Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Gastronominin peşini bırakmamak lazım

Gastronomi bizim coğrafyamızın en büyük, aynı zamanda en kıymeti bilinmemiş zenginliği.

Sahillerimizden uzun yemek listelerimiz, dağlarımızdan renkli sofralarımız var oysa…

Her şeyden önce yemek yapmak için gerekli malzemelerin çeşitlenmesini sağlayan dağıyla deniziyle, gölüyle güneşiyle tam bir karma yaratan coğrafi konumumuz bunda çok etkili.

Elbette bu coğrafi konumun yanına iklim çeşitliliğini de eklemek lazım. Gerektiğinde soğuk, gerektiğinde kuru ve sıcak havayı, hatta nemli ve esintili havayı da sunabiliyor bu topraklar bize…

Muhteşem otlar, sebzeler, etler, balıklar…

Tüm bu malzemeyi bir lezzet şölenine çevirmek için harmanlama tecrübesi, geçmişten gelen, geleneklerle pekişen bir birikim de gerekli. Medeniyetin beşiği Anadolu için bu saydığım özellikler elbette çocuk oyuncağı işler…

İçine daldığınızda tadına doyulmayacak Anadolu sofralarını çok çabuk unutup, bir kenara itip, Batı’nın bize dayattığı, belirli yaşam standartlarına ulaşabilmenin gereği olarak sunduğu kendi alelacele tüketilecek tüm besin alternatiflerini yerleştirdik hayatımıza. Sonra da elimizdeki en önemli turizm değerlerinden olan gastronomi turizmini bir kenara itiverdik.

Modern bir biçimde hamburger, pizza hatta belki sushi yerken Ege’nin zeytinyağlıları, Doğu’nun kebapları, İçanadolu’nun etli yemekleri unutuldu gitti. Şimdilerde yeniden hatırlamaya çalıştığımız, turizm sektörünün önemli bir kolu haline gelebileceğinden umutlu olduğumuz gastronomi konusu, bu anlamdaki potansiyelini artırmaya çabalayan Bursa için de çok mühim bir mesele.

Bursa’yı sadece Bursa Kebabı ile tanıyanlara hüzünle bakardım öğrenciliğimde, ‘Aaaahhh…’ derdim, ‘Ankaralılar bir pideli köfte, bir tahanlı, bir cevizli lokum yeseler buralara kocaman kocaman dükkanlar açılır, benim de hasretim biraz azalır…’

O dönem için olmadı. Ne diyelim, bugünlere kısmettir belki…

Gastronomi konusundaki iddiamızı ortaya koymak için ilk festival düzenlenmesi fikrini dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş basın mensupları ile paylaşıp ‘sizin fikirleriniz nedir?’ diye sorduğunda hayli heyecanlanmıştım şehir için.

Sınırlarımızın dışına çıkmamış tatlarla, unutulmuş lezzetlerle pek çok insanın elit bir düzeyde buluşacağını düşlemiştim.

İlk festival biraz hüsrandı bu konuda. Aktaş kendisi de itiraf etmişti yaptığı değerlendirme toplantısında. İkinci festival için daha derli toplu bir düzen kurmaya çalışıldı, ancak onun da havası ‘ekmek içi sokak lezzetleri burada, dumanı kokusu caba…’ konseptinden çok sıyrılamadı.

Şimdi yeni bir belediye, yeni bir bakış açısı, yeni bir anlayış var. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in hepimizi şaşırtan basın toplantısı aslında pek çok gastronomi belgeselinde kullanılan bir konseptle doğrudan bağlantılı.

Dünyaca ünlü şeflerin bulundukları doğal ortamda yemek yapmak için önce malzeme toplaması ve sonra bu malzemeleri kullanarak, o yörenin eski lezzetlerinden bir sofra oluşturması, pişen yemeklerin de yine doğanın içinde kurulan sofralardaki büyük masalarda yenmesi her zaman gıptayla izlediğim bir iştir.

Biz de bugün Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından 3’üncüsü düzenlenecek olan “Uluslararası Bursa Gastronomi Festivali”nin tanıtım toplantısına tam böyle bir sofra eşliğinde dahil olduk. 13-15 Eylül tarihlerinde “Damağımdaki Bursa” temasıyla düzenlenecek olan festival, geçtiğimiz günlerde coğrafi işaret tescilini alan ve artık üzerinde kimsenin hak iddia edemeyeceği Bursa Siyahı İncir ağaçlarından oluşan büyük bir alanda tanıtıldı basın mensuplarına.

Keyifli bir lezzet durağı sözü verdi Başkan Bozbey toplantının açılış konuşmasında.

Bursa’nın kendine has lezzetlerinden oluşan ürünlerle donatılmış sofrada ilk kez tattığım ‘enginar tatlısı’ bana bu festivalin diğerlerinden daha farklı bir konsepte sahip olacağı izlenimini verdi. En azından lansmanda bir gastronomi havası sezinleme fırsatı yakaladık.

Başkanın; “Her bir ürünümüz Bursa’nın renklerini, tarihini anlatıyor. Bursa’ya özgü yemeklere ve onların tariflerine yer verilmesi, önerilmesi son derece önemli. Yerel tedarik bilincinin de yerleşmesi çok önemli. Gastronomi turistleri sadece tadım yapmakla kalmıyor yemeğin hikayesini de öğrenmek istiyorlar. Kıymetli şeflerimiz kadar yüz yıllardır bu toprakların muhafızı olmuş çiftçilerimiz de var. Aynı hikayenin tekrarlanarak anlatılması gerekiyor. O zaman bu ürünler turizme ve geleceğe katkı sağlamış oluyor. Mobil gastronomi mutfağımızla ilçe ilçe geziyor, bu lezzetleri tadıyoruz. Gastronomi turizminin halka sağladığı katkı kadar bu katkının adil paylaşımı da bizim için çok önemli. Önümüzdeki hafta Bursa’da 3.’sünü gerçekleştireceğimiz festival geçmiş yıllardan farklı olacak” sözlerinin elbette takipçisi olacağız.

Buradaki ‘yemeğin hikayesinin anlatılması, turizmin halka sağladığı katkı kadar bu katkının adil paylaşımı da bizim için çok önemli, festival geçmiş yıllardan farklı olacak…’ sözleri kilit cümleler benim için.

Bir de tabi; “Bursa tarımının sürdürülebilir şekilde yapılması için tüm gücümüzle destek veriyoruz. Yeşil enerjinin, yapay zekanın Bursa tarımını bir üst seviyeye çıkarması için çalışmalara başladık. Kırsal üretimi, hasat turizmi destekleyecek. Tur operatörlerimize çok önemli görevler düşüyor” cümlesi çok kıymetli.

Geçmişe dönüp şöyle bir düşündüğümde rahmetli anneannemin hünnaptan, minik sarı domateslerden yaptığı reçeller geliyor gözümün önüne.

Hele bir şu festivali istediğimiz ölçekte gerçekleştirelim de…

HABERLER