6 Şubat depremlerini anmamızın hemen ardından ülkemizin gerçekleşme ihtimalinden en çok korktuğu depremden, meşhur adıyla ‘Marmara depremi’nden bahsetmeler yeniden başladı.
Başlamalı da, zira ülkenin büyük bölümünün deprem kuşağında olduğu ve ülke ekonomisini ayakta tutan sanayinin de yine deprem riskini en çok yaşayan bu bölgelerde kurulu olduğu düşünülürse, bu kez yıkım devasa olur.
Canlarımızı kaybetmek, mallarımızı kaybetmek bir yana, bütün ülkenin sanayi ve ekonomik merkezleri ve bu alanlarda iş görecek insanları bir biçimde zarar göreceğinden iflas bayrağını çeker, kepenkleri kapatırız.
Kısaca ‘ülkeyi kapattık gidiyoruz’ deyip bitiririz bu işi.
Bu konulara kafa yormaya, öğrendiğim kıt kanaat bilgilerle üzerinde biraz düşünmeye başladıkça, bunca yetişmiş beyin, bunca konusunda uzman insan nasıl olmuş da sanayi üretimini, ticaret merkezlerini deprem gibi bir gerçekliği es geçerek ve her türlü doğa tahribatının olmasını da göze alarak batıya kaydırmış anlayamıyorum.
Oysa Doğu ve İç Anadolu da ne çekiyorsa gelişememişlikten, daha doğrusu gelişmesinin önüne geçilmesinden çekiyor ülke kuruldu kurulalı.
Çok su kaldıracak olan, bu ülkenin merkezlerini tek bir bölgede toplamak yerine ulaşım ağlarını geliştirerek tüm bölgelerin kendine has merkezler halinde gelişmesine imkan tanımak biçiminde yapılanmamızı kimin engellediği ya da böyle bir yapılanmanın neden kimsenin aklına gelmediği meselesini başka bir yazıda tartışmak üzere yeni yapılan Marmara Depremi açıklamasına dönmek istiyorum.
Depremlerin yıl dönümü nedeniyle Kandilli Rasathanesi’nde bir değerlendirme toplantısı yapan Rasathane Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, Marmara’daki büyük sismik boşluğa dikkat çekerek boşlukta sürekli bir enerji birikmesi oluştuğunu söylemiş.
“Bu sismik boşlukta yaklaşık olarak 130 kilometrelik bir mesafeden bahsediyoruz. Bir gün kırılacak, çünkü oraya enerji dolmaya devam ediyor. Bu fayın tek parçada mı, 3 parçada mı, 2 parçada mı kırılacağı tabii ki bir soru işareti ama bu coğrafyada 7’nin üzerinde bir deprem yaşayacağımız açık!” diyerek.
Elbette bu kırılmanın ne zaman olacağına ilişkin pek çok farklı bilgi var, ancak kırılmanın gerçekleşeceği çok açık.
Peki Bursa bu işin neresinde?
Daha doğrusu işler Bursa’da ne alemde?
Bursa, plansızca programsızca hareket eden, oradan oraya savrulan, iyi niyetli pek çok girişimin dahi plansızlığa kurban gittiği, deprem yumağının en karmaşık olduğu noktalardan birinde bence.
En önemli sorunumuz geleceğe dönük bir planı olmayan Bursa’nın fay hatları ile ilgili kamuya açıklanmış bir çalışmasının da bulunmuyor oluşu.
Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er, 2023 yılı sonuna kadar tamamlanması konusunda çalışmaların yürütüldüğü, ancak işlerin bir noktada tıkanması ile birlikte tamamına erdirilemeyen, 2040 Çevre Düzeni Planı konusunda tüm akademik odaların kendilerine düşen ölçüde katkı sunduğunu, söyledikten sonra şu acı gerçekleri dile getirdi;
“Önce Valiliğe, sonra Büyükşehir’e sonra bakanlığa, elden ele dolaşan bu plan hiçbir şekilde onaylanmadı. Hala bizim bir bölü 100 binlik planlarımızda doğal afetler yok, çünkü 1998’de yapılan plan yürürlükteydi şimdiye kadar. 1999 depremi o plan yapılırken gerçekleşmediği için doğal afetleri plana almak da düşünülmemişti!”
Tek eksiğimiz plan da değil üstelik. Daha önce durumu pek çok toplantıda izah eden ve Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanlığı’nı bırakmaya hazırlanan Er, planı olmayan Bursa’nın fay hatları ile ilgili yeterli çalışması olmadığını bir kez daha hatırlatarak şöyle söyledi;
“Bizim çok eksiğimiz var. Mesela mikro bölgeleme çalışmalarımız eksik. Bu çalışmalar yapılmadan sen nasıl kentsel dönüşüm yapıyorsun? Bursa’da henüz bakanlığın haritalarında da yer almayan 95 kilometre uzunluğunda, 7.3 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeli olan bir fay hattı var. Hiçbir belediye fay hatlarına yönelik çalışma yapmıyor! Bursa’nın kentsel dönüşümden önce mikro bölgeleme çalışması yaparak şehrin fay hatlarını belirlemesi lazım. Mikro bölgeleme çalışması yapmadan kentsel dönüşüm yaparsanız bir yerden binaları alırsınız, fay hatlarının üzerine getirirsiniz! İstanbul, Balıkesir bu işleri bitirdi. Bursa daha başlamadı bile. Yetkililerle akademik odalar iyi bir uyum içerisinde değil. Bunu bütün Bursa için söylemek mümkün.”
İlk kez duymadığım, aslında sarsıcı, ancak tam olarak bir Bursa gerçeğini özetleyen sözler bunlar.
Fay hatlarının imar planlarına işlenmesini geçtim, fay hatları konusunda mikro bölgeleme çalışmaları dahi yapmayı bitiremeyen Bursa’da yepyeni bir inşaat yapma biçiminin gelişmesi ile kentsel dönüşümün nasıl bir dönüşüme dönüştüğüne dair duyduğumuz gerçekler ise hayli acı.
Akademik odaları bu konuda göreve çağıran katılımcıların açıklamasına göre şimdilerde, kentsel dönüşüme giren mevcut yıkılan binanın molozları serilip sıkıştırma dahi yapılmadan üzerine radyan temel atılarak yeni bina yapılmaya başlanıyormuş. Hangi inşaatlar, hangi firmalar, hangi kentsel dönüşüm çalışmaları için geçerli olduğunu kestiremediğim bu duruma bir tepkinin şart olduğu da ortada.
Yoksa tüm bu yanlışların sonunda 6 Şubat depremlerinin ardından yapılan depremsellik tahlillerinde İstanbul’un önüne geçen bir risk hali taşıyan Bursa’da şehir bize tepkisini kocaman bir tokat atarak gösterecek gibi…