Haftanın sonuna ortalama bir Avrupa ülkesine bir yıl yetecek gündemle geldik. Tamam, kanımız deli akıyor da bu kadar da değil.
Bir yanda Anayasayı değiştirmek adına Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasında gerilim çıkarmak, bir yanda deprem bahane kentsel dönüşüm şahane adıyla kimin nereye ne zaman çökeceğini dahi kestiremediğimiz torba yasalardan yasa beğenme durumları, bir yanda Ana Muhalefet Partisinin yeni liderinin daha aktif bir siyaset güdeceğine yönelik çıkışları, bir yanda yerel seçimlere kimin hangi tarafta saf tutarak gireceğine dair akıl yürütmeler, partilerden istifalar, bir araya gelip gülüşen liderler, falan filan…
Seçimlerden hemen sonra bir iç hesaplaşmanın sonucu olarak bize lanse edilen, İYİ Parti’nin ittifaktan çekilme ve kendi adayları ile seçime girme kararı, özellikle muhalefet cephesi açısından büyük bir kazanım, iktidar cephesi açısından ise büyük bir kayıp olan Ankara ve İstanbul’da Cumhur İttifakı’nın ekmeğine yağ sürmek olarak yorumlanıyor…
Bu yorumlara katılmamak mümkün değil, hatta Bursa özelinde bir ittifakın tekrar filizleneceğine oldu da bitti maşallah gözüyle bakılıyordu son günlerdeki CHP’nin Genel Başkan değişimiyle birlikte. Ancak gözden kaçan bir şey var. Hem İYİ Parti kanadında hem de CHP kanadında bu ittifaktan ve ittifak sonrası çıkışlardan haylice yıpranmış bir seçmen kitlesi mevcut.
Daha önce de yazdım bu meseleyi, CHP’nin bundan sonra atacağı en önemli adım, kendi küskün örgütünün en kılcal damarlarına kadar işleyerek; bir uyanış, bir şahlanış, bir hareket yaratmaktır. Bu işin bir an önce halledilmesi ve yerel seçimler için çalışılmaya başlanması da şart. Zira vakit daralıyor!
Bir yandan da İYİ Parti’nin içindeki kavgalara dahil olup olmama meselesi var CHP açısından, derinden düşünülmesi gereken.
İYİ Parti’de ise iki günde bir gazetelerin manşetlerini süsleyen ‘İpler koptu’ minvaldeki başlıkları görmemize vesile olacak iddialarla birlikte gelen istifalar hakikaten gündem oluşturuyor. Ama bu gündemler öyle reklamın iyisi kötüsü olmaz minvalinde değil de daha çok, kara, kapkara lekeler şeklinde gündemler.
Son olarak; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in eski danışmanı Hasan Sami Özvarinli’nin ‘Milletvekili borsası kurdular. Ailenin hesaplarını MASAK incelemeli!’ açıklaması partiyi alt üst etti.
Gerçi biz benzeri açıklamaları daha İYİ Parti vekillik listelerini oluşturmak için temayül yoklamaları yapmaya başladığı zamanlarda duymuştuk. İşin aslı su yüzüne çıkınca yeniden hareketlendi eski kulisler ve iddiaların en azından bir bölümünü doğrular söylentiler dolaşmaya başladı.
Özvarinli’nin sözleri de öyle yenilir yutulur cinsten değil;
“Şanlıurfa il başkanının bu konuda açıklamaları var. Antalya’da, Elazığ’da aynı şeyler yaşandı. Hepsinin istifa ederken söyledikleri şey, ‘Teşkilatlarda adı sanı olmayan insanlar verdikleri paralarla milletvekili borsası kurdular’ oldu. Bunun adı milletvekili borsasıdır. İYİ Parti’yi esas yöneten kişi, Akşener’in oğlu Fatih Akşener’dir. Ama asıl yöneten tabii ki üst akıl!” cümlenin bundan sonrası, ucu Pensilvanya’ya kadar dayanan iddialar içeriyor.
Bu iddialar ile birlikte İYİ Parti’nin kurucu üyelerinden eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz; “Türkiye’de yeni bir sayfa açacaktık. Hesap verebilir, şeffaf olacaktık. Hukukun dışına çıkmayacaktık. Tam tersi oldu, her şey çöktü” sözleri ile birlikte istifasını duyurdu.
İYİ Parti Genel İdare Kurulu Üyesi Bahadır Erdem de partisinden istifa ettiğini bildirdi.
Anlayacağınız partide depremin ardı arkası kesilmiyor.
İddiaların doğrulukları nedir bilinmez. Araştırılması gerekir mi? Böylesi iddialar güven sarsıcı olacağından, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in kendisi ile ilgili iddiaların araştırılması için defalarca yargı makamlarına başvurması gibi bu konunun araştırılması için de benzeri bir talepte kendisinin bulunması bence çok yerinde olacaktır.
Gelelim bu karmaşa içinde aslında ellerini ovuşturarak manzarayı izlemesi gerekirken, kol kırılır yen içinde kalır mantığını işletmesine rağmen, yaşadığı iç çalkantıların rengini dışarıya sızdırmaya başlayan AK Parti’ye.
Sızan bilgilere göre en azından İstanbul için partinin fokur fokur kaynadığını söylemek mümkün.
Yani demem o ki, şunun şurasında 4 ay sonra yapılacak yerel seçimler için iktidar partisi almayı en çok istediği iki ile, özellikle de İstanbul’a henüz bir aday belirleyebilmiş değil.
Hani bugün CHP çıksa ve ‘İstanbul için adayınız nerede?’ diye sorsa kimseden ses çıkmayacak, çıkamayacak.
İmamoğlu güçlü bir aday ve kazanacak aday arayışı bu kez iktidar partisini sarmış durumda.
Bir yanda halen parti içinde etkin olmaya çabalayan Süleyman Soylu ekibi, diğer taraftan ise Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu’nun ekibi İstanbul’u kazanacak aday için kulis yapıyor. Soylu çizilen karizmasını yeniden kazanmak için de veriyor bu savaşı. Şu an için AK Parti cephesinde iki isim de cepte duruyor. İstanbul adayı için yaptırılacağı söylenen çok özel ankette Soylu da Göksu da yer alacak…
Bir süredir Ankara kulislerinde dolaşan, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın gerek sosyal medya mesajları ile gerekse bakanlığının düzenlediği yerinde operasyonlarla ön plana çıkarılmasının nedeni olarak gösterilen meseleyi bir kez de biz yazalım; Ali Yerlikaya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına hazırlanıyor olabilir. Malum ankette kendisinin de isminin olacağı söyleniyor.
Tüm bu veriler ışığında CHP alması gereken aksiyonu aldı ve Özgür Özel, “Sadece Kılıçdaroğlu’nun anketlere bakarak söz verdiği, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu ve Özlem Çerçioğlu ile ilgili PM’ye bu sözün arkasında duran bir teklifle geleceğiz ve üç belediye başkanımızı yeniden adaylaştıracağız.” dedi.
İYİ Partililer yerel seçim çalışmalarına soyunmadan önce ya Anıtkabir yollarında sohbetli muhabbetli bir araya geldikleri MHP ile yollarını birleştirdiklerini açıklasınlar da bitsin bu çile ya da kendilerini aklamanın en ivedi çaresine bakarak yerel seçimlere doğru rotalarını kırsınlar.
Ama benden söylemesi öyle ittifaksız olmaz bu seçim…