Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Hani bir şarkı vardı; ‘Biraz geç kalmadın mı???’

Önümde şöyle bir bilgi var, aslında biraz haber okuyan herkesin gördüğü bir bilgi bu. Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’nde yarın itibariyle Türkiye’nin deprem, sel, kuraklık gibi doğal afetlere karşı hazırlıklı hale gelebilmesi için kurulan, ‘Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli’nin ilk toplantısı yapılacak…

Projelerine isim bulmak konusunda yine çok başarılı bir çizgi çizmiş yöneticilerimiz.

Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli…

Üç gün sonra içinin boşa düşeceğini düşündüğüm model de neler olacak?

Şehirlerin öncelikle deprem, sonrasında ise sel ve kuraklık gibi afetlere daha hazırlıklı hale getirilmesi, afet anı ve afet sonrası atılacak adımlar olacak menüde.

İlk toplantının konusu ise elbette Kahramanmaraş depreminden etkilenen 11 ilde yürütülen çalışmalar ve Türkiye’nin deprem riski yüksek illerinde yürütülecek çalışmalar olacak.

Hepsi iyi hoş da küçük bir ayrıntı var dikkat çekilmesi gereken; Türkiye üç beş gün önce ya da bundan yaklaşık 25 gün önce yaşadığımız deprem felaketiyle birlikte bir afet ülkesi haline gelmedi ki…

Yıllardır susuz kalmanın kıyısında dolaşan bir şehirden, Bursa’dan sesleniyorum yarışmacı arkadaşlara. Etrafında ve merkezinde olabilecek üç büyük depremi yüreği ağzında bekleyen bir şehirden sesleniyorum.

Bu durum dün, bugün meydana gelmedi. Daha geçen gün binalarımızın hızlı kontrollerinin yapılması için düzenlediği protokol sırasında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın da söylediği gibi 50 yıldır yapılan yanlışların eseri bunlar.

Şimdi eğri oturalım, doğru konuşalım bu 50 yılın hatırı sayılır bir bölümünde acilen böyle toplantılar düzenlemek için kolları sıvayanlar yönetimde değil miydi?

Hani demem o ki, biraz geç kalmadınız mı?

Tabi hemen ardından da, deprem bölgesinde hızla inşa edilmesi için kolların sıvandığı konutlar konusunda şu cümleyi kurmak lazım, beşik gibi sallanmaya devam eden şehirlerde, uzmanların söylediğine göre zemin henüz oturmamışken, gerekli incelemeler tamamlanmamışken bu acele niye?

Hani biliyoruz ve inanıyoruz da Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyüktür, güçlüdür de, bu gücü göstermek için alelacele kararlar almanın, şehir değil bina yapmaya gayret göstermenin bunu da akla ve bilime uygun yapmamakta inat etmenin kime ne faydası olacak?

Konuyla ilgili benim gibi itirazları olanlarla da uğraşılmak istenmediğinden, işimize kimse karışmasın mantığı güdüldüğünden çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yürütülecek bundan sonra her şey.

İşin itirazlar kısmına gelirsek. Hep söylerim, gazetecilik mesleği alkış tutma makamı değildir. Gazetecilik doğası gereği daha iyisini daha doğrusunu arzuladığından, eleştiren, eksikleri ortaya koyan bir mesleki yapıya sahiptir.

Neyse ki, bu konudaki eleştiri ve itirazlarımda yalnız değilmişim. Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi yaptığı açıklama ile yaşananlardan duyduğu endişeyi dile getirdi.

Ben her konuda işin uzmanlarına danışılması ve görüşlerinin alınması taraftarıyım. Bu noktada da kendilerine kulak vermek isterim. Yayınlanan metni olduğu gibi sizinle paylaşıyorum;

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ne anlama geliyor?

-Birçok kentimiz tümden yıkıma uğramışken ve bu kentleri tekrardan ayağa kaldırmak için başvuracağımız en önemli araçlardan biri planlama iken, bu kararname ile plansız kentleşme yasalaştırılacak, tüm yetkiler tek elde toplanacaktır!

-Planlama süreci tamamen devre dışı bırakılarak, vaziyet planları üzerinden ruhsatlandırma yöntemiyle yapılı çevre üretilebilecek. Yürütülen işlemlere itiraz edilemeyecek, sürece halk katılımı hiçbir şekilde sağlanmayacak, halka sorulmadan, itiraz hakkı dahi tanınmadan, halkın yaşayacağı soyut mekanlar inşa edilecektir!

Kurum görüşleri, detaylı analizler gibi planlama çalışmasına altlık olacak veriler olmaksızın yapılan yer seçimleriyle yeni afetlere, felaketlere zemin hazırlanacak, kurum görüşleri alınmadığı için diğer kurumların geçmişte yaptığı çalışmalardan veya gelecekte uygulamayı öngördükleri projelerden habersiz bir süreç yürütülecek, zemini sağlam, ama başka doğal ve beşeri tehlikelere maruz kalabilecek yerlerde konutlar inşa edilecektir!

-Deprem bölgesindeki tüm illerde orman ve mera alanları herhangi bir engelle karşılaşılmadan yapılaşmaya açılabilecek, bu vasıf değişikliği işlemine itiraz dahi edilemeyecek, çoğunlukla tarım faaliyetiyle geçinen yurttaşların geçim kaynağı olan doğal alanlar da betona boğulacaktır!

-Halkın dahil olmadığı, üstten merkezi bir karar alma süreciyle üretilen tip proje bina yığınları üretilip kentsel aidiyet, kent kimliği, toplumsal olarak inşa edilmiş bellek mekanları bir kez daha yıkıma uğrayacak, emeğimizle ürettiğimiz kaynaklar, hayalet mekanlara, yatakhanelere kentlere akıtılacaktır!

Altına imzamı atacağım bir metin…

HABERLER