Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturduktan sonra ilk icraat olarak basına bir açıklamada bulunup kız ve erkeklerin ayrı eğitim görmelerine imkan tanıyan ‘kız okulları’ ve ‘erkek okulları’ açmayı doğru bulduğunu belirten Bakan Yusuf Tekin ben de dahil olmak üzere toplumdan ciddi tepki gördü, görmeye de devam ediyor.
Bakan’ın konuyla ilgili tek savunması, ‘veliler böyle istiyor’ cümlesi…
Geçmişe doğru şöyle bir baktığımızda Sayın Bakanın ilk icraat olarak kendisine kız çocukları ile erkek çocuklarını eğitimde ayrı okullara yönlendirmeyi amaç edinen bir programı seçmesi tesadüf değil.
Biz aynı ismi müsteşarlığı döneminde 4+4+4 sisteminin en önemli uygulayıcılarından biri olarak görüyoruz.
Hemen hatırlayalım bu sistemin bize neler getirdiğini…
Bir veli olarak ne kadar endişelendiğimi hiç unutamıyorum, çünkü küçük kızımın da eğitime başlama süreciydi bu yıllar…
Veliler böyle erken yaşta çocuklarının okula başlamasını istemiyorlardı, ancak okula başlamama gerekçesi olarak ihtiyaç duyulan ‘Akli ve fiziki gelişimi okula başlamak için yeterli düzeyde değildir’ minvalindeki raporu almaktan da imtina ediyorlardı. Böyle bir raporun ‘yeterli düzeyde değildir’ kısmının çocuklarının tüm hayatları boyunca karşısına çıkacağından korkuyorlardı.
Sonuçta, daha doğru dürüst tuvalet eğitimi bile almamış, ana kuzusu çocuklar, anaokuluna gitmeleri gereken çağda ilkokula başladılar ve özellikle sistemin ilk başladığı yıl birinci sınıfları okutan öğretmenler öğrencilerini tuvalete taşımaktan okuma yazma öğretemedi.
Amaç neydi?
Amaç, özellikle kız çocuklarının küçük yaştan itibaren ilkokul eğitimini tamamlaması ve ardından okulun kalanına dışarıdan devam etme hakkını elde ederek, eğitim sisteminden ayrılmasıydı. Bence hayli muvaffak olundu.
O dönemden bu yana eğitim sisteminin içinden kaybolan, yani eğitimden uzaklaşarak evlerine kapatılan kız çocuklarını pek çok yazımda konu ettim.
Şimdilerde ise o dönemde kaybolan çocukların yaşadıkları dramları aktaran pek çok adli vaka ile karşılaşıyoruz.
Sadece bu sistemi getirmekle kalmadı Bakan Tekin’in müsteşarlık dönemi…
Eğitim sisteminin içinde olan herkesin şikayetçi olduğu ve gerek velilerin gerekse öğrencilerin bir noktadan sonra mecbur bırakıldığı imam hatip okullarının sayısının önü alınmaz bir biçimde artması da aynı döneme denk geliyor.
2013-2014 yılında bin 361 olan imam hatip ortaokulu sayısı 3 bin 394’e, 854 olan imam hatip lisesi sayısı ise bin 624’e yükseldi. Öğrenci sayısı ise imam hatip ortaokullarında 240 binden 761 bin 785’e, imam hatip liselerinde ise 474 binden 761 bin 785’e çıktı. LGS ve Adrese Dayalı Kayıt Sistemi’ne geçilerek öğrencilere imam hatip tercihi zorunlu kılındı.
Bununla da kalınmadı…
Yine o dönemden bu yana yazılarıma sıklıkla konu ettiğim, ancak artık hiçbir çekince gözetmeden ‘değerler eğitimi’ adı altında adeta rehber öğretmenlerin yerini alacak şekilde okullara yerleşen dernekler ve vakıflar aynı ismin müsteşarlığı döneminde attılar ilk adımlarını devletin eğitim kurumlarına.
2017 yılında ise Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğinin kapsamı değiştirilerek bahsettiğim dernek ve vakıfların yarışmalara dahil olması sağlandı. Böylelikle sade vatandaş arasında popülerlik ve tercih edilirlik artırılmaya çalışıldı.
Yine aynı yıl, yine aynı dernek ve vakıflara mülkiyeti devlete ait taşınmazlar 49 yıllığına bedelsiz olarak verildi ve binlerce kamu taşınmazı sanki devlet eğitim ve yurt faaliyeti sunamazmış gibi bu kurumlara verilerek hizmet alımı gerçekleştiriliyor gibi bir görüntü sergilendi.
Böylece parasız eğitim sunan sosyal devletten, cemaatlere öğrenci devşiren devlete dönüştü Milli Eğitim Kurumunun yapısı…
İşin beni en çok korkutan kısmı ise HÜDAPAR’ın meclise girmesi ile birlikte bu tür hamlelerin devamını da bekliyor oluşumuz…
Burada Birleşik Kamu İş Bursa İl Temsilcisi Özkan Rona’nın sosyal medyasında paylaştığı sitemi çok haklı buluyorum;
“Oturduğun yerden karma eğitim sloganı atıp birçoğu karma eğitimden yana olan sosyal medya arkadaşlarına karma eğitim propagandası yaparak görevini yapmış olmazsın!
İlk defa mı duydun kız erkek okullarını, yasaya aykırı kız erkek sınıflarını, teneffüs saatleri ayrı, merdivenleri ayrı, kantinleri ayrı ortaokulları!”
Biz ilk defa duymadık, ilk defa duyurmadık…
İstemiyorsanız siz de ses verin…
Mümkünse güçlü bir ses olsun, bakanlık da bakan da duysun…”