Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

‘Hayvanseverler sahiplensin’ demek çözüm mü?

Bir süredir üzerinde çözümleri ile birlikte derdimi anlatmaya çalıştığım ‘sahipsiz hayvan meselesi’ hakkında bir kez daha yazmak zarureti hasıl oldu.

Öncelikle konu hakkında söz söyleyen en etkili isimlerden olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti’nin Gurup Toplantısında yaptığı konuşmada meseleyi bir kez daha ele aldı.

Şöyle bir ayrım yaratarak başladı konuyla ilgili sözlerine; “Biz elitlere değil halka bakıyoruz. Bağıranların, çağıranların değil; sessiz yığınların sesi olduk. Tuzu kurularla değil, şehrin çeperlerinde hayat mücadelesi verenlerle yol yürüdük. Sırtını güç odaklarına yaslayanlar için değil, Allah’tan ve devletten başka hiç kimsesi olmayanlar için siyaset yaptık…”

Hemen alıp incelemekte yarar var bu cümleleri. Şehrin çeperlerinde yaşayanların AK Parti’ye daha çok oy veren kesim olduğu ve özellikle Cumhurbaşkanına yönelik büyük bir sevgi besledikleri aşikar. Ancak şu da bir gerçek, yine aynı bölgelerde yaşayan vatandaşların büyük bölümünün yerel seçimlerde sandığa gitmelerine engel olan nokta da tam burası; siyasete başladığından bu yana geçen yaklaşık 25 yıllık süreçte AK Parti kendi tuzu kurularını, kendi sırtını güç odaklarına yaslayan kesimini ve kendi elitlerini yarattı. Artık onlarla yol yürüyor…

Aslında şuna ben de katılırım, sahipsiz hayvan sorunu sınıfsal bir sorundur. Arabası ile güvenlikli sitesinden plazadaki ofisine gidip gelen ve yine güvenlikli noktalarda arabasıyla yaptığı yolculuklarla sosyalleşen kesimin böyle bir sorunu yok, hiç de olmadı zaten.

Özellikle sahipsiz hayvanların terk edildiği ücra mahallelerde oturan ve sabahın erken saatleri ile akşamın geç saatleri arasında yürüyerek bir yerden bir yere ulaşmaya çalışan kişilerin endişesidir daha ziyade bu konu.

Benim katılmadığım nokta AK Parti’nin de meseleye bu zaviyeden bakıyor oluşunda gizli. İşin bu kısmını samimiyetsiz buluyorum. Daha doğrusu sıkıştığında gündem değiştirmek için de kullandıkları bir argüman olarak zaman zaman ileri sürülüp geri çekilen bir mevzu onlar için üzerinde durduğumuz konu.

Çünkü, ortalama 20 yıl gibi bir süreyi arkamızda bırakmışken ve bu sürenin tamamında hem merkezi hükümetin hem de belediyelerin büyük çoğunluğu AK Parti’deyken, üstelik hayvanların ‘mal’ kapsamından çıkarılıp ‘can’ kapsamına alınmasından tutun da yaşam hakkının kutsallığına kadar pek çok kanuna AK Parti imza atmışken, nasıl oluyor da 20 yılda bu konuda bir adım ileriye gidilemiyor, görevini yapmayan belediyeler neden denetlenmiyor ve nasıl oluyor da yaptırımlara maruz kalmıyor, anlayamıyorum…

İşte samimiyetsizlik burada başlıyor…

Tüm bunların yapılması gerekirken aslında; “Sahipsiz köpek sayısını ‘yakala-kısırlaştır-sal’ metoduyla çözmek istedik. Ama bu bir çözüm olmadı. Veriler, bu metodun, dünyanın diğer ülkelerinde de sahipsiz hayvan nüfusunu azaltmadığını gösteriyor” denilerek neden kolaycılığa gidiliyor anlamak zor…

