Bursa’nın aday enflasyonu yaşayan ilçesi Mudanya’dan bir misafirimiz vardı bugün Norm Haber’de. CHP Mudanya Belediye Başkan Aday Adayı Deniz Dalgıç…
Aday adaylığını açıklamadan bir gün önce CHP’ye üye olan, eğitimini inşaat mühendisi olarak tamamlamış, kariyerini ise eğitimci olarak sürdürmüş bir isim Dalgıç. Mudanyalılar kendisini ne kadar tanıyor bilinmez, ama eğitim camiasında çok iyi tanındığı kesin.
Gerçi hatırlatmakta yarar var, Dalgıç’ın aday adaylığı açıklamasında çok sayıda Mudanyalı vardı. kendisi de bu şehre olan vefa borcunu ödemek için yola çıktığını söylemişti.
Konuşmasının en başında kurduğu cümleler aday adaylığı açıklamasındaki cümlelerle aynı oldu;
“Uzun süredir buradayım, işimi burada kurup tüm yatırımlarımı Mudanya’ya yaptım, çocuklarımı burada yetiştirdim. Dolayısıyla bana ve aileme sağladıkları için Mudanya’ya bir vefa borcum olduğunu düşündüm. Yıllardır Mudanya’da bir proje yapmayı hayal ediyordum. Aslında Mudanya’nın kendisi bir proje haline gelebilir dedim ve bir adım attım”
İlk adımda partiye üyelik, ikinci adımda belediye başkan aday adaylığını açıklama…
Malum, Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz’ın yeniden aday gösterilmeyeceğine yönelik kanı giderek kuvvetleniyor, ancak partinin kendi içinde siyaset yapmamış bir ismin aday adayı olmasına genel olarak bakışının olumsuz olduğunu de herkes biliyor.
Dalgıç bu bakış açısını şuradan kırabilir, kendisi bir eğitimci, dolayısıyla çalışma hayatının önemli bir bölümünde pek çok kişinin çocuğuna dokunduğunu, pek çok aile tarafından bilinirliği olduğunu düşünüyorum. İşte burada bir yumuşama söz konusu olabilir, örgütün Deniz Dalgıç’ın adaylığına sıcak baktığını görebiliriz, ama tabi bu sadece bir ihtimal…
Söylemleri ile de dikkat çekiyor Dalgıç, “Halkın gelir düzeyinin artırılması ve genç nüfusun ilçede korunması önceliğimiz olacak” derken şimdiki başkan Hayri Türkyılmaz’ın yıllardır inatla ‘Bir karış yere dahi imar izni vermeyeceğim’ diyerek savunduğu bakış açısının tam tersini savunuyor. Daha doğrusu bu bakış açısını esnetiyor ve “Mudanya’nın gelişmesi için kontrollü bir biçimde, kamu yararı gözetilerek imara açılması gereken yerlerde imar izni uygulamasının yapılması gerektiğini düşünüyorum” diyor.
Buradaki ‘gereken yerlerde’ kısmı son derece kritik bir kısım; çünkü kime göre gerekli, neye göre gerekli, kamu yararı ne zaman, nerede, ne kadar korunacak, bu konuda kimin ne kadar sağlam durduğu nasıl incelenip araştırılacak, daha doğrusu dürüstlüğün kontrolü nasıl sağlanacak meselesi genelde olduğu gibi yerelde de en büyük sorun…
Hayri Türkyılmaz’a yöneltilen en büyük eleştiri kendisinin en büyük övgü kaynağı olan ‘esnek olmama’ durumu. Deniz Dalgıç da dahil olmak üzere Mudanya’nın bütün aday adayları biraz daha esnek bir yönetim sözü vererek çıkıyor yola.
İki şeyi tartıya koymak lazım; ortada sorunlar var, çok açık…
Bu sorunları görmezden gelerek, yokmuş gibi yaparak süreci yönetmeye çalışmak mı doğru olan, sorunların çözümü için gereken her tavizi vermek mi?
İşte burada tıkanıp kalıyoruz. Çünkü bizim ülkede ikisinin arasında bir yerde, hem ilkeli hem de çözüme odaklı bir noktada durma şansı pek kalmıyor.
Güzel projeler ve Deniz Dalgıç’ın gerçek bir dalgıç olmasından da kaynaklanan Mudanya’nın uzun mu uzun sahil şeridini bir ihtişama kavuşturarak ilçeyi turizme açma planı var dile gelen. Şahane işler…
Yine biliyoruz ki, bizde işler şahane projelerden daha çok şahane ilişkilerle yürüyor.
Hiç girmemiş Deniz Dalgıç bu işlere. İstanbul Ankara arasında mekik dokuyan bir aday adayı olmadığı gibi, kendisi adına mekik dokuyan ekipleri de yok anlaşılan. Elbette içinde bulunduğu eğitim camiasından ‘kendisi değerli bir isimdir’ uyarısını yapacak yetkinlikte kişiler muhakkak gerekeni yapmıştır.
Sonucu ne olur bilinmez, ancak Mudanya Aday Adaylarının hepsinin bu ‘esnek olma’ konusundaki ayarlarının, kararlarının ne olacağına şimdiden karar vererek, konuyu resmi bir dille kamuoyuna duyurup, kendilerini bir çerçeve ile bağlamaları güveni önemli ölçüde artırır diye düşünüyorum.
NOT: ‘Özgürlük ve Bağımsızlık benim karakterimdir’ diyen Atatürk’ün kurduğu 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak ne akla hizmet kendi ülkemizin Süper Kupa Maçını gidip Suudi Arabistan’da oynuyoruz? Bu karar verildiğinde de anlamamıştım, hala da anlamıyorum. Benim bildiğim hakemler, futbolcular maçı satınca şike olur, maç iptal olur, cezalar verilir. Türkiye Futbol Federasyonu satınca başarı oluyor.
Al sana başarı…
Kendi takımlarının kendi Süper Kupa Maçında kendi İstiklal Marşını çaldırmak için saatlerce diplomasi yapıp Suudi Arabistan’dan izin istiyorsun.
Alabildiğin izin şehitlerimiz için saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunması…
Eee… Onu sat, bunu sat, en sonunda maçı sat, olacağı buydu…