını yoğunu döken vatandaşın üzerinden ülke ekonomisini canlandıracak parayı sağmak olduğunu artık öğrendik de geç kaldık…
Bundan önce okul, kitap ve kırtasiye masraflarının nasıl el yaktığına değinmiştim. Bir kez daha hatırlatmakta fayda var, hatta konuyu şöyle minimalize edip; bir köy anaokulunda istenen malzemelerin küçük bölümünün en ekonomik marketlerden yapılan alışverişlerle dahi bin liranın üzerine çıktığını, bu masraflara ilaveleri de eklenince köyde bir anaokuluna adım atmanın aileye maliyetinin 2 bin 500 lirayı geçtiğini söyleyebilirim…
Elbette bu masrafı yapmakla iş bitmiyor.
Çocuğun cebine harçlığını, yol parasını da koymalısınız.
Bir yandan gıda fiyatlarındaki artış özellikle dışarıda yemek yemeyi lüks hale getirmişken, diğer yandan ulaşıma gelen zamlar akaryakıt zamları ile birlikte her geçen gün artarken, harçlık ve yol masrafı olarak günlük 100 lira gibi minicik bir rakamdan söz etseniz; haftanın 5 günü için 500, kursa giden öğrencilerin hafta sonunu da hesaba katarsak 700 lira hesap çıkıyor veliye.
Bir öğrencinin cep harçlığı ve yol parası aylık olarak en düşük seviyede hesaplandığında 2 bin lira ile 2 bin 800 lira arasında değişiyor…
Bu eğitim öğretim yılımızda Milli Eğitimimize Bakanlık edecek isim olan Yusuf Tekin, Erdoğan’ın 21 yıllık iktidarında Milli Eğitim Bakanlığı görevine tayin ettiği dokuzuncu isim.
Kabaca bir hesapla 2 buçuk yılda bir bakan değiştiren Milli Eğitim ülkemizin en çok şikayet edilen kurumlarının başında geliyor.
Bakanlar bu koltuğa oturduklarında önce kendilerinden önceki bakanın ‘eğitimde devrim’ olarak sunduğu program çerçevesinde yaptıklarını bozuyor, ardından kendi ‘devrim’ini ilan ediyor. Bir de her bakanın ortak icraatı olarak imam hatip liselerinin sayısı adeta otomatikleşmişçesine artırılıyor.
Bu eğitim sistemi içinde kendi diline hakimiyetten dahi uzak, temel bilimlere yabancı, günümüz global dünyasına uyumu için gereken yabancı dil bilgisine asla ve asla sahip olmayan bir gençlik yetişiyor. Bu gençliğin özelliklerine çok başka verileri de ekleyebiliriz, ama şimdilik gerek yok…
Bizim elimizde eğitim aldırmak için kendimizi paraladığımız çocuklarımızın elde var sıfır kadar vasat hali dururken, durumdan vatandaşın dışında kimsenin rahatsız olmaması da ayrı bir garabet.
Amaç dininde, kininde bir nesil yetiştirmekse, işin o kısmı ayrı tabi…
Bu noktada herkes emeline ulaşmış görünüyor…
Türkiye ekonomisinin 2024-2026 dönemine yönelik hedeflerinin yer aldığı Orta Vadeli Program da gösteriyor ki; iktidarın, “Aslan payını ayırıyoruz” dediği eğitime öngörülen bütçe 2023 yılında 461 milyar 649 milyon 548 bin TL, 2024’te 1 trilyon 90 milyon 229 bin 668 TL olarak planlandı.
Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı için kesenin ağzı açılıyor her zamanki gibi. 2023’de 36 milyar 186 milyon 871 bin TL’lik bütçesi ile toplam bütçeden yüzde 0,65’lik pay alan Diyanet’in bütçe payının 2026’ya kadar yüzde 0,31 oranında artırılması hesaplanıyor. MEB’in bütçe payında 2026’ya kadar öngörülen yüzde 0,5’lik artışa karşın Diyanet’te yüzde 0,31’e ulaşan artış oranı var elimizde.
Veriler ortada, yakın tarih o kadar yakında ki, takibi için usta olmaya hiç gerek yok…
Eğitim yeterince ele yüze bulaştırıldıktan sonra da yapılacak icraatlar var elbette.
Mesela sorunları dile getiren eğitimcileri sudan bahanelerle dava etmek gibi…
(Fotoğraf: Bursa Muhalif)
2021 yılında öğretmenler gününde öğrencilerinden çiçek alan öğretmenlerin dahi rüşvetçilikle suçlandığı açıklamaya karşılık olarak; “Katar’dan ‘Hediye’ uçak alan iktidarın bakanlığı öğretmenlere hediye konusunda ahlâk satamaz!” diyerek tepki gösteren Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, bu cümlesi üzerine dava edildi.
Bu kez de davayla ilgili konuşan Toy;
“Bu dava bir ‘suç’ davası değil, ‘sus’ davasıdır, susturma davasıdır. Dosya sumen altından çıkarılmıştır, iddianamesi 9 Mart 2023’de, yani Milli Eğitim Bakanlığı’nın Bursa’daki çadır skandalının ortaya çıkarıldığı 7 Mart 2023’den 2 gün sonra hazırlanmıştır. Özel bir davadır, savcısı da özeldir, kurgusu da özeldir!” diyor.
Milli Eğitim Bakanlığının ipliği pazara çıkmış, çıkarılmış, üstelik bu işler bir kadın tarafından yapılmış, hatta bu kadın parasız ve eşit eğitim politikasını savunan bir anlayışa sahip.
O halde elbette dava edilmeli, davalar ile gözü korkutulmalı ki, sussun!
Benim bildiğim Yeliz Toy kendisine açılan bir dava ile susmaz, susturulamaz!
Sorunlar söylenmeye, anlatılmaya, saçma uygulamalar ortaya çıkarılmaya devam edilecektir. Ben de konunun bu köşeden özenle takipçisi olacağım.