İYİ Parti’nin muhalif kanadının yaptığı toplantıdan bahsetmiştim bir önceki yazımda ve bu durumda Milletvekili Adaylığından son anda çekildiğini duyuran, İYİ Parti Grup Başkanı Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu’nun nasıl bir tavır takınacağına yönelik tahminlerimi dile getirmiştim.
Bugün yazımla ilgili bir konuşma gerçekleştirdiğim Tatlıoğlu, öne sürdüğüm fikirlere karşılık cevap hakkını kullanmak istedi.
Mümkün olduğunca kelimesi kelimesine aktarmaya çalışacağım;
“Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, ben İYİ Parti çatısı altında, bir siyasi partide gelinebilecek en iyi makama gelerek, hem ülkeme hem de partime hizmet etme şerefine nail oldum.
Milletvekili Adaylığından çekilmem konusunda benimle ilgili tasarruf Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Millet İttifakı adayı tarafından kazanılmasına bağlıydı. Bunun altını ayrıca çizmek isterim.
Önümüzde önemli bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi ikinci turu var. Bu turda Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması için hepimiz var gücümüzle çalışıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından ise Türkiye’nin daha güçlü bir İYİ Parti’ye ihtiyacı vardır. Bu nedenle 24-25 Haziran Kurultayı büyük önem taşımaktadır. Bu kurultayda Meral Akşener ismi geçiyorsa, benim için gerisi teferruattan ibarettir.”
Kendisine söz verdiğim gibi bana aktardığı cümleleri hiçbir yorum katmadan, olabildiğince birebir yazma gayreti gösterdim.
Cevap hakkını kullanmayı talep ettiği için bir gazeteci olarak teşekkür ederim…
Fakat fasılayı burada bitirecek değilim elbette. Yazımın bundan sonraki kısmı İsmail Tatlıoğlu ile ilgili olmasa da yükselen değer milliyetçilikle yakından alakalı…
Asıl soru şu; ‘Gençler neden milliyetçiliğe daha yoğun bir yönelim gösteriyor?’
Benim gibi üşenmeyip yakın çevrenizdeki gençlerle birkaç soruluk röportajlar yaparsanız, sorunun yanıtının bir tane olmadığını, ancak çok net olduğunu görebilirsiniz.
Yaptığım mini çalışmadan çıkan ilk ve öncelikli sonuç, gençlerin geleceklerinden gerçekten umutsuz oldukları.
Tabii ki bunu söylemek için allame-i cihan olmaya gerek yok. Eğer bir geleceğin yoksa, olmamasından kaygı duyarsın. Bizim ülkemiz için de durum tam olarak bu. Aldıkları eğitimin karşılığında yeterli istihdam olanağı bulamayan genç işsizler ordusu, iş bulmaları halinde de geçimlerini tek başlarına sağlayabileceklerinden, kendi ayakları üzerinde durabileceklerinden emin değiller.
Yani yıllarca okuyup, üniversite mezunu bir genç olsan ve birkaç yıl işsiz süründükten sonra iş bulsan da hala annen ve babanla yaşamak zorundasın.
Neden?
Çünkü bir ev kirası asgari ücrete eşdeğer…
Bu cendereden çıkamayan gençler için ikinci önemli mesele göçmenler…
Yaşanan onca sıkıntının bir sorumlusu olmalı değil mi?
Göçmenlerin kendilerinden daha fazla hakka sahip olduğunu, sosyal yardımlar aldıklarını, üniversiteye yabancı öğrenci statüsü ile daha düşük puanla girdiklerini ve pek çok ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması nedeniyle ucuz işgücü olduklarını biliyorlar.
Göçmenleri, özellikle Suriyeli ve Afgan göçmenleri istemiyorlar…
Kendi vatanlarında sürgün olmayı içlerine sindiremiyorlar…
Hele hele genç kızlar…
Sadece giyimleri nedeniyle dahi göçmenlerin sözlü ya da fiziksel tacizine uğramaktan artık sıkılmışlar…
Buna bir de gettolaşmayı eklediğimizde, yani bazı mahallelerin göçmenlerin kurtarılmış bölgeleri olduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda, dert dağları aşıyor…
Sonuçlardan bir diğeri de terörle ilgili. Terörü desteklemek hiç kimse için söz konusu olamaz elbette. Ancak gençler bu konuda biraz daha hassaslar. Sonuçta cephede teröristle yüz yüze gelmesi istenen nesil onlar…
Türk parasının değer kaybetmesi, Türk pasaportunun geçer akçe olmaktan çıkması, pek çok ülkenin vizesiz dolaşım hakkı olmasına rağmen bizim gençlerimizin tüm bunları ancak rüyasında görmesi, sorunlara eklenenler…
Son olarak, bir bardak kahvenin neredeyse ülkedeki en büyük paraya eş değer olmasından tutun da ekonomik olarak ulaşamadıkları ve dünyadaki yaşıtları gibi yaşayamadıkları ne varsa hepsini aynı potada eritebileceğimiz hayat pahalılığı ile ‘telefonunu göster’ dayıların gençlere uyguladıkları baskıları sayabiliriz.
Tüm bu bileşenler, gençleri ‘derin dip dalga’ milliyetçiliğin bağrına itiyor.
Mesela, ‘göçmenler kendi ülkelerine dönsün’ diyorlar. Hem de öyle Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemlerindeki gibi ‘insani koşullar’ aranmaya çalışılmasın, bunun için çaba harcanmasın, gerekirse Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın söylemlerindeki gibi ‘zorla’ gönderilsinler istiyorlar.
Söylemlerin sertleşmesini, bir güç gösterisi sergilenmesini bekliyorlar.
Neden?
Çünkü onlara bu ülkede acımasızca yaklaşıldığını düşünüyorlar.
Atatürk değerlerine sıkı sıkıya sarılıyorlar, çünkü ülkenin kuruluş ayarlarına dönmesi durumunda yaşadıkları sıkışma duygusunun yerini özgürlüklere bırakacağını ve ülkenin saygın ülkeler potasına oturacağını düşünüyorlar.
En önemli isteklerinin başında da ekonominin düzelmesi geliyor elbette…
Kendilerini temsil edecek genç liderler arıyorlar. Şu anda Sinan Oğan’ın yaşadığı popülaritenin ve Ümit Özdağ’ın tercih edilirliğinin ardında gençlerin dilinden anlamaları yatıyor.
Tüm bunlar ışığında oy verildi Ata İttifakına…
Can alıcı soru ise şu; ‘Millet İttifakı mı, Cumhur İttifakı mı?’
Elbette Millet İttifakı…
Çünkü daha özgürlükçü, daha modern, daha…
Önemli bir ayrıntıyı atlamamak lazım, Kemal Kılıçdaroğlu yaşlı… Tam da bu nedenle ve dili, söylemi, vücut ifadesi sert olmadığı için Kılıçdaroğlu’nu lider olarak görmüyorlar.
Gençlerin lider adayı Ekrem İmamoğlu…