Türkiye siyasetinin ameliyat masasında uzun yıllar Cumhuriyet Halk Partisi’ni yatarken gördük. Çeşitli incelemelere, tedavi denemelerine maruz kalıp bir türlü kafasının üzerinde bir cam tavanla sınırlandığı hissiyatını ve gidişatını aşamayan parti, yerel seçimlere hazırlandığı süreçte yepyeni bir tedavi ihtimalini değerlendirdi.
Değişimden, yenilenmeden, gençleşmeden, dürüstlükten, dobralıktan, halkçı yaklaşımdan, liyakatten, vatandaşın yanında durmaktan, kısacası tüm eskiden kalma kötü huyları bir kenara koyabilmekten geçiyordu bu yeni tedavinin yolu…
Sonra ne mi oldu?
Hasta bir silkelendi, kendine geldi, ayağa kalktı, üzerindeki cam tavan kırıldı, şöyle bir nefes aldı, ciğerlerine oksijen doldu, içindeki enerji açığa çıktı, hareketlendi ve yeniden şarkılar söylemeye başladı.
Kısacası tam iyileşmese dahi iyileşme yoluna girdi ve ‘ümit veren’ olarak nitelendirilerek taburcu edildi. Tedavisi evde sürecek…
CHP’nin kalktığı ameliyat masasına ise 20 yıldan uzun süredir ülkeyi tek başına yöneten ve ülkede olan olumlu olumsuz her şeyin müsebbibi olarak göstermemizde bir sakınca bulunmayan AK Parti yatırıldı.
Eee… Hasta olan şifasını arayacak elbette.
Olmadı, kaderine razı olacak.
AK Parti’nin hangi hastalıklardan mustarip olduğunu biz biliyorduk, partililerin ve seçmenlerin büyük bölümü de yakın geçmişte teşhisler koymaya başlamıştı.
Gelir bölüşümünde adaletsizlik ilk ve en büyük hastalıktı. Bir kesimin zenginleşmesi, ülkenin geriye kalan büyük bölümünün fakirleşmesi vatandaşın canını en çok yakan kısım oldu. Bunun yanında adam kayırmacılık, üç beş maaşlı bürokratlar, akrabalar, işin tuzu biberi haline geldi. Onun bunun tanıdığı ile şişen kadrolarda iş yapacak adam bulmanın zorlukları, artık gözle görülür bir liyakat eksikliğine işaret eder oldu. Hepsi bir yana tepeden bakmacılık ve geldiği yeri unutarak, halkın fakru zaruret içinde yaşam sürdürmeye çalışan kesimine yokmuş muamelesi yapmak en muteber davranış modeli halini aldı.
Daha çok madde saymak mümkün de biz şimdilik teşhislerin bu kadarı ile yetinelim.
Sonuçta AK Parti’nin hasta olduğuna, yazımın büyük bölümünde bahsettiğim ameliyat masasına yatarak şifasını araması gerektiğine oy çokluğu ile karar verildi yerel seçimlerin yapıldığı gün.
Elimizde bir iyileşme sürecinde olan, bir de hasta olup yataklara düşmüş iki büyük parti var. Ülkenin selameti açısından iyileşme sürecinde olanın kendisine çok iyi bakması, hasta olanın da öncelikle doğru teşhisin koyulması için gerekli araştırmayı yapması beklenir.
Bugün Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in Bursa basının karşısına yeni sıfatı ile ilk kez çıktığı basın toplantısını izlemek için salondan içeriye girerken aklımda böyle bir hikaye vardı.
Bir önceki yazımda üstüne basarak belirtmiştim. İktidarın yaptığı hataları tekrarlayan bir CHP görürsek, önümüzdeki 5 yıllık dönemde, zaten hastalıklardan bıkmış olan vatandaş kendisini yönetmek için bir sandıkta verdiği yetkiyi başka bir sandıkta alıverir, hiç anlamazsınız diye.
Tam da bu nedenle liyakatin çok önemli olduğunu, CHP’li belediyelerin atamalardan ihale süreçlerine, planlamalara kadar CHP’nin kendi içinde kuracağı bir tür CHP Sayıştayı olarak çalışacak olan denetleme kurulu ile denetlenerek önce kendi partisinin genel merkezine hesap vereceğini vurgulamıştım yine.
Bugün tüm bunların üzerine konuşulacak pek çok konunun üzerinden geçilirken, birkaç gündür Türkiye gündeminde konuşulan Bursa Büyükşehir Belediyesine yönelik iddialara açıklık getirerek toplantıya başlayan Mustafa Bozbey;
“Belediyelere yapılan atamalar konusunda halkımızın hassasiyetlerini anlıyorum. Daha netleşmemiş, süreci tamamlanmamış bir konunun bu kadar kamuoyunun gündemine gelmesini de önemsiyorum. Bu konuyla alakalı gereğini yaptığımızı da kamuoyunun bilmesini istiyorum. Belediyemizi yönetirken liyakatli ve deneyimli kadrolarla hizmetlerimizi en iyi şekilde sunacağımızı herkesin bilmesini istiyorum” dedi.
