Bir araştırmadan bahsetmek istiyorum, ama bu kez araştırmanın ucu siyasete dokunmuyor, dolayısıyla sonuçlarına çok daha fazla güvenebileceğimiz bulgular var elimizde.
KONDA Araştırma’nın ‘10 yıllık değişim’ raporundan sözünü ettiğim ve hepimizin dikkate almasının önemli olduğunu düşündüğüm veriler. Değişimden bahis, ‘toplumsal cinsiyet eşitliğine dair algı değişimi’
Rapora göre, toplumsal cinsiyetle ilgili ‘eşitsizlik’ belirten yargıları doğru bulanların oranı hem kadınlarda hem de erkeklerde 10 yıl öncesine göre azaldı. Çalışan kadınlar ise diğer tüm gruplara göre daha eşitlikçi yaklaşımlarıyla başı çekiyor.
Raporun bir başka çarpıcı sonucu da çocuklara çizilen rol. Toplumda hem kız hem de erkek çocukları için ‘vatanına ve milletine bağlı olma’ beklentisinin arttığı görülürken, çalışan kadınlar aynı zamanda kız çocuklarının ‘hakkını arayabilmesini’ fazlaca önemsiyor.
Bir yanda milliyetçi duyguların arttığına işaret eden, diğer tarafta kadınların toplumdaki varlıkları ile ilgili verdikleri mücadelenin büyüdüğüne vurgu yapan araştırmada halen istenen noktaya gelemediğimizin emareleri de okunuyor.
Mesela, toplumda ‘Kadının eşinden daha fazla para kazanması sorun olur’ yargısını yanlış bulanların oranı bugün yüzde 50’nin üzerine çıksa da ‘Kadının birinci görevi, evin sorumluluğunu üstlenmek ve çocuk yetiştirmektir’ yargısını hâlâ toplumun yarıdan fazlası doğru buluyor.
Hayatımızın merkezine oturan televizyonu kimin kontrol ettiği toplum ve aile yaşamı açısından önemli ipuçları verdiğinden, bu konu genellikle değerlendirmeye tabi tutuluyor. Hem Ocak 2018 hem Şubat 2024’te erkeklerin yarıdan biraz fazlası akşamları TV izlerken kumandayı elinde tuttuğunu söylüyor.
Yani hayatın kontrolü erkeklerin elinde! Fakat bu geçici bir durum olabilir.
Öncelikle mutluluk oranında ciddi bir düşüş var.
Bugün toplumda her 4 kişiden sadece 1’i mutlu olduğunu söylüyor. Ayrıca 10 yıl önce kadınlarda kendini mutlu hissedenlerin oranı erkeklerden fazla olurken, bugün kadınlarda mutlu olanların oranı erkeklerden daha az. Raporda, toplumsal cinsiyet rollerinin getirdiği eşitsiz bölüşümlerin de artırdığı pandemi sürecindeki iş yükü, ekonomik kriz, işsizlik, siyasi umutsuzluk gibi konuların da bunda etkisinin olduğu belirtiliyor. Çalışan her 10 kadından yalnızca 2’si mutlu olduğunu söyleyebiliyor.
Türkiye genelinde ‘kadınların doğaları gereği iyi yönetici olamadıkları’ düşüncesine sahip olanların oranı da 10 yıl öncesine göre azaldı. ‘Kadınlar doğaları gereği iyi yönetici olamazlar’ yargısını Mart 2015’te toplumun yüzde 23’ü doğru bulurken, bu oran Şubat 2024’te 13 puan azalarak yüzde 10’a geriledi.
Fakat işin uygulama kısmına geldiğimizde gerilemenin aynı oranda iş dünyasına yansıdığını söylemek mümkün değil. Dolayısıyla bu fikrin de yavaş yavaş olgunlaşma aşamasında olduğunu vurgulamakla yetinelim şimdilik.
Araştırmaya göre evde temizlik yaptığını söyleme oranı 10 yıl önce 50’yken, bu oran 2024’te yüzde 73’e çıktı. 10 yıl önce her 10 erkekten 6’sı evde temizlik yapmadığını söylerken, bu oran Şubat 2024’te her 10 erkekten 3’üne düştü. Temizlik, yemek yapmak gibi hane içi sorumluluklarda, kadın ve erkek arasındaki görev paylaşımı daha adil bir yöne doğru ilerliyor.
‘Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır’ yargısını doğru bulanların oranı da 10 yıl önceye göre azaldı. Şubat 2015’te toplumu yüzde 66’sı bu yargıyı doğru bulurken, Şubat 2024’te bu oran yüzde 48’e düştü. ‘Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır’ fikrine katılmayan erkeklerin oranı arttı. Bu yargıyı doğru bulanlarda en yüksek oran, sırasıyla ev kadınlarına ve çalışan erkeklere ait. 10 yıl önce de bugün de çalışan kadınlar, bu yargıyı yanlış bulanlarda en yüksek orana sahip. Gelir ve eğitim seviyesi arttıkça, ‘Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır’ yargısını yanlış bulanların oranı da artıyor.
