Birbirini yemeye doymayan muhalefet partileri henüz sofradan kalkamadılar, ama bir süredir sadece cılız çıkışlarla dile getirilen ekonomik darboğaz vatandaşı çoktan sofradan kaldırdı, hem de aç biilaç…
Ağustos ayının son günlerini yaşıyoruz malum, bu tarihler biz veliler için tehlike çanlarının çalmaya başladığı tarihler…
Bir yandan çocuğunu okula yerleştirme telaşı bir diğer yandan çocuğunu yerleştirdiği okulun masraflarını öğrenip şok yaşama süreci, ardından borçla haçla da olsa bir yerlerden bulup derametleyip okul hazırlıklarını tamamlama devresi…
Uzun yıllardır süreci böyle yaşıyoruz zaten, son yıllarda bu sürece berbat bir ekonomik dengesizlik de eşlik edince, işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor, asla ve asla yoluna girmeyen eğitimin eğitimsizliği kaosumuz…
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun araştırmasına göre; ağustos ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırı 12 bin 198, yoksulluk sınırı 39 bin 733 lira.
Asgari ücret ne kadar?
11 bin 500 lira…
Asgari memur maaşı ne kadar?
22 bin lira…
Çocuğunu emekli maaşıyla okutmaya çalışmak gibi beyhude bir hevese kapılan, hadi böyle bir hevese kapıldı diyelim, bu konuda başarılı olmayı uman yoktur herhalde…
Asgari emekli maaşı 7 bin 500 lira…
Gelelim değirmende un öğütür gibi Milli Eğitim Müdürü öğüten, ‘dokunan yanar’ sözünü benimsemiş olsalar gerek ki, gelen müdürlerin de ‘dosyalara dokunmadan gitsem de kurtulsam’ dediği, içindeki karmaşa bir türlü çözülemeyen güzide şehrimin Milli Eğitim sorunlarına…
İki yıldır Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, şehrin 5 bin derslik açığı olduğunu söylüyor, ayıp olmasın, daha da işin rezilliği çıkmasın diye olsa gerek, iki yıldır bu rakamı artırmıyor.
Ama durum göründüğünden daha da vahim…
İki yıldır sürekli göç almaya devam eden Bursa’da geçtiğimiz yıl yaşanan deprem felaketinin ardından şehrimize gelen depremzede öğrenciler için de ek kontenjanlar açıldı sınıflarda ve elbette açılması da gerekiyordu, ama bu ek kontenjanları karşılayacak dersliklerin de eklenmesi gerekiyordu okullara…
Eklendi mi?
Tabi ki hayır…
Biz depremzede çocuklarımızı başımızın üzerinde taşır yine okuturuz da, iş o değil. Önemli olan onların daha rahat eğitim almaları için gerekenin yapılması noktasında devletin daha atik olmasıydı. Olmadı…
Burada da sınıfta kaldılar…
Gelelim yaşanan ekonomik sıkıntılar sonrası bir zamanlar özel okulları janjanlı ambalajlarla ve akıl almaz teşviklerle pazarladığımız velilerin çocuklarının durumuna…
Şöyle orta karar bir özel okulun yıllık ödemesi 120 bin lira civarında. Bu rakama yemek ve servis dahil değil… Hele hele kitap ve kırtasiye masrafları adı altında alınan paralar gerçekten de korkunç…
Yazımın başında değindim çalışanların aldıkları en düşük maaşlara…
Ülkemizde en düşük maaş adı altındaki parayı en vasıfsız çalışanların aldığını, emekçilerin büyük bölümünün normal yaşam standartlarında hayat sürdürmeye yetecek paralar kazandığını düşünmüyorsunuzdur herhalde…
Hepimiz aynı ülkede yaşadığımıza göre çalışanlarımızın yüzde 50’ye yakının asgari ücret ya da komşu ücretlerle çalıştıklarının farkındasınızdır, muhtemelen sizler de onlardan birisinizdir, ama işte maksat dertleşmek olsun…
Eee… Bu maaşlarla çocuklar özel okula gidebiliyor mu?
Elbette hayır…
Peki, ne olacak bu çocuklar? Çünkü yine başa dönersek, zaten var olan 5 bin derslik açığını kapatmak için hiçbir çalışma harcanmadığı gibi, yeni derslik açıklarına sebebiyet verecek göçler de var ortada…
Hele hele Özlüce taraflarında oturuyorsanız ve çocuğunuzu bir devlet okuluna göndermeyi düşünüyorsanız hiç heveslenmeyin, çünkü bölgede devlet okulu neredeyse hiç yok!
