Ülke olarak bir ekonomik kriz yaşıyoruz, bununla birlikte tüm dünyayı etkileyen, ancak bizi çok daha derinden yaralayan bir gıda krizi de yaşıyoruz. Belki de bu nedenle yaşanan kriz bizde hava sıcaklıklarında olduğu gibi, görünen ve hissedilecek olan biçiminde ikiye ayırılıp değerlendirilmeli.
Yumurtanın, sütün, ekmeğin fiyat artışı üzerinden yaptığımız değerlendirmeler hep daha fazla canımızı acıtıyor. Çünkü bu gıdalara ulaşamama konusunda yaşadığımız sıkıntılar bize, en çok da çocuklarımıza sağlık sorunu olarak geri dönüyor.
7 Haziran Dünya Gıda Güvenliği Gününde tam da bu meselelerin üzerinde önemli sözler söyleyecek iki insanı dinledim.
İlk olarak Bursa Sanayicileri ve İş insanları Derneği’nin marka etkinliği olan Çekirge Toplantısı’nda Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım değerlendirdi bu konuyu.
Yazılarımda referans aldığım, tarım konusunu araştırırken kıymetli bir kaynak olarak değerlendirdiğim Yıldırım, her ayrıntıyı bir tarafa bırakırsak üretimin önemine dikkat çekti.
1980’li yıllardan beri tüketime özendirilen, ancak üretim yönü çalıştırılmayan bir makine gibiyiz. Son 20 yılda bu durumun daha da belirgin hale geldiğini, ‘üretmek istiyorum’ diyen kesimlerin de bir biçimde egale edildiğini söylemekte yarar var.
Hal böyle olunca Dünya Gazetesi Yazarı Ali Ekber Yıldırım’ın;
“Zengin toprakların fakir insanı olmayı hak etmiyoruz. Potansiyelimiz var, ama değerlendiremiyoruz. Üretim seferberliğine ihtiyacımız var. Havza bazında üretim planlamasına ihtiyaç var. 2005 yılında TARBİL diye bir proje gerçekleştirdi bakanlık. Dünyaya örnek olacak nitelikteydi. Ancak rafa kalktı.” sözleri çok kıymetliydi.
Tarım Bakanı Mehdi Eker zamanında gündeme gelen, üzerinde detaylı planlamalar yapılan, Türkiye’yi 30 havzaya bölen ve her havzada yetiştirilecek ürünler üzerinde projeler hazırlanan ‘Havza Bazlı Tarım’ konusu bu hafta ‘Ortak Akıl’da konuk ettiğim Gıda Bilinçlendirme Platformu Kurucusu Prof. Dr. Mustafa Tayar tarafından da ülkemizdeki sağlıklı ve yeterli gıdaya ulaşabilmenin formülü olarak sunuldu.
Oysa bugün ne yaşıyoruz?
“Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, 3 milyon hektar kayıtlı arazinin ekilmediğini söyledi. Bu kadar boş arazi dururken, ürün ithal etmemiz kabul edilebilir değil. Savunma sanayi kadar önemli deriz tarım için, ama o oranda desteklenmez. Bugün buğday bir silah olarak kullanılıyor. Paranız olsa da alamıyorsunuz. Üretimle ilgili dünyada büyük bir düşüş yok. Ama Çin çok büyük bir stok yaptı. Üretici ülkeler satmıyor. 287 milyon ton stok var ve bunun yarısı Çin’de!” diyerek özetledi Ali Ekber Yıldırım yaşadıklarımızı.
Görüldüğü ve bilindiği gibi şu anda yapılan uygulamalar arasında üretimden daha ziyade ithalat gündemde. ‘Paramız var ki, alıyoruz!’ diyen Tarım Bakanı gördü bu ülke.
Şimdi paramız olsa da alamıyoruz noktasında sallanıyoruz hep birlikte.
Ali Ekber Yıldırım’a göre önümüzdeki yıl da buğday üretiminde bir sıkıntı yaşayacağız.
Burada program konuğum Prof. Dr. Mustafa Tayar’ın ‘kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz’ sözünün içini nasıl doldurduğunu vurgulamakta yarar var.
“İkinci Dünya Savaşı sırasında ülkemizde üretilen buğday miktarına bakılmış ve kişi başı tüketilen ekmek miktarı hesaplanmış. O dönemde ürettiğimiz buğday vatandaşın ekmek tüketimine yetiyormuş. ‘Kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmak’ sözü buradan geliyor. Aslında normal koşullarda halen bu düzeyde bir üretimimiz mevcut” diyor Tayar.
Koşullar normal değil, küresel ısınma mevcut, Ali Ekber Yıldırım’ın araştırmalarına göre yıllık 20 milyon ton olması gereken buğday üretimiz 17 milyon tona doğru geriliyor.
Dinlediğim iki ismin de hayvancılık konusundaki fikirleri ayrıca kıymetli. Hayvancılık yoksa hayvansal ürünler ya çok pahalı ya da parası olana da yok!
“2010’da et olarak ne bulursak ithal ettik. İthalatın çözüm olmadığı ortaya çıktı. Süt inekleri kesildi. Süt fiyatları da belirleniyor, fakat fiyatı arttırılmıyor. Süt ineği olanlar hayvanlarını elinden çıkarmak istiyor. Büyük işletmeciler, bu maliyetler ile devam edemediğini beyan edip çekildi. Hayvancılıkta sıkıntılı bir dönem yine bizi bekliyor!” diyor Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım.
Konuğum Prof. Dr. Mustafa Tayar ise kısaca; “Hayvancılıkla ilgili bir sorunumuz yok, çünkü artık ülkemizde hayvancılık yok. Olmayan şeyin sorunu olur mu?” diyerek özetledi hazin tabloyu.
Bu noktada şunu da belirtmek lazım. Bir takım yeniden hesaplamalarla daha önceki yıllarda yapılan bütün hesapları bir gecede silen ve ülkenin et üretimini neredeyse iki katına çıkaran TÜİK rakamlarını tabağımıza koyup yiyemiyoruz.
Her iki kıymetli ismin çözüm önerisi ise ortak. Bursa’da tüm paydaşların, akademik odaların ve üniversitelerin bir araya gelerek bir ‘Tarım Acil Eylem Planı’ hazırlamaları ve bu planın sağından solundan delik deşik edilen planlara benzemeden yürütülmesi sayesinde tarım, turizm ve sanayinin kardeş kardeş geçinmeyi başarabilmesi.
Olur mu? Keşke…