Ah bu ülkenin siyaset sevdası ne zaman son bulacak bilmiyorum. Hatta siyasete olan sevdamızdan ülkenin sorunlarına değil de siyasetin karmaşasına dalıp gitmek durumunda kalmaktan da imtina ediyorum. Yazılarımın genel olarak yaşadığımız sorunlar üzerine şekillenmesindeki en önemli neden, merkezden uzaklaşmamak adına bir gayrettir.
Fakat gelin görün ki, meselelerden uzak kalmamak için zaman zaman siyasetin nabzını tutmak da gerekiyor. Misal şimdilerde bir yandan AK Parti bir yandan İYİ Parti fokur fokur kaynıyor.
Gel de yazma…
Bugünkü konumuz bir süredir ivme kaybetmesine karşın hala elindeki kemik tabanı muhafaza etmeyi başaran, dolayısıyla yaklaşık yüzde 5-6 dolayında bir oyu ve Bursa’dan iki milletvekili ile iki belediye başkanını elinde bulunduran İYİ Parti’nin il başkanı atama süreci.
Bir süredir partinin İl Başkanlığını yürüten Doktor Mehmet Hasanoğlu yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle görevinden müsaade isteyip huzuru aramak üzere dinlenceye çekildi malum. Kendisine yürekten geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Hasanoğlu’nun boşalttığı koltuğun nasıl dolacağı konusuna gelirsek işin o kısmı biraz karışık…
Daha doğrusu sonuç tahmin edilebilir de, İYİ gelir mi? Orası tartışılır…
Öncelikle il başkanlığı makamına Genel Merkezden bir atama yapılacağını belirtmekte yarar var. Geçtiğimiz günlerde Bursa’ya gelerek teşkilatın nabzını tutmaya çalışan Turhan Çömez başkanlığındaki heyet küçük bir yoklama da yaptı. Öne çıkan isimler arasında partinin İl Başkan Yardımcısı ve hemşerim Nevzat Kocakurt’un da yer aldığına dikkat çekmek isterim.
Fakat iş Genel Merkez atamasına dayandığından ve partinin iki Milletvekili Selçuk Türkoğlu ile Hasan Toktaş kendisine yoğun destek sağladığından, Orhangazi eski İlçe Başkanı İsmail Kaya’nın da adı geçiyor bu yoklamalarda.
İşin benim için dikkat çekici olan tarafı ise il başkanlığı makamı konusundaki ilk konuşmalarda teşkilatın adını sıklıkla dillendirdiği ve küskünlerle birlikte mevcut üyelerin de il başkanı olarak görmek istediğine vurgu yaptığı, geçmiş dönem İl Başkan Yardımcılarından Erdal Ay’ın adının son düzlükte hiç anılmıyor oluşu.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım, parti içinde bir küskünler grubu olduğunu ve bu grubun ‘Türkoğlu ve Toktaş ne isterse o olur’ statükosundan çokça sıkıldığını hepimiz biliyoruz. Kimi istifa ederek, ancak gönlünü İYİ Parti’de bırakarak devam etti siyaset yolculuğuna, kimi köşesine çekilip olacakları izleyerek ve konuşma sırasının kendisine gelmesini bekleyerek bir umut beslemeyi tercih etti.
Bence Erdal Ay gibi isimler bu iki grubun da mevcut partililerle birlikte aynı çatı altında toplanması ve partinin gerçekten merkez sağa çekilen bir siyaset yürütmesi açısından son derece kıymetli. Ay, teşkilatın kuvvetli desteğini de arkasına almış durumda. Atama sürecinde şansı var mı derseniz, taban yoklamasında adının hiç geçirilmiyor oluşundan anlamak gerek ki, bu pek istenmeyen bir durum…
Gelinen noktada önümüzdeki sürecin il başkanı olarak Orhangazi eski İlçe Başkanı İsmail Kaya’nın adını duyacağımızı söyleyebiliriz, zira arkasındaki destek ve bu desteğin genel merkezdeki yansıması kendisini bu koltuğa taşıyacak gibi görünüyor.
Peki, İYİ Parti’yi bundan sonra neler bekleyecek?
Yeni il başkanının atanması bir istifa dalgalanmasına daha sebep olur mu?
Pek ala olabilir, olmaya da bilir.