Durum LGS sınavı sonrası bir liseye kayıt olmaya çabalayan öğrenciler için de aynı. Çocuklar artık tüm okul tiplerinden tercih yapmak zorundalar malum. Şehrimizde zaten 6 tane fen lisesi var. 3 milyon nüfusa 6 tane fen lisesi. 500 bin kişiye bir fen lisesi gibi bir matematik duruyor karşımızda. Nitelikli Anadolu liselerinin durumu da çok farklı değil, sayıları az, nitelikleri ise eğitimcilerin fedakarlıkları ile artırılmaya çalışılıyor…
Çocukların elinde kala kala meslek liseleri, İmam Hatip Anadolu liseleri ve niteliksiz okullar denklemi kalıyor…
Öyle bir özendiriliyor ki ofis çalışanı olmalı, cicili bicili giyinmeli, elini, üstünü, saçını kirletmeden para kazanmalı hayat, tüm çocuklar bu hayatın peşinde koşarken, elbette meslek liselerine dönüp bakmak dahi istenmiyor. Zaten meslek liselerinin nitelik kısmı da ciddi tartışma konusu, ama bu konuyu şimdilik pas geçelim.
İmam Hatip Anadolu liseleri de toplum ne kadar baskılarınsa baskılansın tercih edilmiyor. Giden öğrencilerin çoğu mecburiyetten gidip geliyor, adres belli olsun misali…
Geriye ne kaldı?
Niteliksiz okullar…
Bir okulu böyle nitelendirmek ne denli doğru, tartışılır. Biz aile arasında bu okullara ‘okul puanı ile öğrenci alan okullar’ diye hitap ediyoruz. Burayı açıklığa kavuşturduğumuza göre gelelim bu okullara kayıt olma çabalarına…
Bu okullara kayıt olmak için de kontenjan açıklarını kovalamanız gerekiyor, elbette rast gelirse…
Bir eğitimcinin tabiri ile sınıflar kapıya kadar sıra dolu, çocuklar okumanın derdinde, ama sonuç kocaman bir sıfır bana göre…
Sadece biz sade vatandaşlar çekmiyoruz bu çileyi, emin olun eğitimciler de çocuklarını okutmak için aynı yolları tepmek zorunda ve aynı ekonomik sıkıntıları yaşıyorlar çaresiz…
Hele hele çocuğunuz üniversite düzeyine geldiyse, şehir dışında bir üniversite kazandıysa, sevinmekle üzülmek arasında bir yumru oturuyor boğazınıza…
Asgari ücret 11 bin 500 lira, bugün İstanbul’da bir oda tutacağım deseniz 6-7 bin liradan başlıyor…
Bugün yaptığım mini kırtasiye alışverişinden şunu çıkardım; üç harfli marketlerden iki poşetlik alışverişimin en pahalı kalemi renkli tükenmez kalemler oldu.
Fiyatın maşallahı var…
Bu sadece kalem kısmı…
Defterler, kitaplar, çanta, ayakkabı, okul forması, şehir dışında yurdu, evi…
Yemediniz, içmediniz okuttunuz çocuğunuzu, tıpkı benim gibi, aynı kaderi paylaşan bizler gibi…
Sonuç?
Piyasada konuşulan rakamlar öylesine düşük ki, yazımın başında belirttim bu rakamları…
Çocuk şöyle diyor; ‘Bu parayı alsam da açım, çalışmayıp para kazanmasam da. Bari başım ağrımasın…’
Orta ve küçük işletmelerin en büyük sorunu işçi bulamamak, gençlerin en büyük sorunu işsizlik karşınızda…
Çok çalıştınız, çok çabaladınız, 20 yıldan uzun sürdü gerçekten de, ama sonunda başardınız…
Bir umudun peşinde koşturduğunuz ailelere eşek yüküyle para ödeterek çocuk okutturup sonra da karşınızdaki işsizler ordusunu Avrupa’ya pazarlamaya çalışıyorsunuz şimdilerde…
Bir ülkenin içi ancak böyle güzel boşaltılır, demografik yapısı ancak böyle tereyağından kıl çeker gibi değiştirilebilirdi.
Hayaldi, gerçek oldu…
Vallahi helal olsun…