‘Her yaşam kendi dramını içinde barındırır’ gerçeğini hayatın zaman zaman bize hatırlatması gerekiyor. Sonra hatırınızda bu gerçekliği tutarak yola devam edersiniz.
Bu gizemli ve manası kendinden menkul cümlenin ifade ettiği gerçeklikle tam uyumlu bir nedenden yazılarıma zorunlu ve kısa bir ara verdim. Yine de bu arada dahi daha öncesinde onlarca kez yazdığım, yetkililerin görüşleri ile köşeme taşıdığım konular bir kez daha dillendirilir olunca, fikirlerimi sizinle paylaşmaktan kendimi alamadım.
Konumuz siyasetten hem uzak, hem de siyasetle kucak kucağa bir mevzu…
Dün açıklanan AFAD Bursa raporundan ve raporun bana çağrıştırdıklarından bahsetmek istiyorum size.
Herkesi şaşırtan rapor beni pek şaşırtmadı, hatta benimle birlikte akademik odaların depreme yönelik toplantılarına katılan, Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er’in açıklamalarını dinleyen basın mensuplarında da bir şaşkınlık gözlemlendiğini sanmıyorum.
Çünkü resmi kaynakların ‘Bizler Bursa’nın fay haritasına hakimiz!’ sözlerine karşılık tüm konuşmalarında; ‘Eksik biliyorlar, Bursa’nın neredeyse her ilçesinin kendisine ait bir fayı var!’ diyen Er’in haklılığı hepimizce malum.
AFAD raporu da bu haklılığı bir kez daha ilan etti sağ olsun.
Rapora göre şehrimizin nur topu gibi 14 tane fayı var ve bu faylar neredeyse her ilçeye bir adet biçiminde dağılmış durumda.
Faylarla ilgili yapılabilecek tek bir şey var, o da bu aktif fayların hızla imar planlarına işlenmesi ve fay hatlarının etki alanı içerisinde yer alan konutların büyük bir hızla kentsel dönüşüm planına alınması.
Ne gariptir ki, bu konuyu da defalarca yazmıştık şehrimizin sorumluluk sahibi gazetecileri ile birlikte. Belki bu kez, AFAD da bizi desteklediğine göre, sadece raporu hazırlayıp rafa kaldırmakla kalmazlar da raporun yapılmasını icap ettirdiği icraatı gerçekleştirir, hatta sonuçları kamuoyu ile paylaşırlar.
Tabii mesele sadece fay hatlarının belirlenmesi ile kalmıyor, önemli olan riskli yapı stoğunun net olarak ifade edilmesi.
Biliyoruz ki, bununla ilgili ilk tespitleri yapacak ekipler henüz sahaya indiler. Hemen hatırlatalım; Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası ve Jeoloji Mühendisleri Odası ile Bursa Büyükşehir Belediyesi arısında imzalanan protokol doğrultusunda yürütülüyor bu çalışmalar. Binaların tek tek gezilmesi ve imar planlarına uygunluklarının ne ölçüde bozulduğunun tespiti dışında, binanın yaşı ve yaşanan depremlerde hasar alıp almadığı da inceleme konusu olacak.
İşin bundan sonrası, yani karot testlerinin yapılması ya da daha derin incelemelerin sürdürülmesi ise vatandaşın kendisi tarafından yürütülecek bir süreç.
Bahsettiğimiz, kabaca bir bina envanteri çıkartılması aslında.
Bütün bunları bu kadar detaylı anlatmamın nedeni AFAD’ın yoğun çalışmalar sonucunda hazırladığı raporda açıkladığı; “650 bin konutun olduğu Bursa’da 2004 yılı öncesine ait riskli 200 bin bina bulunuyor!” vurgulaması tahminlerime göre, sadece bina yaşına bakılarak yapılmış bir tespit. Belediyelerden ya da tapudan alınan bilgilerin veri olarak işlenmesi bunun için yeterli. Oysa bir binanın riskli olup olmadığını söylemek için sadece yaşını bilmek ve buradan yola çıkmak pek doğru bir yaklaşım değil. Yaşı ilerlemiş binaların riskli binalar olduğunu tahmin etmek doğru bir yöntem, ancak eski olmadığı halde uğradığı tahribat nedeniyle riskli hale gelen binaların varlığı da yadsınamaz. Raporda bu gerçeklik atlanmış görünüyor.
Yine de rapordan çıkarmamız gereken sonuç Bursa’nın en azından 200 bin binası için acilen kentsel dönüşüm çalışması içine girmesinin şart olduğu.
İşte dananın kuyruğu da burada kopuyor. Zaten rezerv alanı bulunmayan, tarlasından imarlı arazisine kadar her türlü gayrimenkul fiyatlarının tavan yaptığı Bursa’da bu işin kotarılması hayli güç bir serüven olacak.
Çünkü kentsel dönüşüm nedeniyle en azından bir süreliğine evinden olacak olan vatandaş için kira masrafı büyük bir bedel. Kiraların 15-20 bin liralara dayandığı semtler var! İşin sonunda yeni evine ücretsiz biçimde kavuşması da mümkün olmayacak. ‘Yarısı sizden yarısı bizden’ sloganı ile son günlerin kentsel dönüşüm müjdelerini veren, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, aslında bu işin bir bedeli olduğunu, vatandaşın 10 yıl borçlanarak yeni evinin kendisine düşen dönüşüm bedelini ödeyebileceğini bildiriyor. Bu bilgi özeti hatırlarda kalması gereken kısım.
Mantık der ki; kentsel dönüşümün hızla gerçekleşmesi adına devlet gerek hazineye ait arazilerin gerekse belediyelere ait arazilerin konut yapılmasına uygun olanlarına rezerv konutlar yaparak vatandaşların bu bölgelere naklini sağlamalı. Özellikle Çarşamba, Altıparmak, Ankara yolu altı, Eski Garaj altı gibi hem eski binalarla hem de bitişik nizam yapılarla çevrili bölgelerdeki dönüşümün daha kolay biçimde yapılmasını sağlayacak bu yöntemin uygulanacağına yönelik bir işaret göremiyorum ben.
Ancak şunu görüyorum son zamanlarda, Bursa Büyükşehir Belediyesi kendisine ait değerli parsellerin satışına son altı aydır hız vermiş durumda.
Tüm bu çabalar bir sonuca ulaşmayacaksa hazırlanan raporlar ve projeler ‘iş mi, sipariş mi?’ diye sorası geliyor insanın
Ben mi yanlış anlıyorum, yoksa “Bu işin içinden nasıl çıkılacak?” sorusunun yanıtını siz görebiliyor musunuz?
NOT: Raporda belirtilen ve 538 tanesi Nilüfer, Osmangazi, Yıldırım ilçelerinde bulunuyor denilen Afet ve acil durum toplanma alanlarının nerelerde olduğunu biri bana gösterebilir mi? Çünkü ben Hatay’da yaşanan yıkım gibi bir yıkım yaşandığında toplanma alanını bir kenara bırakın, şu anda kullanabildiğimiz tek ana arter yolun dahi kullanılamayacağını düşünüyorum.