Kısacası çalışan kadının toplumdaki eşitlik iddiası yavaş yavaş demlenirken erkeklerin egemen olduğu toplumun tahtı giderek sallanıyor. Bu arada erkek egemen iş dünyasında kadın olarak var olmaktan çok erkekleşerek var olmaya çalışmaktan uzaklaşmayı da ekleyebilirsek çok şahane olacak gibi…
İMO’dan Soğuksu’ya itiraz: Rapor yok, görüş yok!
Kestel İlçesi Soğuksu ve Seymen Mahallelerini kapsayan Doğu TEKNOSAB Projesine İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nden itiraz var!
Oda tarafından haber merkezlerine ulaştırılan basın açıklamasında üzerinde durulan ilk konu;
“2020 yılı Bursa 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının amacına, hedefine, koruma ve geliştirme ilkelerine aykırı olarak, öncelikle Bursa’nın anayasası yapılmadan, tüm kurumlar ve STK’ları içinde olmadan, şeffaflığın hiçe sayılarak gerçekleştirilen düzenlemeye itiraz ederek hazırlanılan dilekçe Çevre Şehir ve İklim Değişikliği Bursa İl Müdürlüğü’ne sunulmuştur, sürdürülebilir ve sağlıklı bir kentin tesisi için kısa vadeli ve günlük ihtiyaçların ötesinde bir vizyon ile kararların alınması son derece önemlidir!” deniyor.
İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Atilla Erdem;
“Bu yanlış karartan ivedilikle dönülmesi ve Bursa kentinin ve halkının menfaatlerinin göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirilmesi talep edilmiştir” sözleri ile gayet net iletmiş taleplerini.
Elbette bu taleplerin bağlandığı akademik nedenler de sıralanmış itiraz dilekçesinde.
2020 yılı Çevre Düzeni Planını yapan dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker’in ne kadar ileri görüşlü olduğunu ve Bursa’yı halen bu plan sayesinde savunma hakkımızın doğduğunu bir kez daha gösteren şöyle ibareler yer alıyor itirazda…
“Onaylanan Çevre Düzeni Planı değişikliğinde sadece iki kurumun görüşünün alındığı, onun dışında görüş alınmadığı tespit edilmişti.
Alınan görüşlerin de Plan değişikliği açıklama raporunda yer almadığı bu nedenle de anlaşılacağı üzere, Çevre Düzeni Planı Değişikliğine ilişkin hiçbir kurumdan görüş alınmadığı aşikârdır. Konu ile ilgili aynı zamanda gerekli olan araştırma ve analizin de yapılmadığı tespit edilmiştir.
Ayrıca Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğ’inde Çevre Düzeni Planı’nda değişiklik yapılabilmesi için;
“Çevre Düzeni Planı ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü bozmayacak nitelikte, plan değişikliği yapılabilir.
Çevre Düzeni Planı değişikliklerinde;
- a) Kamu yatırımlarına,
- b) Çevrenin korunmasına,
- c) Çevre kirliliğinin önlenmesine,
ç) Planın uygulanmasında karşılaşılan güçlükler ve maddi hataların giderilmesine,
- d) Değişen verilere bağlı olarak planın güncellenmesine,
dair yeterli, geçerli ve gerekçeleri açık olan, altyapı etkilerini değerlendiren raporu içeren teklif ve talepler; idarece planın temel hedef, ilke, strateji ve politikaları kapsamında teknik ve yasal çerçevede değerlendirmeye alınarak sonuçlandırılır.” şeklinde ifade edilmesine rağmen Bakanlığınız tarafından DEĞİŞİKLİK YAPILAN ALANA İLİŞKİN “Altyapı Etkilerini Değerlendiren Rapor” yer almamaktadır!”
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda onaylanan değişiklik teknik ve bilimsel gerekçeler dikkate alınmadan yapılıyor. Alanın tarım alanı olarak kullanılması ile sanayi alanı olarak kullanılmasının ülkeye ve şehre sağlayacağı fayda zarar karşılaştırması dahi yapılmış durumda değil.
Yukarıda belirttiğim, altını çizmekte de büyük fayda gördüğüm akademik verilerin ışığında çok daha derin bir açıklama mevcut itiraz dilekçesinde.
Bursa’nın geleceğine sahip çıkmak açısından şehrin vicdanı olarak kabul ettiğimiz akademik odaların söyledikleri, kabulleri, itirazları, onayları, karşı duruşları bence çok önemli. Hem bakanlığın hem de şehri yönetenlerin bu itirazlara kulak vermesi isabetli ve yerinde olacaktır.