Fakat bu kısım o kadar da mühim değil, zira bu işin bir de kongre süreci var…
İş kongre sürecine geldiğinde rekabet daha da sertleşecek, teşkilatın söz söyleme hakkı da bir o kadar yüksek olacak. Dolayısıyla teşkilatın desteğini arkasına almayı başaran, küskünleri, İYİ Parti’nin kuruluş aşamasından bu yana gönlü bu hareketle birlikte olan isimleri, mevcut teşkilat yapısını bir araya getirebilecek siyasi kabiliyete sahip olan isimlerin desteklenmesi önemli.
Partililere küçük bir hatırlatmada bulunmak isterim; size verilen sözler genellikle tutulmaz, vaatlere kanmak ise şark kurnazlığından öteye gitmez. Belki şimdi değil, ama kongre sürecinde bir avuç yemle kandırılan tavuklar gibi olmak yerine ‘biz aç gezeriz kuyruğumuz dik gezeriz’ diyebilen, gerekirse yalnız kalmayı dahi göze alabilen kurtlar gibi olun ki, davanıza sahip çıkıp parti için en doğru yolun çizilmesinde önemli bir aktör olarak konum alabilin.
Seçimlerden bu yana sürekli eriyerek yoluna devam eden bir partinin önünde iki yol vardır; ya toparlanacak ya da tabela partisi olarak ‘küçük olsun benim olsun’ mantığı ile varlığını sürdürecektir. Tüm İYİ Parti Bursa teşkilatının partisini nerede görmek istediğine, partiyi görmek istedikleri noktaya kimin taşıyabileceğine odaklanması bundan sonraki siyasi hayatlarında önemli bir karar olacaktır.
Zengine adalet!
Günün tüm manşetlerini kaplayan Polat çiftinin serbest bırakılması ile ilgili konuya değinmeden geçemeyeceğim.
Kara para aklama suçlamasıyla tutuklanan ve 40 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanan Dilan Polat ile eşi Engin Polat’ın davasında ara karar açıklandı. Mahkeme, Engin Polat, Sezgin Polat, Kürşat Polat ve Ahmet Gün hakkında tahliye kararı verdi.
Tahliye kararı ‘enerciiii’ diye şarkılar söyleyen Dilan Polat’ı haliyle büyük sevince boğdu; ‘Devletimiz sağolsun’ dedi kendisi. Lüks arabalarda şarkılar söylendi, aracın sunroofundan çıkılarak videolar çekildi.
Kısacası Polat ailesi Türk adaletine teşekkürü bir borç bildi.
Bildiği borcu da ödedi anlaşılan…
Karar elbette güven endeksi giderek düşen adalet mekanizması için Ankara’da inşa edilmesi planlanan ve ‘dünyanın en büyük adalet sarayı’ olarak lanse edilmeye şimdiden başlanan binanın yapılışına yönelik bir tepkiyi de doğurdu.
Sosyal medyada; ‘Dünyanın en büyük adalet sarayını boş yere yapmayın. İçinde adalet olacak mı? Bu ülkede adalet kalmamış, zengine tahliye garibana ceza…’ paylaşımları yapıldı.
Nasıl yürekten katılıyorum bu konuda yazılan her eleştirel yazıya…
Şu koca denizde, denizin en dibinde Türkiye’deki besin zincirinin son halkası olarak verdiğimiz yaşam mücadelesinde ne kadar yalnız olduğumuzu bir kez daha anlamış olmanızı umuyorum. Fakat bunun hiç de böyle olmayacağını, bu insanların dejenere hayatına bir ucundan dahil olmak için sosyal medya hesaplarını derhal takibe alacağınızı, onlara sevgi ve övgü dolu mesajlar yazacağınızı, kendinizi güçlüye göstermek için birbirinizi ezeceğinizi biliyorum.
Başını kaldırıp ‘beni ezemezsin’ demenin ne kadar cesaret istediğini bildiğim gibi.
O yüzden;
Akrep Gibisin Kardeşim,
Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
Serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
Midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
Beş değil,
Yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılıverirsin hemen
Ve âdeta mağrur, koşarsın Salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
Hani şu derya içre olup
Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
Senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin,
— Demeğe de dilim varmıyor ama —
Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!
Nazım Hikmet Ran