Eskiden güzel bir gelenek vardı, basın mensuplarının soru sorması geleneği…
Bu gelenek zamanla kırıldı, evel zamanda bizler de bakan, başbakan, vekil unvanı ayırmadan, bir basın toplantısı düzenlenip bize soru sorma izni verilmesini beklemeden ayak üstü dahi olsa sorumuzu yöneltir, hatta en çarpıcı yanıtları da bu dönemlerde alırdık. Çünkü düşünüp taşınıp politik yanıtlar hazırlamaya vakit bulunamadan yanıtlanan sorular en doğru bilgileri yansıtırdı.
Şimdi öyle değil, basın toplantısı düzenleniyor, soru almıyoruz diyorlar, toplantı düzenleniyor basını almıyoruz diyorlar, ayak üstü zaten soru soramıyorsunuz, hatta ayak üstü soru sormaya kalktığınız için bir de azarlanıyorsunuz…
Hasılı kelam, tüm bu debdebenin içinde sorulara yanıt alamadığımızdan, bakanlık düzeyindeki ziyaretleri daha ziyade muhalefetin açıklamaları ile karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi uygun bulan bir anlayış geliştirdim bendeniz.
Bugün Bursa’nın yine pek önemli bir ziyaretçisi vardı. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı.
Bursa’da düzenlenen ‘Global Farm Summit 2024-Çiftlik Zirvesi’nde konuşan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Son 22 yılda hayvancılığa 328 milyar lira destek verdik. 2025 yılında da hayvancılığımıza 27,6 milyar lira destekte bulunacağız” dedi.
5 Aralık Dünya Toprak Gününde söylenen bu sözler tam da yerini buldu.
İnsanın ‘tarımı desteklemek için 22 yılda harcadığınız paralar bir yılda bir tarikata, bir cemaate harcadığınız paralara eş neredeyse, üstelik bu tarikat ve cemaatlerden kimsenin fayda gördüğü de yok!’ diyesi geliyor, da diyemiyoruz işte…
Çünkü benim bildiğim kadarıyla büyük desteklerde bulunulan gerek besicilik gerek ekicilik yapan tüm çiftçi kan ağlıyor. Bakanlık ‘verdik’ diyor, çiftçi ‘ben o parayla tarlama bir kere anca gidiyorum’ diyor. Hatta bu yıl var yılının zirvesini yaşayan zeytin üreticileri dahi hallerinden şikayetçi. Zira artan maliyetler öylesine büyük ki, çiftçi ektiğini toplasa bir dert toplamasa bir dert, hayvanını yetiştirmeye devam etse bir dert etmese ayrı dert.
Daha yakın bir geçmişte gördük memelerinden sütler damlayan ineklerin kesimhaneye gittiğini, hemen ardından süt ve süt ürünlerinin fiyatlarında büyük bir tırmanış olduğunu. Üstelik bu tırmanış halen sonlanmış değil, sonlanacak gibi de görünmüyor bu maliyetlerle.
Süt inekleri kesilirken etin fiyatını kontrol altında tutmak biraz daha mümkündü. Süte değil kesime giden inekler de bitince et fiyatlarında yine bir artış gündeme geldi, artışın önüne de her zaman olduğu gibi et ithalatı ile geçme çabasına girdik.
Sonuç olarak benim gözlemim ülkesinin çiftçisine 22 yılda 328 milyar lira destek veren Tarım ve Orman Bakanlığı başka ülkelerin çiftçilerine daha büyük oranda destek veriyor. Et ithalat, pirinç, mercimek, bulgur, nohut, fasulye ithalat… Bu ülke saman dahi ithal eder oldu hatırlatırım…
Şimdi herke gibi önümüzdeki dönemde gıda üretiminin öneminin Sayın Bakan Yumaklı da farkında. Yiğidin hakkını teslim etmek lazım.
“Gelecek döneme baktığımızda, dünyadaki gelişmeler ve nüfus projeksiyonları sektörün daha da büyümesi gerektiğine işaret ediyor. Biz de risklere karşı sektörümüzü koruyucu adımlar atarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. “Kelebek etkisi” diye bir kavram var. Dünyanın bir ucunda olan bir hadise, sizi de etkileyebiliyor. Çin’de başlayarak dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi, Rusya – Ukrayna savaşı ile tahıl tedarikinde yaşanan sıkıntılar, küresel iklim değişikliğinin sonuçlarından olan kuraklık, sel felaketleri, orman yangınları, Ortadoğu’daki karışıklıklar ve daha sayamayacağımız birçok konu. Tabi tüm bu ve benzer durumlar, ülkemizdeki politikalarda ana öncelikleri şekillendiriyor. Her yönüyle risklere karşı dayanıklı bir altyapı kurmak, her zamankinden daha önemli bir hale geldi. Türkiye, az önce saydığım birçok risk faktörünü, geliştirdiği güçlü alt yapı sayesinde bertaraf etmeyi başardı.” diyor kendisi.
Fakat iş pek de öyle değil. Zira üreten de tüketen de kan ağlarken, güçlü bir yapı oluşturmuş olmaktan söz edemeyeceğimiz düşüncesindeyim.
Geçtiğimiz günlerde aynı konuyla ilgili TBMM’de bir basın toplantısı düzenleyen CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, canlı hayvan ve et ithalatını değerlendirirken;
“Amaç vatandaşa ucuz et yedirmek değil, yandaşı zengin etmek. Kırmızı et sorununun ithalat yoluyla çözülmesi kesinlikle mümkün değil. Çözüm, acilen hayvan varlığını artırıcı, verimliliği yükseltici, kısacası üretim odaklı politikalar uygulamaktan geçiyor” dedi.
14 yılda toplam 11,8 milyar dolar harcanmasına rağmen kırmızı et fiyatlarının kontrol altına alınmadığını belirten Sarıbal, “Fiyatlar yoksul halkımızın ulaşılabileceği seviyede değil. Bu yılın Ocak-Ekim döneminde hayvancılık ithalatı 1 milyar doları aştı. 331 bin baş canlı hayvan için 591 milyon dolar, 69 bin ton kırmızı et için 439 milyon dolar olmak üzere toplam 1 milyar 30 bin dolar ödendi. 2010 yılından bu yana 7 milyon büyükbaş hayvan ithalatına 9,3 milyar dolar, 3 milyon 200 bin küçükbaş hayvan ithalatına 390 milyon dolar, 406 bin ton kırmızı et ithalatına 2,1 milyar dolar ödedi” derken başka ülkelerinin tarım politikalarına daha çok destek verdiğimiz savımı da adeta destekler nitelikte açıklamalar yapmış oldu.
O zaman soralım şu soramadığımız soruyu; ‘Sayın Bakan siz Bakanlık olarak hangi çiftçiyi destekliyorsunuz?’