Herkesin elinde on binlerin kanı var!8 Mart tarihli yazımın sonuna iliştirmiştim emek yoğun bir gün yaşayacağımı. Tahminimden de yoğun bir programın içinde deprem bölgesinde bulunan dört önemli noktada izlenimlerde bulundum Bursalı basın emekçileri ile birlikte. Gaziantep Nurdağı, Hatay Hassa, Hatay Merkez ve son olarak da Adana.
‘Depremin üzerinden bir ay geçmişken bize bilmediğim ne anlatabilirsin ki?’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Öyle çok şey anlatabilirim ki…
Çünkü şu ana kadar ekranlardan görebildiklerimiz öylesine yetersiz, objektiflere sığdırılmaya çalışılanlar gerçeğin öylesine az bir bölümü, yıkım öylesine büyük, toparlanmak öylesine sancılı bir süreç ki…
Bir yerinden başlamak lazım…
Ulaşımı kolaylaştırmak adına merkez bölgelere girmeden yaptığımız seyahatte çevre yolların kenarlarında dahi yıkımın ne kadar büyük olduğunun belgeleri; parçalanmış duvarlar, devrilmiş kolonlar, dışarıya sarkmış eşyalar öylece duruyordu.
İlk durağımız can kaybının nüfusuna oranla en büyük olduğu Gaziantep Nurdağı oldu. 10 kişiden birinin öldüğü bir yer burası! Depremin ilk günlerinden hatırlarsınız, ülkenin dört bir yanına sesini ilk duyuran, dolayısıyla ilk müdahale edilen ve yardımların yoğun biçimde yönlendirildiği yer Gaziantep.
Şehrin Belediye Başkanı Fatma Şahin’in felaketi ilk gördüğü gün söyledikleri hala kulaklarımda; ‘Nurdağı yok olmuş!!!’
Yıkım büyük, buna rağmen devletin güçlü elinin en sistemli hissedildiği yer Nurdağı. Yaralar hızla sarılmaya çalışılıyor. Arama kurtarma çalışmalarının sonlanması ile birlikte yoğun olarak yapılan iş enkaz kaldırma elbette. Günde 17 bin metrekare enkaz kaldırıldığı olmuş.
Yetiyor mu? Elbette hayır!
Her yer yıkıntı, hasarlı yapı ile dolu.
Fakat bir şekilde, alandaki 8 bin görevlinin desteği ile hayat sürüyor…
Anaokulu, iş bulma merkezi, tiyatro, sinema, sınava hazırlık kursları, hayvanlar için rehabilitasyon merkezi dahi oluşturulmuş.
Yıkıntıların arasında yaşam kırıntılarını görebiliyorsunuz.
Koca bir ilçenin nasıl birkaç metrekareye sıkışarak yaşama tutunmaya çalıştığını da izliyorsunuz bir yandan…
Gidebilenler çoktan başka şehirlere, akrabalarının yanına, yeni evlere, yeni hayatlara yelken açmış. Kalanlar için en büyük istek yardımların kesintisiz olarak devam etmesi.
İkinci durak Hassa oldu bizim için. Yolculuğumuzun bu bölümüne doğru aracımız ilerlerken eskisiyle yenisiyle binaların nasıl yerle bir olduğunu izleyerek kendi şehrimiz adına ibret almaya çalıştık. En azından kendi adıma ben bunu yaptım.
Hassa nispeten daha az can kaybının yaşandığı bir yer. Çadır dağıtımı tamamlanmış. Konteyner kentleri kurmak için kollar sıvanmış. Şimdiye kadar 700 TIR yardım gelmiş bölgeye. En büyük şansları hastanelerin bir biçimde ayakta kalmış olması.
Hükümet Konağı yıkıldığı için bir anaokulunu merkez olarak kullanıyor Hassa. Düşünün en insani ihtiyaç olan tuvalet ihtiyacını küçük çocuklara göre tasarlanmış bir alanda gidermeye çalışıyorsunuz, ancak bundan şikayet edecek lüksünüz yok, çünkü bu bir nimet…
Hassa’da tersine göç de yaşandığı söylendi bize. Az hasar alması ve kırsal olduğundan güvenli kabul edilmesi nedeniyle başka şehirlere gitmeyi tercih etmeyenler tarafından göç edilen noktalardan olmuş.
Yine en önemli talep, yardımların kesilmemesi, hatta mümkünse bundan sonra nakdi yardımlara ağırlık verilmesi.
Hassa’dan sonraki durağımız Hatay Merkez oldu.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın depremden en çok etkilenen il olarak kabul edebileceğimiz Hatay’da görevli olduğunu artık herkes biliyor. Deprem bölgesinde, koordinasyonu sağlamak ve gerekli işleyişe yardımcı olmak adına, belirli aralıklarla, çeşitli illerden valiler, kaymakamlar, belediye başkanları görev alıyor. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş da bu görevlilerden biri.
Bölgeye vardığımızda yediğimiz öğle yemeği boğazıma dizilmedi, çünkü gördüm ki, yiyecek konusunda bir sıkıntı yok. İçtiğim çaydan da utanmadım. Çünkü bir afetzedenin rızkına mani olmadığım aşikardı. Eğer bir otelde rahatça dinlenseydim, işte bundan büyük huzursuzluk duyardım, çünkü insanların en büyük ihtiyacı güvenli rahat konaklama alanları, yani konteyner ve kalıcı konutlar.
