Bundan önceki yazımda size sade vatandaşın ne kadar yalnız olduğunu yazmıştım. Sade vatandaş, bir yere aidiyet hissetmeyen vatandaş, yalnız ve savunmasız bu ülkede. Çünkü nedendir bilinmez bizde işler hiçbir zaman liyakat esasına göre, kurallara göre, dünyada işlediği biçimiyle net şekilde yürümüyor.
İşe girmek isteseniz bir arka lazım, devlet dairesinde bir işiniz olsa bir tanıdık lazım, en önemlisi de iyi ve kazançlı ne varsa ulaşabilmek için mutlak suretle bir aidiyet lazım.
Büyük ölçüde bu ‘kurallara göre değil, adamına göre muamele’ yaklaşımı nedeniyle devletin her kademesinde tarikat ve cemaat bağlantıları hakim.
İnsanlar bir tarikata, bir cemaate bağlı olarak hem yanlarındaki güçlü grup bağını kuruyor hem de bu grup bağı gerçekten işe yarıyor. Sorunlar çözülüyor, işlere yerleşiliyor, ulaşılması zor maddi imkanlara ulaşılıyor…
Elbette bunun için verilmesi gereken ödünler var. Senin için belirlenen yaşam biçimi var.
Bir saadet zinciri gibi düşünün meseleyi…
Zincirin ilk halkaları olan çocukların yetiştirilmesi de planlanan hedefe yürümek için çok önemli. Bu nedenle tüm tarikat ve cemaatler Milli Eğitim Bakanlığı ve Müdürlükleri bünyesinde etkin noktalarda yer almak yarışında adeta.
Mevzu ağacın yaşken eğilmesi…
Bu noktada Bursa’da yarışmanın galibinin Ensar Vakfı olduğunu söyleyebiliriz. ‘Sana Emanet Kitap Okuma Yarışması’ başlığı ile okullarda duyurusu da yapılan bir etkinlikten bahsetmek istiyorum size.
Ensar Vakfı’nın talep yazısı ile başlayan bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkıyor etkinlik planı.
Yarışmanın düzenlenme amacı olarak ‘öğrencilerin kitap okuma oranını ve seçmeli ders olan Peygamberimizin Hayatı dersine olan ilgiyi arttırmak’ cümlesi sarf edilmiş.
-Bu amaçlar okullarda herhangi bir vakfın faaliyet yürütmesine izin vermek için yeterli midir?
–100 yıllık bir devletin Milli Eğitim Bakanlığı kendi başına yarışma düzenleyecek yeterlilikten yoksun mudur?
Bu iki soruyu bir de siz sorun kendinize ve yanıtını bulmaya çalışın derim.
Konuyu gündeme taşıyan Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, “Ensar Vakfı’nın kendi bünyesindeki yazarlar tarafından kaleme alınmış tek bir kitap ve bu kitabın ezberlenmesi ile yapılacak bir yarışma, ne okuma oranını artırır ne de bilgi yarışması sayılabilir” derken yerden göğe kadar haklı bence.
Okunacak olan kitabın arka kapağındaki; “Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir de kocasına itaat ederse, ona ‘Haydi cennetin hangi kapısından istersen gir’ denilir.” ibareleri de özellikle kız çocuklarının erkeklere itaat etmeleri konusunda baskılanmaları açısından son derece yönlendirici kanımca.
Ülkemizde halen kör topal da olsa işlemeye çalışan hukuka güvenilerek bu türlü meseleler Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetki devri anlamına geldiği ve Anayasa’ya aykırı olduğu için zamanında yargıya taşınmış, bu türlü protokoller imzalanmasının yürütmesi durdurulmuş. Yani ‘artık böyle protokoller imzalayıp etkinlikler düzenlemenize izin vermiyorum!’ demiş yüce Türk adaleti.
Hoooppp… 2019 yılında yapılan bir değişiklikle ‘Okullarda sivil toplum kuruluşları bir protokol imzalanmasına gerek duymaksızın etkinlik yapabilir’ ibaresi ile kanunun önüne geçilmiş.
Bir müzeye gidilecek olsa, bir piknik yapılacak olsa kalem kalem pek çok yerden izin alınması gerekirken tarikat ve cemaatler istedikleri zaman okullarda etkinlik düzenleyebilir hale getirilmişler.
Arkasında bu kadar canhıraş bir savunma ile durulan Ensar Vakfının adının hafızalarda nasıl yer ettiğini de hatırlatmak isterim…
Karaman’da yaşları 8 ila 10 arasında değişen 45 erkek öğrenciye tecavüz hadisesi… desem eminim hepinizin gözünün önünde canlanacak 2016 yılındaki acı tablo. O zaman da dönemin Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Bakanı tarafından, ‘Bizim çalışmalarıyla gurur duyduğumuz…’ diye başlayan tumturaklı bir cümle ile savunulmuştu vakıf.
Nedeni bilinmeyen bir biçimde sadece Bursa’daki öğrenciler için düzenlenen, bolca para ödüllü bu yarışmada özellikle bizim şehrimizin seçilmesinin nedeni nedir merak ediyorum.