Cumhurbaşkanlığı için seçim süreci halen devam ederken, milletvekilliklerinde nihayete ulaşıldı. Nihayete ulaşıldı, ancak vekiller yeminlerini edemediler bir türlü…
Kürsüde çıkması muhtemel bir yemin krizinin şimdiden yaşanmaması ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucuna etki etmesinin istenmemesi nedenlerden biri. Zira AK Parti listelerinden Meclis’e giren HÜDAPAR’ın vekillik yeminine, daha doğrusu yeminin ‘Türk milleti önünde ant içerim’ bölümüne karşı olduğu iddia ediliyor.
Her ne kadar bu iddiaların doğru olmadığı, HÜDAPAR’lı vekiller tarafından yemin edileceği, parti Genel Başkan Yardımcılığı düzeyinde bir açıklama ile duyurulsa da elbet icraatta görmek isteriz mevcut durumu.
İşin, kimin hangi milleti içine sindiremediği kısmını bir yana bırakmak istiyorum aslında. Çünkü daha geniş kapsamlı kimliklerimizin de ciddi tehlike altında olduğunu hissediyorum.
Örneğin, kadın kimliğimizin…
Gerek AK Parti listelerinden Meclis’e giren HÜDAPAR, gerekse Cumhur İttifakı çatısı altında yer alan Yeniden Refah Partisi’nin seçimler öncesinde ve seçimlerden sonra böyle yoğun konuşulmasının en önemli nedeni, kadın kimliğine yönelik baskılayıcı ve bence kabul edilemez yaklaşımları.
Her iki parti de yüzü batıya dönük kadın kimliğini ahlaksızlıkla suçlarken, işaret ettikleri tünelin ucu karanlık…
T24’den Gözde Yel’in sorularını yanıtlayan HÜDAPAR GİK üyesi Aynur Sülün’ün açıklamalarını okudum dikkatle.
Öncelikle;
“Vârisleri olmayan veya bulunamayan kişilerin bıraktığı miras, devlet hazinesine değil fakirlere bırakılmalı veya sadece fakir gençlerin evlendirilmesi, yalnız yaşayan kadınların sahiplenilmesi ve yetimlerin bakımı gibi alanlarda kullanılmak üzere oluşturulacak bir fona devredilmelidir” ifadesi üzerinde duralım.
Bu ifadedeki ‘sahiplenilmesi’ kelimesinin çarpıtıldığı ve bir algı yaratılmak istendiği kaydedilmiş Aynur Sülün tarafından.
Cümleye bir bütün olarak bakıldığında, kadın öznesi detayını bir kenara bıraktığınızda, özel fon oluşturulsun, yalnız yaşayan kadınlar, yetimler faydalansın gibi bir anlam çıkıyor.
Şimdi burada ‘varisi olmayan kişilerin mirası direkt Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına aktarılsın’ denilse, hadi neyse bir yere kadar anlayalım, bir devlet korumasından bahsedildiğini düşünelim. Ancak ibare hiç öyle değil!
Neden doğrudan ‘Devlet sahip çıkacaktır!’ denmiyor? Ben esasen bunu sorgularım.
Öyle değil mi ya…
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti sahip çıkmayacak da ihtiyaç sahibi vatandaşa başında kimin duracağı belli olmayan fonlardan mı destek verilecek? Bu koşullar altında fonları yönetenlerin talepleri neyse yardım almak için ihtiyaç sahiplerinin bu talepleri yerine getirmesi mi gerekecek? Mesela yalnız yaşayan kadınların “sahiplenilmesi” gibi talepler…
Olamaz mı?
Çok mu şaşırtıcı olur?
Bir biçimde bekar kalan (dul) kadınların kısa süre içinde başına bir hal gelmesin diye baş göz edilmesi hiç görmediğimiz, hiç yaşanmamış, geleneklerimizde ve geçmişimizde olmayan bir iş midir?
Çok üstü kapalı, karışık ve ortalık durulsun diye yapılmış bir açıklama gibi geldi bana…
Bir diğer önemli husus ise 6284 sayılı yasanın düzenlenmesine yönelik davetleridir. AK Parti’li kadınların, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin ve Aile Bakanı Derya Yanık’ın dahi ‘kırmızı çizgimizdir’ diyerek ‘en azından elimizde bu kalsın’ çabası ile sahiplendikleri yasanın erkekleri mağdur ettiğine yönelik açıklamalar da neresinden tutarsanız tutun insanın elinde kalıyor.
Yasanın bazı maddelerinden ayıklanması ya da kaldırılıp daha ahlaki bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğini savunan HÜDAPAR GİK üyesi Aynur Sülün, “İki tarafın da hakları gözetilmeli. Erkeğin de mağdur olmasına mahal vermeyecek şekilde olmalı” diyor.
Cümlenin devamında ise ‘sadece kadının beyanının esas alınmasının suistimal doğurduğunu’ öne sürüyor.
Sebep?
Evden uzaklaştırılan birçok erkeğin iftiraya maruz kaldıklarını söyledikleri halde bunu ispat edemiyor oluşlarıymış…
Belki de iftiraya maruz kalmadıkları için ispatlayamıyorlardır iftiraya uğradıklarını…
Kadının beyanının esas alınmasının kaldırılması talep ediliyor, ancak yerine neyin getirilmesi gerektiğine yönelik net bir açıklama yok…
Sadece kadının beyanı esastır cümlesi kaldırılsın!
Bir de ‘yasa aslında şiddeti daha da körüklüyor’ deniyor.
Hepsi bu…
Çözüm böyle bir yasadan geçmiyorsa nasıl bir yasa yapılmalı?
Cevap yok…
Bence bir çözümleri var, ancak şimdi açıklamanın sırası değil diyerek susuluyor…
“Kadın bizim için annedir, eştir, ev kadınla yuva olur, toplumun en önemli üyesidir. Biz onun hürmetinin, onurunun korunması tarafındayız” cümleleri bence belirgin.
Burada bir denklikten, eşitlikten, erkekle yan yana durabilmekten, toplumda var olabilmekten bahsedilmediği çok açık.
Kadın evinde güzel, kadın bir çiçektir, kadının en önemli vazifesi anneliktir…
Ne güzel, ne tatlı ninniler, ne hoş masallar…
Bu tür söylemleri iki ileri bir geri çıkışları ve kadınlarımızın şimdiye kadar ellerinde bulundurdukları için belki de yeterince kıymetini bilemedikleri haklarını geri almaya çalışmaları daha çok göreceğiz anlaşılan.
Zira bahsi olunan anlayış şuan Gazi Meclis’te…