Çadır ihtiyacının ortadan kalktığını düşünüyorum. Gezdiğimiz noktalarda ve yol üzerinde çeşitli çadırlara rastladık. Yurt içinden ve yurt dışından pek çok yardım kuruluşunun bölgeye el uzattığı bir gerçek.
TOKİ tarafından yapılan binaların ayakta kaldığı gerçekliğini burada da gördük. Devletin bu kurumunu işini doğru ve eksiksiz yaptığı için tebrik etmek gerekir diye düşünüyorum. Ancak devletin diğer görevi olan tüm kurumların işlerini böyle titizlikle yapmalarını sağlama kısmında ciddi olarak sınıfta kaldık. Altını kalın kalın çizerim.
İyi bir depolama sistemine geçilmiş nihayetinde ve gıdaların saklanması, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması kolaylaştırılmış. Gıda önemli ihtiyaç kalemlerinden, çünkü yemeden yaşam olmuyor ve burada yaşam kör, topal, aksak da olsa devam ediyor, etmek zorunda…
Hayatla mücadelesinde pes etmeyen canlı türü insan, bir biçimde kendini yaşadığı ortama uyumluyor. İnsanlar ne yardımı alacaklarını bilmeden bekledikleri kuyruklardan aldıkları şeylerle sürdürüyorlar nefes alıp vermeyi.
Çadır sorunu burada da artık bir sorun olmaktan çıkmış. Konteyner kentlerin kurulması için kollar sıvanmış. Burada önemli bir sorun var dile getirilmesi gereken;
Bursa Büyükşehir Belediyesi ilk etapta 2 bin 500 konteyner kurmayı planlamış. Rakamlar şöyle dağılıyormuş; bin konteyner Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, bin konteyner Çilek Mobilya, 500 konteyner Bursa Büyükşehir Belediyesi.
Dağılıyormuş diyorum, çünkü dağılım hiç de şık olmayan bir biçimde değişmiş. BTSO konteyner sayısını önce 600’e ardından 400’e düşürmüş ve son olarak da iptal etmiş bağışını. Farklı bir kuruma konteyner bağışı yapılacağı bildirilmiş.
Sıkıntı şu ki, Bursa Büyükşehir Belediyesi bölgeye kazandıracağını bildirdiği konteyner sayısına ulaşmakta zorlanacak bu durumda. Başkan Aktaş yine de hedefe bir biçimde ulaşmanın yollarına baktıklarını dile getirdi, ancak yaşanan durum hiç de hoş değil. BTSO gibi bir kurumun çok daha büyük işlere imza atabileceğini hepimiz biliyoruz.
Yıkımın en yoğun olduğu bölge olan Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’ya gidemedik maalesef. Dönüş yolumuz Adana üzerinden olacak biçimde değişti. Hatay Havaalanı’nda halen sorunlar yaşanıyor ve uçuşlar büyük ölçüde iptal ediliyormuş aldığım bilgilere göre.
Antakya’da halen girilemeyen sokaklar olduğuna dair bilgiler aldık. Enkazların arasında yaralı kedi ve köpeklerden başka canlının yaşamadığı sokaklardan bahsediyorum.
Tıpkı bizim Çarşamba, Altıparmak bölgesine benzer bir yapılaşması vardı bahsedilen yerlerin.
Başkan Aktaş, özellikle bu mahallelerden kişilerin de bölgeyi ziyaret etmesini sağlayacaklarını ve böylelikle belki kentsel dönüşümün daha da hızlı biçimde gerçekleştirilmesine yönelik çaba sarf edeceklerini söyledi.
Yakın zamanda Bursa’da kentsel dönüşüm konusunda öncelikli olan 5 mahallede kentsel dönüşüm ofislerinin açılacağı haberini de aldık. Birinin Akpınar’da olacağı kesin, muhtemel diğer mahalleler de Çarşamba, Altıparmak… diye devam edecektir.
Bursa Büyükşehir Belediyesi, dışarıdan hocalarla bir Deprem Bilim Kurulu oluşturmuş. İçinde geoteknik mühendislerinin de olduğu bir kurul. Yol haritasını biraz da onlarla belirleyecekler Bursa için.
“Biz böyle bazı protokollerde görsel vermekle bu işi halledemeyiz. Gerçekten kolon kesmiş birilerini ibreti alem için kamuoyuna açıklayıp ‘ya bunu yık ya da güçlendirme yapılacaksa yap’ dememiz lazım. Özellikle üç büyük ilçede bunu yapacağız” dedi Alinur Aktaş.
Gördüğüm kadarıyla deprem bölgesinde yaşamak Başkan Aktaş üzerinde ciddi bir etki yaratmış. Bölgeye geldiği ilk bir hafta makam aracının içinde uyumuş, sonrasında küçük bir karavanda iki kişi kalmanın konfor olduğunu işittik kendisinden.
Yıkımın büyüklüğünü değil neden yıkımların olduğunu sorgulama zamanındayız şimdi. Bilim insanlarına tıkanan kulakların açılması gerekiyor. En önemlisi de böylesi bir yıkımı gördükten sonra inşaatta çivi çakan işçiden, beton döken kalfaya, projeyi çizen mühendisten, yapı izni veren belediye meclis üyelerine kadar hepimiz sorumluyuz bundan.
Asla unutmayın, bu yıkımın sorumlusu biziz!
Asla unutmayın, çıkarlarını önceleyen herkesin elinde on binlerin kanı var!