Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Geleceğe umutla bakmak istiyorum…

23 Nisan’da neden neşe dolamadığımızı, neşe dolmak için neye ihtiyaç duyduğumuzu yazmıştım bir önceki yazımda. Dünyada çocuklarına bayram hediye eden tek ülke olmanın gururunu taşıyamadığımız şu günlerde 23 Nisan’ı gerçekten bayram gibi geçirebilecek çocukların bu topraklarda büyümesi için Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Erkan Mutlu’dan güzel bir öneri gelmiş.

Bir sosyal medya mesajı olarak paylaşılan öneri şöyle diyor:

“23 Nisan’da artık çocuklar makam sahiplerinin yerine geçmesin. Makam sahipleri çocukların yerine geçsin. Örneğin;

Sanayi Bakanı, en azından yarım gün sanayide çalışan bir çocuğun yerine geçsin.

Ticaret Bakanı, gün boyunca pazarda su satsın.

Sağlık Bakanı, sadece bir gece parkta yatsın.

Ulaştırma Bakanı, 3 kere halk otobüsüne binsin.

Aile Bakanı, çocuk esirgeme yurdunda 24 saat geçirsin

Kısacası; onların sizin halinizden anlamasına gerek yok, onlar daha çocuk. Siz onların halinden anlarsanız zaten tüm sorunlar çözülür…”

Ülkemizin çocuklar açısından karnesinin hiç de iyi olmadığının bilinciyle 23 Nisan’ı kutlamalıyız, diye düşünenlerdenim.

Son 10 yılda ülkemizde 671 çocuğun iş cinayetine kurban gittiğinin, Türkiye’de 2023 yılında 40 binden fazla çocuk istismarı dosyası açıldığının, 2 milyondan fazla çocuk işçisi olan bir ülke olduğumuzun, 2023 yılında 10 binden fazla kız çocuğu evlenmiş bir ülke olduğumuzun, 3 milyon çocuğumuzun yatağa aç girdiğinin, çocuklarımızın yüzde 62’sinin her gün makarna ve ekmekle doyduğunun, çocuk istismarında 9 yılda 287 kat artış yaşayan bir ülke olduğumuzun, her üç çocuğumuzdan birinin yoksul olduğunun, 4 milyondan fazla çocuğumuzun örgün öğretimin dışında kaldığının farkında olmamız önemli.

Bu farkındalığa sahip olamazsak, ülkenin gerçeklerine gözlerimizi kapatırsak, makam koltuklarımıza oturan tertemiz giysili, iyi eğitimli, ağzı laf da yapabilen çocuklarımızın gözlerindeki pırıltıya aldanıp resmin büyüğünü görmeyi ihmal edersek; hayli zamandır ince uzun ağız kısmının dışında geniş bir tabana sahip deney kaplarının şekline dönmüş ekonomik sınıflandırma şemamızın dibindeki kalabalık ve yoksul halkın çocuklarını yok saymış oluruz.

Çocuklarımız sadece altını üstüne getirdiğimiz, hemen hemen her 3 yılda bir yeni müfredat ve yeni sistemlerle karman çorman ettiğimiz, en sonunda ‘bu kadar bilgi yeter, sadeleşmeye gideceğiz’ kararı da verdiğimiz eğitim sisteminin neresinden tutacakları sorunu ile uğraşmıyor; Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun sağladığı güncel verilere göre; 15-17 yaş arasındaki her üç erkek çocuğundan biri ve 10 kız çocuğundan biri okurken çalışmak zorunda kalıyor…

Anne babası lise altında eğitim almış olan her on çocuktan altısı yine ancak lise altında eğitim alabiliyor…

Orta öğretime başlayan beş çocuktan biri okulu bitiremiyor…

2024 yılının Türkiye’sinde hala yüz çocuktan altısı eğitime başlayamıyor…

Çocuklarımız sadece yoksulluğun sırtlarına yüklediği yükü nasıl sırtlanacakları sorunu ile boğuşmuyor; TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre her gün et tavuk ve balık yiyemeyen çocukların yarısı, ileride de iki günde bir dahi et tavuk ve balık yiyemeyeceğini biliyor.

Çocuk istismarının, kayıp çocuk oranlarının, çocuk işçilerin sayısının giderek arttığı bir ülke artık Türkiye…

Çocukların suça ve uyuşturucuya sürüklendiği, Bursa’da dahi uyuşturucu kullanma yaşının 10 yaşa kadar düştüğü bir ülke artık Türkiye…

Çocukların eğitim ve beslenme hakları ellerinden alınıyor, eğitim müfredatının içi boşaltılıyor, bizlerin klasikleri okuduğu yaşlarda çocuklarımız ÇEDES denilen proje ile yüzleşip, vakıf adı altındaki tarikat ve cemaat yapıları tarafından eğitilmeye mahkum ediliyor.

Bizim çocukluğumuzda müze gezileri düzenlenirken şimdilerde camilere namaz kılmaya götürülüyor öğrenciler.

İstismar edilen çocukların dava dosyaları tarikatçı cemaatçi torpilli hakimlerin kararı ile kapatılıyor, depremde ölen çocukların aileleri susturulmaya çalışılıyor, kayıp çocuklar bulunamıyor…

Yerel seçimlerde bir miktar kıpırdanan ve ‘yeter artık’ diyen Türkiye, 23 Nisan’da da çocuklar için ayağa kalksın istiyorum.

Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklarına bayramlar hediye ettiği Türkiye’den çok uzak bir yerde olduğumuzu, çocuklarına sahip çıkmayan bir ülkenin yok olmaya mahkum olduğunu herkes görsün istiyorum.

Bu kez adaletin yanında çocuklarımıza sahip çıkmayı da istiyorum.

Geleceğe umutla bakmak istiyorum…

23 Nisan çocuklarına daha iyi bir ülke bırakmak adına çaba gösteren herkese ve onlara yaşattığımız bunca çileye katlanan tüm güzel çocuklarımıza kutlu olsun…

HABERLER