Konuyu bugün Norm Haber ekranlarında konuk ettiğim Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Melike Baysal ile de konuştuk etraflıca. Yayını mutlaka izlemenizi öneririm. Konuşmamızda Cumhurbaşkanının; “Biz istiyoruz ki, barınaklara alınan tüm hayvanlarımız sahiplenilsin. Özellikle hayvanseverlerimizin bu süreçte barınaktaki köpekleri sahiplenerek daha fazla sorumluluk alacaklarına inanıyoruz. Eğer bunu başarabilirsek, bir sonraki adıma da ihtiyaç kalmayacağını düşünüyoruz” sözlerinin karşılığını da verdik.

Öncelikle hayvanseverlerin büyük bölümü zaten evinde en az bir evcil hayvan ile birlikte yaşıyor. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda çocuklarının beslenmesi ve barınması ile ilgili ihtiyaçlara dahi zor yetişen insanların bir evcil hayvanın sorumluluğunu alıvermesi pek de kolay değil takdir edersiniz ki.

Melike Baysal’ın altını çizdiği önemli meselelerden biri de bizim ülkemizde evcil hayvanlarla hayatı paylaşma konusunda bir eksikliğin olduğu. Dolayısıyla ekonomik koşullar ve yaşam alışkanlıkları bir araya getirildiğinde toplanan sahipsiz hayvanların bir ay gibi kısa süre içerisinde sahiplendirilmesi pek de mümkün görünmüyor. Belki talihli küçük bir azınlık için bu mümkün olabilir, ancak popülasyonun büyük kısmı için itlaf yani öldürme söz konusu olacak.

Bu işe ‘Çok istiyorlarsa hayvanseverler sahiplensin o zaman’ şeklinde yaklaşmak yerine, hayvanseverlerin enerjilerini ve gönüllülüklerini devlet olarak daha doğru biçimde kanalize edip çözümün bir parçası olmalarını sağlamak mümkün olmalı diye düşünüyorum.

Doğru, sokaklarda ciddi bir sahipsiz köpek sorunumuz var, ancak biz veteriner hekimlerin görüşleri dahi alınmadan hazırlanan ve vicdanları sızlatan bir yasa tasarısı ile bu soruna bir çözüm bulamayız.

Soruna çözüm bulmak konusunda ciddi olan tarafların; yani devletin, akademik odaların, gönüllülerin ve veteriner hekimlerin bir araya gelerek ortak hareket etmeleri, 20 yılda yandaş beslemekten fırsat bulunamadığı için olsa gerek, bir türlü başlanamayan kısırlaştırma operasyonlarının hızlı biçimde aksiyon almasının yanında gönüllüler tarafından barınaklar ve rehabilitasyon merkezlerinde hizmet verilerek alanların daha aktif kullanımı, bunun dışında da seferber edilebilecek tüm devlet imkanlarına yine gönüllülerin iş gücü de katılarak bir kampanya başlatılması 20 ayda sorunun çözümü konusunda ciddi yol kat etmeye vesile olacaktır.

Aksi halde, Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Melike Baysal’ın; “Bu hayvanlara ilaç verecek, öldüreceksiniz diyorlar. Bu yasa tasarısı çıksa biz kabul etmeyeceğiz. Hiç kimse bu yasa tasarısının makul bir yönünü anlatamaz. Birçok veteriner hekim de kabul etmeyecek. Gurur duyuyorum meslektaşlarımla” sözünü hatırlatmak, veteriner hekimlerin büyük bölümünün vicdani ret yapacağını söylemek lazım.

Yaptığım program ve yazdığım yazılar nedeniyle benim de sahipsiz hayvanlarla birlikte itlaf edilmemi talep ettiğini uygunlu, uygunsuz biçimlerde dile getirenlere de selam olsun.

Elim vicdanımda, bu sorunun insanlar ve hayvanlar açısından daha fazla üzüntüye neden olmadan çözülmesinden yana koyuyorum tavrımı…

HABERLER