Her yıl, üniversite giriş sınavı sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından, eğitim sisteminin uğradığı çöküşü kaleme alan, durumu rakamlarla, istatistiklerle ortaya koyan bir yazı yazmayı adet edindim.
Bu yıl gündem önceki yıllara göre yerelde ve genelde öylesine yoğundu ki, takvimimden biraz saptım, fakat bu böyle bir yazı yazmayacağım anlamına da gelmiyor elbette.
Hızlıca sonuçlardan başlamak istiyorum, çünkü sonuçların bizi nereden geldik, nereye gidiyoruz sonucuna bağlayacağını düşünüyorum.
Türkçe testinde 40 soru soruldu. Ortalama doğru yanıt sayısı 21,5. Türk milli eğitimi, Türkçe dersinden 10 üzerinden ancak 5 alabilmiş. Kendi dilimizi çocuklarımıza öğretme konusundaki maharetimiz ancak bu kadar.
Sosyal bilimler testinde 20 soru soruldu. Ortalama doğru yanıt sayısı 9. Milli Eğitimin sınıfta kalmaları buradan başlıyor.
Temel Matematik testinde 40 soruda doğru yanıtlanan soru sayısı 7,955. Matematikten de çaktık. Yoğun müfredatı hafiflettiğimizde çocuklar toplama dahi yapamaz hale gelecekler sanırım.
Fen Bilimlerinde, 20 soruda doğru yanıt ortalaması 3,478. Ülkenin bilim insanları yetiştiremeyeceği bu rakamlarla gözümüze sokuluyor.
Gelelim alan yeterlilik testinde sorulan sorulara.
Matematikte 40 soru sorulmuş, doğru yanıt ortalaması 5,547. Fizikten 14 soru sorulmuş, doğru yanıtlanan soru sayısı 2,247.
Kimyada 13 soru sorulmuş, doğru yanıt ortalaması 1,457. Biyolojinin 13 sorusunda doğru yanıt ortalaması 2,324.
Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testinde 24 soruda doğru yanıtlanan soru sayısı 5,935.
10 soru sorulan Tarih – 1 testinde 2,484 doğru yanıt var. Coğrafya – 1’de 6 soruda ortalama doğru yanıt sayısı 2,103.
Tarih – 2 testinde 11 soruda 2,076, Coğrafya – 2 testinde 11 soruda 2,416 doğru yanıt ortalaması var.
12 soruluk Felsefe sınavında doğru yanıt sayısı 1,964.
Ve sıkı durun: Dindar nesil yetiştirme planları ile milli eğitime yön veren hükümetin geldiği noktayı şöyle ortaya koyabiliriz; 6 soruluk Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi testinde ortalama doğru yanıt 1,275.
Bu sınavın sadece yükseköğretim kurumlarına kimin gireceğini belirlemediğini, aynı zamanda lise eğitimimizin genel düzeyini de ortaya koyduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.
Bu ortalamaların üstüne çıkan çocuklarımız var elbette, ne yazık ki, onlar da ülkede kalmamaktan yana kullanıyorlar tercihlerini.
Çünkü ortalamanın üstüne çıkarak ülkenin ‘iyi’ tarifine uygun üniversitelerine giden çocukların da okudukları okullardan pek memnun olmadıklarını, yani ‘ben bu kapasiteyle böyle bir okulda okumayı hak etmiyorum’ görüşünün kendilerinde hakim olduğunu söylemem lazım.
Konuyla ilgili yapılan bir araştırmanın sonuçları bunu gayet net kanıtlıyor bize aslında.
Öğrencilerinin okumaktan en memnun oldukları üniversiteler arasında ilk sırayı Yıldız Teknik Üniversitesi alıyor. İkinci sırada İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi, üçüncü sırada Abdullah Gül Üniversitesi var.
Ne ilginç değil mi, ülkenin bir zamanlar en gözde okulları arasında yer alan ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi Üniversitesi gibi okulları sıralamanın en başlarında değil.
Hadi tahmin edin bakalım bir zamanlar sadece ülkenin değil dünyanın da en prestijli okulları arasında yer alan bu üniversitelerine ne oldu?
Okulların her biri çeşitli biçimlerde itibar kaybına uğrarken, atama yoluyla göreve gelen rektörlerine kafa tutmak ile meşgul olan öğrencilerin bu okullardan hatırlarında kalan en kıymetli anıları sanırım demokrasi adına vermeye çalıştıkları savaşın kalıntıları olacak.
Kazanabilecekler mi?
Çocukların büyük bölümü çoktan havlu attı bile. Tamı tamına 20 yıldır bu okulların prestijleri acımasızca yerle bir edildi. Okulların içinde bu konuyla ilgili mücadele vermeye çalışan öğretim görevlileri bezdirildi, öğrenciler bu okullarda okumayı tercih ettikleri için pişman edildi. Sisteme uymayan kim varsa kelimenin tam anlamıyla pişman edildi.
Şimdi, bu çocuklar elbette bu ülkede kalıp içinde bulundukları her kurumda yepyeni mücadeleler için enerjilerini harcamayı çok mantıksız buluyor. Global dünyanın kucak açtığı, bizimse ittiğimiz eğitimli iş gücümüz kuş olup uçuyor yuvadan…
Türkiye, AK Parti’nin iktidarında insan kaynaklarını tüketmiş bir ülke olmaya doğru hızla ilerliyor.
TÜİK’in açıkladığı son verilere göre; Türkiye’den yurt dışına göç eden Türk vatandaşı sayısı, 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 108,8 oranında artışla 291 bin 377’ye yükseldi ve rekor kırdı. Yabancılarla birlikte Türkiye’den yurt dışına toplam göç 2023’te 714 bin 579 oldu.
‘Gittikleri gibi gelirler’ diye böbürlenenlere yine bir istatistikle yanıt vermek isterim;
Yurt dışından Türkiye’ye göç edenlerin sayısı 2023 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 35,9 azalarak 316 bin 456 kişi oldu. Göç eden nüfusun yüzde 54,2’sini erkekler, yüzde 45,8’ini ise kadınlar oluşturdu. Yurt dışından gelen nüfusun 101 bin 677’sini Türk vatandaşları, 214 bin 779’unu ise yabancı uyruklular oluşturdu.
Kabul edelim; eğitimli, yabancı dil bilen, elinde mesleği olan herkes yurt dışı hayali kuruyor ve şimdilerde bu hayali gerçekleştirmek çok kolay. Böylece ülkede sen, ben bizim oğlan ve okuduğu okuldan memnun olmayan, böyle giderse dört işlemi bile zor yapan bir kesim kalacak. Kim bilir, belki de rejimin istediği budur; bir zamanlar ağızlarından kaçırıp en muteber vatandaş olarak tanımladıkları eğitimsiz, cahil kitleler yaratıp, onların oylarıyla iktidarda kalmaya devam etmek…