Bu açıklama belediyenin, dikkat edin sadece Bursa Büyükşehir Belediyesinin 10 milyar liranın üzerinde borcu olduğundan, iştirakleri ile birlikte Bursa Büyükşehir Belediyesinin toplam borcunun şimdilik tespit edilen miktarının 25 milyar lira olduğundan daha önemliydi bence.
Çünkü liyakat ve adam kayırmacılık hastalıklarının teşhis ve tedavisi noktasında bir gelişme kaydedildiğinin de göstergesiydi.
Böyle bir atamanın düşünülmesi yanlıştı elbette.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel; ‘Benim kardeşim de işsiz. Biz bilmez miyiz Ankara’da, İstanbul’da işe koyalım…’ derken belediyelerde durumun nasıl işlemesi gerektiğine dair yolu göstermişti zaten.
Fakat burada güzel olan noktayı kaçırmamak lazım, KAMUOYU OLUŞTURMAK!
Kavram doğası gereği çok önemli ve basının dördüncü güç olarak harekete geçirici yanını açıklayan bir yönü var. Bu noktada bir kamuoyu oluştu, kamuoyu tepkisine karşılık duruma bir çeki düzen verildi.
Bunu AK Partili bir belediyede göremezdik. Ben yaptım oldu mantığının hızlı ve sert işlediği böylesi düzenlerde kamuoyu kendini parçalasa dahi, milletimin kısa süreli hafızasının üç günlük bir kapasitesi olduğuna olan yüksek inançla imam hep bildiğini okurdu.
CHP’li belediyeler bunu yapmadılar, ‘Gereğini yaptılar!’
Şimdi benzeri bir durumun, atamalardaki liyakat gibi önemli olan, Bursa’nın yönetilmesinde önemi olan başka bir konunun da işlemesine olan inancım giderek yükseliyor.
Soğuksu’da kurulması istenen Doğu TEKNOSAB projesinin iptali meselesi!
Bu konuda da bir süredir kamuoyu oluşturmak adına Bursa’da pek çok kişi kalem oynatıyor. Bozbey’in masasında duran konuya Bursa Büyükşehir Belediyesi de itiraz edecek. Aynı zamanda hızla Bursa Anayasası olarak adlandırılan 1/100.000’lik plan ve alt planları hazırlanarak Bursa’nın Bursa’dan yönetilmesi sağlanacak.
Yani yine kamunun vicdanına kulak verilerek hareket edilecek.
Bunu bir yol kazası, bir beşer şaşar mevzusu olarak kenara alıp kamuoyu oluştuğu takdirde vicdanların sızlamayacağına yönelik bakış geliştirmeyi daha yapıcı buluyorum kendi adıma.
Elbet hatalar olacak, hatalardan dönmenin erdem olduğu zamanlar da olacak.
Oysa dönülmeyen hatalar nedeniyle iştirakleri ile birlikte toplam borcu 25 milyarın üzerinde olan, işin BUSKİ kısmına daha hiç bakılamayacak kadar karmaşık bir yapıda bırakılan Bursa Büyükşehir Belediyesinin zarar eden, ancak inat edilen projelere ayrılan kaynaklarının dağları aşmış olmasının önüne geçileceği bir süreç bizi beklemeli.
Bursların ve yardım çeklerinin ihtiyaç sahiplerine ulaşıp ulaşmadığından dahi emin olunamayan, 2024 yılının başından itibaren işe alınan 524 kişiye aylık 41 milyon 500 bin lira maaş ödenen, sosyal medya hesaplarında ’30 Ağustos, Atatürk’ kelimelerinin kısıtlandığı, şimdilik tespit edilen kısmıyla vakıflara aylık 200 bin lira bağış yapan bir belediyeye çeki düzen vermek, modernize etmek, yaşanabilir bir şehir yaratmak gerekiyor.
Belediyenin küçük Bab-ı Ali denilen Bursa basınından en çok yararlanacağı nokta da burası olmalı. Öyle ‘Evet efendim, sepet efendim’ deyip alkış tutan, ‘en doğrusunu siz bilirsiniz’ diyen takımından değil, sorunları çekinmeden söyleyen, yapılması gerekenlerin altını titizlikle çizen basından bahsediyorum elbette. Ayrımı iyi yapmak, ayarı iyi tutturmak gerekiyor.
Yani, KAMU-OYU-VİCDANI önemli!