Haftanın son iş gününe deprem bölgesine yönelik incelemelerini tamamlamış ve bu konu hakkındaki görüşlerini bir açıklama halinde basına sunan iki akademik kurumun, Bursa Teknik Üniversitesi ve Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi’nin toplantılarına katılarak başladım.
Bursa Teknik Üniversitesi ekibi bölgede zemin sıvılaşması ve binaların yıkılma nedenlerine ilişkin hazırladıkları raporu görsellerle birlikte sundular bize.
Bölgeden son derece yorgun dönen ve uzun süre orada çalışan Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er ise yaşanan felaketten çıkardığı sonuçları ‘yapılması gerekenler’ başlığı altında toplayarak detaylandırdı.
Öncelikli olarak bu iki akademik kurumun, depremin büyüklüğü, yıkıcılığı, binaların yıkılma nedenleri, zeminin durumu hakkında yaptıkları açıklamaların birbiri ile son derece tutarlı olduğunu söylemem lazım.
Ancak, Bursa Teknik Üniversitesi’nde kurulan cümlelerin büyük bir titizlikle seçildiği, satır aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘yıkılan binaların yüzde 98’i 2000 ve öncesinde yapılan binalardır’ cümlesinin desteklenmeye çalışıldığı dikkatimden kaçmadı.
Hatta şöyle diyebilirim ki; açıklamanın en sert ifadesi “Deprem ne kadar büyük olursa olsun yıkımın bu boyutta olmaması lazım!” oldu.
Öğretici miydi?
Kesinlikle çok eğitici bir açıklamaydı.
Bu açıklama sayesinde İskenderun’u aslında denizden yükselen suyun basmadığını, zemin sıvılaşması nedeniyle yer altı kaynak sularının yukarıya doğru ivmelendiğini öğrendik. Bu açıklama sayesinde bitişik nizam yapıların birbirine çekiçleme etkisi yaparak yıkıcılığı artırdığını öğrendik. Bu açıklama sayesinde Bursa’nın Kahramanmaraş gibi bir yerleşime sahip olduğunu, tıpkı o bölge gibi mühendislik hizmeti almamış binalarla dolu olduğunu öğrendik.
Hatta bu açıklama sayesinde herhangi bir binanın 1975 yılında hazırlanan bina yapım yönetmeliğine uygun imal edilmesi durumunda böyle bir depremde hasar alacağını, ancak yıkılmayacağını öğrendik.
Ne eksikti diye soracak olursanız; cesaret eksikti diyebilirim!
TOKİ Konutlarının Sıcaksu bölgesine yapılmasının doğru olup olmadığına yönelik soruya verilen kaçamak yanıtlardan, ‘Bölgede inceleme yapılması lazım…’ geçiştirmesinden anlıyorum ki, cesaret eksikti yapılan açıklamalarda. Oysa biz isteriz ki, üniversiteler ülkenin en özgür kurumları olsun, fikirlerini özgürce savunsun…
Bunun yerine Akademik Odaların cesaretinden yararlanacağız yine anlaşılan. Zira aynı soruya Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er şöyle bir yanıt verdi:
“Bir defa fay hattının üzerine bina yapılmaz, doğayla yarışılmaz. O bölgenin hemen yakınından fay hattı geçtiğini biliyoruz. Jeotermal kaynaklara çok yakın olduğunu da biliyoruz. O bölgeye yapılacak olan çalışmalar ayrıntılı jeolojik etüd gerektirir!”
Yanıtta çekinceler de vardı. Bahsettiğim cesaret burada gizleniyor işte.
Tıpkı Engin Er’in dediği gibi depremin ne zaman olacağını sormak yerine olacak depreme ne kadar hazır olacağımızı konuşmamız gereken zamanlardayız. Daha da doğrusu, şimdiye kadar hazır olmamız gerekirken, halen hazırlığa başlamayı konuştuğumuz zamanlardayız.
Bir yanda insanlar canıyla uğraşırken, diğer yanda başka insanlar daha fazla acı olmasın diye çabalarken, birilerini incitmeme gayreti içinde olmak bana göre yanlış.
Yanlışın yanlış olduğunu çat diye söyleyebilmek lazım.
Ne yanlış mesela; 2008 yılından beri dile getirilen fay hatlarının 100.000’lik planlara işlenmemesi yanlış!
Ne yanlış mesela; Akademik Odaların 2013 yılından itibaren denetim mekanizmasından çıkarılması ve bunun bir vesayetten kurtulma olarak duyurulması yanlış!
Ne yanlış mesela; denetim mekanizmasında sorumlunun bir türlü bulunamaması, sürekli top çevrilmesi yanlış!
Daha çok madde sıralayabilirim, ama vaktimiz yok!
Daha fazla vaktimiz gerçekten yok!
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, en kısa sürede fay hatlarının planlara işleneceğini duyurdu yakın zamanda.
“Sayın başkana hem teessüf ederim hem tebrik ederim. Bugüne kadar yapmadıkları için üzüntü duyuyorum. Böyle bir karar aldıkları için de tebrik ediyorum. Akademik oda olarak bize bu çalışma içinde bulunmamız yönünde bir davet gelmedi. Talep halinde gönüllü olarak bu çalışmanın içinde bulunmaya hazırız. Keşke böyle bir davet almış olsaydık. Böyle bir çalışma en çok bir yıl içinde tamamlanır” diyor Engin Er.
Yapılan yanlışlar nedeniyle tarım zengini Bursa’yı yok ettik, su zengini Bursa’yı yok ettik, şimdi elimizde sadece fay zengini bir Bursa kaldı ve bununla yaşamaya mahkumuz.
Tam da bu nedenle, her birimiz bu şehirde olduğumuz için, gidecek başka yerimiz olmadığı için, gittiğimiz yerler de deprem bölgesi olduğu için, acilen bir Afet Bakanlığı kurmalı, çalışmaları bu kapsamda yürütmeliyiz.
İşin bu kısmına da bir şerh düşmem lazım;
Öyle kırk yılda bir lazım olur diyerek, arpalık olarak tutulan cinsten bir bakanlık olmamalı bahsettiğim. Gerçekten çalışan. Bilim insanlarından oluşan, denetim ciddiyetinde olan, şehirlerin durumlarına ve planlarına hakim bir bakanlıktan bahsediyorum.
Tüm belediyelerle ortak hareket edecek bir bakanlıktan bahsediyorum. Bizi bir an önce fay hatları üzerindeki binalardan başlayarak dönüşüme sokacak, gereken yapıları güçlendirecek bir bakanlıktan bahsediyorum.
Olur mu?
Bu ülkede umut fakirin ekmeği…