Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Gelişimin böylesi: ‘Doktor dövebiliyoruz!’

Aslında dünün konusu olduğunu ve dijital dünyada çok hızla öğütülen diğer konular gibi bugün unutulmaya yüz tuttuğunu bildiğim, ‘Doktor dövebilme özgürlüğü!’ meselesine yeterince yer ayırabilmek ve konu hakkındaki tüm sinirimi bir yazıya aktarabilmek adına ele almadan geçmemeye kararı verdim.

Bahsedilen ve pek çoğunuzun izlediği videonun içinde popülizm, nefret, cehalet, eğitime düşmanlık; ne ararsan var! Güçlü olanın tüm yetkiyi kendinde toplamasının ve arkasında saf tutanların da kendisini bir o kadar güçlü hissederek her istediğini yapabilme özgürlüğüne sahip olduğunu düşünmesinin dayanılmaz hafifliği…

Kafa şöyle çalışıyor;

“Ben x partiliyim, x parti güçlü, demek ki ben de güçlüyüm. Benim gücümün karşısında kimse duramaz, çünkü benim arkamda x parti var, devlet var!

Doktor, öğretmen, bankacı, vali, kaymakam herkes benim için çalışmak zorunda. Ben ne istiyorsam onu yapmak zorunda. Eğitim almışsa benim partimin sayesinde almış, haddini bilecek. Yoksa döverim ve bu benim en doğal hakkım, çünkü benim oy verdiğim parti güçlü!”

Süper yapıcı ve gelişime açık bir bakış açısı!

İşte bu mükemmel bakış açısı ile Bursa’da, yaptığı kalp damar ameliyatları ile dünya literatürüne girmiş bir profesörü, kafasına tabanca kabzası ile vurmak suretiyle darp ettiniz.

Elinize ne geçti söyleyeyim; öncelikle o bir türlü tatmin olmayan, güçlüden yana durmanız nedeniyle kabardıkça kabaran egonuzu biraz mutlu ettiniz, sonrasında da kendinize yeni kurbanlar aramak için toplumun içine sinsice karışıp gittiniz…

Sizin bu dizginlenemeyen şiddet arzunuz sayesinde doktor adaylarının ve hatta doktorların evlerinde neler konuşulduğunu da bilmek ister misiniz?

Ülkenin en iyi liselerinden mezun olmak için 15 yaşından itibaren yatılı okumak pahasına İstanbul gibi bir şehirde boğuşa boğuşa hayatı öğrenmiş, kalp damar cerrahı olmak gibi bir ideali olduğu için yüzde 100 burslu gidebileceği üniversiteleri ve ömrünün kalanında çok rahat çalışma ortamlarında para içinde yüzme tekliflerini elinin tersiyle itmiş, uzman doktor olmak için yaşıtlarının 4 yılda bitirdiği üniversite eğitimini 6 yılda tamamlayıp üzerine bir o kadar da uzmanlık eğitimi almayı göze almış, bu uzmanlık eğitimi için de dünyanın en zor ikinci sınavına hazırlanmaya başlamış öğrencilerin bir kez daha düşünmesine neden oldunuz…

Bir kez daha düşündükten sonra bahsettiğim çocuklar, ya ideallerini gerçekleştirmek yerine hastayla olabildiğince az riskli ortamlarda muhatap olacakları bölümleri seçmeyi tercih ettiler ya da ideallerini yurt dışında gerçekleştirmek için başvurularını yapmaya hazırlanma kararı aldılar.

Biliyorum, çünkü bu doktorların yetiştikleri evlerden birinde eğitimini tamamlamaya çalışan bir evladım var benim.

25 yıl önce doktorun seni azarlamasının acısını yüreğinde yaşayan sevgili kardeşim, bundan 5 sene sonra kalp hastası olduğunda, beyin ve sinir hastalıklarından birine sahip olduğunda, hatta oynar eklemlerinde bir yerin kırıldığında Allah korusun kanser hastası olduğunda sana bakacak doktor bulamayacaksın biliyor musun?

Çünkü bahsettiğim branşları seçmek isteyen doktor adayları, yıllarını kafalarına tabanca kabzasıyla vurulsun, ölüm tehdidi alsınlar diye harcamadıklarından, başka ülkelere gitmiş olacaklar çoktan.

Mevcut koşullarda hekimliği icra etmek zaten yeterince güç. Nihayetinde insanla uğraşıyorsunuz. Bu durum bizim ülkemizdeki koşullarda daha da güçleşiyor.

Şöyle tarif edeyim; arabanız arızalandığında bir tamirciye gidip, ‘Sana üç dakika veriyorum, arabamın arızasını bul ve tamir et!’ diyebiliyor musunuz?

Diyemiyorsunuz değil mi?

Bizim sağlık sistemimiz doktorlara tam olarak bunu diyor işte. Beş dakikadan az sürede hastanın nesi olduğunu keşfedin ve tedavisini de yapın!

Mümkün mü?

Buna da siz karar vereceksiniz…

Doktorların çoğunun neler konuştuklarını da anlatmakta yarar var;

Günde en az 100-120 hastaya bakıyorum bunlar eşya değil, insan! Hastama 5 dakika bile ayıramıyorum! Yapmak istediğim hekimlik bu değil. Avrupa’da bir doktor günde 7 ila 10 hastaya bakıyor. Çok yoruluyorum. Mobbinge uğruyoruz, tükenmişlik sendromu yaşıyoruz…”

Hekimleri tüketen, ağır, güvensiz ve güvencesiz çalışma ve yaşam koşulları yurt dışına göçe yol açıyor.

2023’ün ilk dört ayında toplam 881 hekim, gidecekleri ülkelere sunmak üzere Türk Tabipleri Birliği’nden iyi hal belgesi talep etti. 2012’de sadece 59 hekim iyi hal belgesi için başvurmuştu. 2013’de 90, 2014’de 118, 2016’da 245 hekim iyi hal belgesi istemişti. 2017’den itibaren başvurularda ciddi bir artış yaşandı. 2017’de 482, 2018’de 802, 2019’da 1057, 2020’de 931, 2021’de ise 1405 hekim söz konusu belgeyi talep etti. Geçen yıl belge için başvuranların 1341’i pratisyen, 1344’üyse uzman hekimdi. Hekimler, farklı Avrupa ülkelerine; Almanya, Kanada, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’a göçüyor.

İşin daha da ilginç yanı yabancı ülkeler de bizim gibi tıp eğitimi konusunda hayli başarılı olan ülkelerden doktorları kendi ülkelerinde çalıştırmaktan memnuniyet duyuyor…

Samsun’da yaşadığı öğrenilen ve ‘Doktorları dövebildiği için memnun olduğunu belirten’ kadın hakkında Cumhuriyet Savcılığının, ‘Suç İşlemeye Tahrik’, ‘Suçu ve Suçluyu Övme’ ve ‘Kanunlara Uymamaya Tahrik’ suçlarından işlem yapması istendi.

Yarattığı endişe ve korkunun neden olduğu doktor kayıplarını nasıl karşılayabileceğimiz ise bilinmiyor…

Kısacası, ‘Giderlerse gitsinler…’ denilen doktorlar gidiyor, artık ‘Ülkelerinde hizmet etmeye devam etmelerini tavsiye ederim…’ sözü de onları durdurmaya yetmiyor…

HABERLER