Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İki gün dövecek doktor yok…

Benim gibi yakın zamanda yolunuz hastanelere düştüyse, hele bir de acil kapısından girdiyseniz hastaneye ve gerçekten de acil hastasıysanız, şunu çok net görüyorsunuz ki, acil servise giden hastaların büyük bölümü aslında poliklinik hastası…

Hastalar ya randevu bulmakta zorlandıkları ya da randevu alma sistemini kullanamadıkları için acil servislerin kapısını çalıyor…

Acil serviste kendisine verilen ve poliklinik hizmeti alana kadar geçici bir çözüm sunan ilaçlarla idare eden hastanın kısa süre sonra yolu ya yeniden acil servise düşüyor ya da bu kez poliklinik mecburiyeti hasıl oluyor, çünkü tam olarak iyileşme sağlanamıyor.

Aslında polikliniklerde de durum pek farklı değil…

Yetersiz muayene sürelerine bağlı olarak bir garip döngüdür sürüyor…

Neredeyse 5 dakikaya düşen muayene süresinde hastasının sadece en belirgin şikayetlerini hızla dinleyebilen ve ivedilikle bu şikayetlere yönelik tahlilleri mümkün olan en geniş kapsama aralığı ile yazan hekim, hastasını tetkiklerin tamamlanma süresine kadar ötelemiş oluyor.

Tetkiklerin tamamlanmasının ardından bir kez daha 5 dakikalık muayene döngüsüne giren hasta, bu kez hızla değerlendirilen tetkiklerden çıkan en yüksek hastalık ihtimaline göre değerlendirilerek bir tedavi alıyor.

Ve bu döngü böyle sürüp gidiyor…

Çünkü doktor hastasını dinleyecek, fiziki muayene yapacak, hasta öyküsünü alacak, ‘öksürük mü önce başladı, yoksa ateş mi?’ gibi sorular soracak vakti bulamıyor. Bir hastaya en az yarım saat ayıramıyor. Hastasının diğer hastalıkları ile o anki şikayetini eşleştirmeye dahi fırsat bulamıyor…

Tüm bunların karşılığında bir muayene döngüsünün içine girdikten sonra doğru teşhis ve tedaviye ulaşması giderek uzayan hastaların hedef tahtası da yine doktor oluyor…

Sağlıkta şiddet hiç son bulmuyor, hatta her geçen gün dozu daha da artıyor…

Nedense kimse içinde bulunduğu sistemi sorgulamak gibi bir gaflete düşmüyor, üstüne bir de ‘artık doktor dövebiliyoruz’ gibi şuursuzca sözler söyleyebilme hakkını kendinde buluyor önüne gelen…

Şimdiye kadar sıraladıklarım sağlıkta yaşanan sorunların küçük bir bölümü sadece…

Bu sorunları sıralama nedenim ise Sağlık ve Sosyal Hizmet Birlik ve Mücadele Platformu (SABİM), tarafından yapılan açıklamada, mevcut sağlık sisteminin işlevsizliğini görünür hale getirebilmek amacıyla 1-2 Ağustos tarihlerinde aciller hariç 2 gün iş bırakma eylemi yapılacağının bildirilmesi…

Açıklamadan kısa alıntılar şöyle:

“Esas amaç sağlık sisteminin işlevsizliğini gözler önüne serebilmek ve şartları hizmet sunabilecek hale getirerek ilerleyen dönemlerde nitelikli sağlık hizmet sunumunun devamını sağlamaktır…

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının her gün maruz kaldığı; yetersiz muayene sürelerine bağlı kötü çalışma koşulları ve ücret adaletsizliğinin yanı sıra hayat kurtarma gibi kutsal bir mesleğin icrasına rağmen yapılan işe saygı duyulmaması en önemli sorunlar arasında yer alıyor. Bununla birlikte bütün bu olumsuz koşulların hekimlere ve sağlık çalışanlarına şiddet olarak fatura edilmesine dur diyebilmek ve güçlü itiraz sergileyebilmek SABİM’in öncelikli hedefleri arasında yer alıyor…

Fazla mesai ücreti ödemesinde işçiye uzman hekimden iki buçuk kat, hemşire sağlık memurundan 4 kat yüksek ücret ödemesi yapılıyor. Bu bile başlı başına yaşanılan durumun vahametini gözler önüne seriyor. İtiraz ettiğimiz nokta işçi kardeşimize ödenen ücret ile ilgili değildir. İtiraz, bu ücretlendirmede uygulanan gelir adaletsizliğinedir. Dikey hiyerarşiye göre, uzman hekime işçi ücretinin en az iki buçuk katı ödenmelidir…”

SABİM aynı zamanda sistemin bu biçimde devam etmesi halinde hastaların yakın bir gelecekte sağlık hizmetine erişemez hale geleceğine vurgu yapıyor ve yapılan eylemlerin sağlık personelinin çalışma koşullarını iyileştirmenin yanı sıra, hastaların hak ettikleri sağlık hizmetine kavuşmaları için olduğunu da dile getiriyor. Dolayısıyla hastalardan da eylemleri konusunda destek istiyor…

Doktor dövmeyi bir marifet sayan zihniyetin böyle bir inceliği düşünüp anlayabileceğini hiç sanmasam da potansiyel bir hasta olarak, her ay çuvalla prim ödediğim SGK’dan çok daha iyi sağlık hizmeti almak adına yanınızda olduğumu belirtmek istiyorum…

*****

GÖLGE ETMEYİN, AĞAÇLAR YETER…

NOT: Akbelen’de yaşanan ağaç kıyımına karşı direnen köylülerin en yakınında Bursa’dan çok sevdiğim bir isim var, Binnur Hayal… Sosyal medyasında olan biteni dakika dakika paylaşıyor ve ben de bu paylaşımlar sayesinde olanları çıplak gözle görme fırsatını yakalıyorum.

İlk olarak şunu söylemek lazım, ağaçlar için mücadele eden köylüler de köylüleri kendilerine emir verildiğinde tartaklayarak püskürtmekle görevli askerler de kavurucu sıcaklarda bir ağaç gölgesine sığınarak oturuyor dinlenirken…

Bu durum bile yeterince dramatikken akşam vakti aynı askerlerin ve köylülerin bir bardak çayı, belki bir dilim kurabiyeyi paylaştıklarını da söylemeliyim… Sabah yine iki kutup olarak karşı karşıya geliyorlar o ayrı.

Tüm direnişe rağmen bahsedilen alanın dörtte üçünde ağaçla kesilmiş durumda. Muhalefet partilerinin bilindik isimleri bölgeye gidip bir görünüp, üç beş fotoğraf çektirip kayboluyor ortadan. Üstelik vatandaştan da tepki görerek ayrılıyorlar alandan.

Yani demem o ki, iki yıldır buralarda nöbet tutan, ananız babanız yaşındaki o insanlar samimiyetten anlıyor. İnsanları azarlamak, gereksiz gerginlik çıkarmak ya da sadece bir fotoğrafım olsun niyetiyle bölgeye gitmek istiyorsanız hiç gerek yok. Oturun mis gibi koltuklarınızda, bir yerlerinize zeval gelmesin…

Olan olmuş zaten, bundan sonra gölge etmeyin başka ihsan istemez…

HABERLER