Fakirden alıp zengine veren, dolayısıyla zenginin daha zengin olmasını sağlarken fakirin daha fakir olmasını ve fakirleşen kitlenin giderek genişlemesini de dert edinen bir sistem ile boğuşuyoruz uzun zamandır.
Elbette bu bahsettiklerimi tüm toplum hissediyor.
Sokak röportajlarından izlediğimiz teyzeler, amcalar hallerinden hep şikayetçi. Yine de şikayetlerin sonunda kendilerine yöneltilen ‘kime oy vereceksin?’ sorusuna ‘AK Parti’ yanıtını veriyorlar.
Bir süredir düşünüyorum bu yanıtın nedenleri üzerine. Bunca şikayetten sonra, bir celladına aşık olma durumu yaşanıyor sanki ülkede. Aslında iyice düşününce pek de öyle olmadığını fark ediyor insan.
Ellerindekinden de olmak istemiyorlar! Bu kadar basit.
Muhalefetin istediği oy oranına ulaşabilmesi için yapması gereken ise ‘ellerindekinden de olmak istemeyen’ vatandaşı kendi hükümetleri döneminde zarar görmeyeceği konusunda ikna etmek.
Neler var vatandaşın elinde bir sıralayalım öyleyse.
Sosyal yardımlar. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal yardımlar konusunda neler yapılacağına yönelik projelerini yakın zamanda kamuoyu ile paylaştı. Gündemin hay huyu içerisinde biraz gümbürtüye gittiğini düşündüğüm proje bence son derece kapsamlı ve ikna edici. Sadece mevzunun halka daha yaygın biçimde anlatılması, daha çok duyurulması gerekiyor.
Başka ne var vatandaşın elinde; iyi kötü bir iş. CHP’li belediyelerin başa geldikten sonra bir kadro kıyımına gitmemiş olması bu konuda bir teminat sağlamıştır, diye düşünüyorum.
Bundan sonrasında elde kalan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da seçime giderken kullanacağı en kuvvetli argüman olan kimlik ve inanç tartışması.
Şimdi sıra bu argümanları boşa çıkarmak için atılması gereken adımlarda. Bunun için CHP toplumla ‘helalleşme’ye başlamıştı zaten. Parti içinde ve CHP’nin kendi seçmeninin bir bölümünde memnuniyetle karşılanmasa da bu kavram, Kılıçdaroğlu aklındakini uygulamakta kararlı.
CHP ile toplumun bir bölümü arasındaki görünmez duvarı aşmaya çalışan Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ çıkışının öncesinde bir paket program olarak hazırlıklar yaptığı ve türban konusundaki yasal düzenlemenin bundan 6 ay öncesinden hazır olduğunu İsmail Saymaz’ın aktardığı bilgilerden öğreniyoruz.
O halde zamanlamanın kötü olduğunu iddia edemeyiz, diye düşünüyorum. Şimdiye kadar iyi bir toplum mühendisliği yürüten CHP kurmaylarının zamanlama konusunda da titiz çalıştıklarına inanmak istiyorum.
Söz konusu yasa teklifinin resmi adı ‘Kadınların Yürüttükleri Mesleğin İcrası Kapsamındaki Kılık ve Kıyafeti Giymek Dışında Herhangi Bir Zorlamaya Tabi Tutulamaması Hakkında Kanun Teklifi’
Teklifte “Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz” deniyor.
Kılıçdaroğlu’nun yasa teklifine karşılık Erdoğan’ın anayasa çıkışı meseleyi biraz da kar zarar hesabı üzerinden değerlendirmek zorunda bıraktı beni.
AK Parti hükümetinin en kuvvetli olduğu alanın yeniden ülke gündeminin ana maddesi halini alması gerçek gündemin ötelenmesi ve iktidara bir koz verilmiş olması olarak yorumlanıyor.
İktidarın bu tartışmayı uzatmaya, gündemde tutmaya, yeni polemiklere vesile yapmaya çalışacağını, söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Üstelik görmemiz gereken çok kritik bir nokta da var. Bir yandan muhalefet muhafazakar kesim için yasakların kalkmasına çalışırken; iktidar, toplumun diğer kesimi için giderek daha kısıtlayıcı bir yaklaşım içerisinde.
Mahalle baskısı oluşturulan kadın giyim ve davranışlarından tutun da iptal edilen konserler ve iptal ediliş nedenleri konusunda yapılan açıklamalara kadar pek çok kısıtlama sıralayabilirim. Bu kısıtlamalara en son Bursa Büyükşehir Belediyesinin verdiği kararla tiyatro gösterileri de eklendi.
Yani demem o ki; özgürlük güzel şey, büyüleyici bir yanı var, ancak herkes için, her kesim için özgürlük lazım bu ülkeye. Üstelik 22. yüzyılda böyle kısır tartışmaların içinde halen bulunuyor olmak dahi çok saçma.
Ben her kesimin özgür bırakılmasından bahsederken, akademisyen Güven Gürkan Öztan’ın konu hakkındaki sosyal medya paylaşımını da çok kıymetli buldum:
“Bugünün Türkiye’sinde milyonlarca insanın iktidarın kurduğu servet transferi mekanizmasıyla yoksullaşmasını, geleceksizleşmesini, umudunu kaybetmesini örten her türlü siyasi hamle son kertede iktidarın ve oradan beslenen rant çevrelerinin işine yarar.”
Gündemin bu yandan köpürtülerek gerçeklerin üzerini örtmesine müsaade edilmemesi gerektiğini de hesapladığını umuyorum CHP kurmaylarının.
Bakalım gelecek ne getirecek…