Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İşçinin, emekçinin bayramı…

1 Mayıs İşçi Bayramı öncesinde Bursa Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Komisyonu, yayınladığı 1 Mayıs Raporu ile işçiler olarak durumumuzun aslında kutlama yapmaktan çok uzak olduğunu gözler önüne serdi.

Raporda şöyle deniyor;

‘Resmi verilere göre enflasyon oranı son 12 ay için yüzde 70 seviyelerindedir. ENAG tarafından yayınlanan raporda ise son 12 aya ilişkin enflasyon oranı yüzde 112 olarak açıklanmıştır. Ücretlere yapılan zamlar, gıda, barınma, elektrik ve ısınmadaki fiyat artışları başta olmak üzere enflasyon karşısında kısa sürede erimiştir!’

Yargının dahi TÜİK’i daha şeffaf olmaya ve bu tozpembe enflasyon oranını nasıl bir sepet sayesinde bulmayı başardığını davete çağırdığı süreçte, aslında işin ciddi suç olduğunu iddia edebileceğimizi düşünüyorum.

Çünkü gerçeklere yakın olan yüzde 112’lik oranın yarısında kalan resmi enflasyon oranı, artık neredeyse ülkenin yarısının geçinmek zorunda kaldığı ücret olan asgari ücrete gelecek zammı belirleyen oran. Bu oranın göz göre göre erimesi, hatta Türk İş’in açıkladığı açlık sınırının altında daha işçiler zamlı maaşlarını ceplerine koymadan kalması, bariz bir emek düşmanlığı değildir de nedir?

Yeni yılla birlikte yaşanan gıda özneli geçim kaygısının üzerine ciddi bir barınma öznesinin eklendiğini de unutmamak lazım.

Büyük şehirlerde kiraların 10 bin lira seviyesine çoktan ulaştığını, yaşanan deprem felaketi ile birlikte İstanbul, Ankara gibi şehirlerde asgari ücretin üzerinde kiralar istendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yani son gelinen durum asgari ücreti kadük etmiş, anlamsızlaştırmıştır.

Bu 1 Mayıs’ta asıl sorunumuz tam da budur…

Disk Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun konuyla ilgili açıklaması şöyle ilerliyor;

‘Ücretli emek yaygınlaşırken üretenlerin toplumsal zenginlikten aldığı pay azalıyor. Sermaye emek sömürüsüne doymuyor, doğa sermayenin sınırsız yağmasına açılıyor, bu da yetmiyor savaşlarla milyonlar yurdundan ediliyor. Başta işçi sınıfı olmak üzere tüm insanlık sermaye düzeninin bu ağır tahribatına ses çıkarmasın diye baskıcı rejimler tüm dünyada destekleniyor. Kapitalizm ve onun en vahşi biçimi olan neoliberalizm bugün yarattığı cehennemin bekçisi olarak daha fazla otoriter rejim vaat ediyor.’

İşçilerin kaybedilmiş haklarının peşine düşmesi, birlik ve beraberlik çerçevesinde üretimden gelen güçlerinin farkına vararak insanca yaşam taleplerini şehirlerinin en işlek, en gözde meydanlarında dile getirmeyi istemesi kadar doğal ne olabilir diye düşünüyorum ve buna bir yanıt veremiyorum gerçekten.

Şimdilerde sorunlarımızın çözülmesi şöyle dursun, sesimiz çıksa akılları alınıyor…

AK Parti hükümetinin bence en cesur hamlelerinden biri olan 1 Mayıs kutlamaları için Taksim Meydanını açma fikrinden 2013 yılı itibariyla vazgeçmesi, önce çeşitli bahanelerle, sonra da net olarak Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs için kapandığını açıklaması, ses çıkarma özgürlüğümüzün yeniden kısıtlanması da demek oluyor.

İşçilerin sesleri mümkün olan en kısık seste duyulsun isteniyor. Sanki ülkenin yüzde 80’i işçi ve memur değilmiş gibi…

Sanki işçiler kendi gerçeklikleri hakkında konuşmuyorlarmış gibi…

Yine de ve her şeye, tüm bunlara inat işçiler meydanlarda olacak ve diyecekler ki, ‘Üretime her yönüyle katılan bizler aylık kazancımızla ev kirası dahi ödeyemezken, sizlerin bu kadar kazanıyor olması adaletsizliğine karşı duruyoruz!’

Bu kez İstanbul için adres Maltepe Meydanı…

Tük İş ve Hak İş’in kutlama kararı deprem bölgesinden yana oldu.

Her zaman emekten yana biri olarak ve bir emekçi olarak, meydanların bir kez daha.

‘Karşıyım her şeye karşıyım karşı… Rabbim adaletin bu kadar mı???’ diyenlerle dolacağını biliyorum…

Bu yıl da hoş geldin 1 Mayıs, bir kez daha hoş geldin emeğin, dayanışmanın, mücadelenin kutlu bayramı…

HABERLER