Gündemin ibresi siyasete döndüğünde kimsenin gözü kulis bilgilerinden başka bir şey görmez oldu. Oysa önümüzde tüm çıplaklığı ile duran ‘deprem ülkesi’ olduğumuz gerçekliği halen bir çözüme, hatta bir yol haritasına dahi kavuşmuş değil.
Bahsettiğim konu sadece deprem bölgesinde evini ve iş yerini kaybetmiş vatandaşlara ev ve iş yeri yapmanın daha da ötesinde. Zira yakın zamanda yaşadığımız deprem felaketinin ardından deprem olmasını beklediğimiz tüm alanların ne kadar tedbirsiz olduğunu bir kez daha gözlemledik.
Korku dağları sarınca ve bu depremle birlikte Bursa’nın adı sıklıkla zikredilir olunca, kentsel dönüşüm de siyasetin gölgesinde, arka planla işletilen gündem olarak yerini aldı.
Şimdilerde herkes binasının güvenliğini sorgulama, kentsel dönüşüm teklifleri alma çabasında.
Tam da bu noktada asıl soru şu;
Bizim şehir olarak ana hatları belli, bütüncül bir kentsel dönüşüm planımız var mı?
Şuana kadar böyle bir plandan bahsedildiğini duymadım.
Yanıt kısaca; yok!
Bildiğim kadarıyla tüm şehri kentsel dönüşüm alanı gibi planlayarak bir ana plan oluşturmak ve sonrasında kentsel dönüşüm çerçevesine giren yerleri de bu ana plana uygun olarak yapılandırmak önerisi vakti zamanında Bursa Büyükşehir Belediyesine gitmiş, ancak konuyla ilgili çalışma yapma müsaadesi alınamamış.
Bundan öncesinde parsel bazlı, yani binaların tek tek dönüşümü ile ilerlemişti süreç. Aslında çok az bir kesimi mutlu eden sürecin sonunda herkesin binasını üstüne para alarak yenilemek gibi bir hevesi oluştu. Şimdilerde kentsel dönüşüm çalışmalarının kırılamayan en önemli halkalarından biri bu.
Diğer yandan da konuyla ilgili yetkili ağızlar kentsel dönüşüm gerçeğinin nasıl olması gerektiğinden dem vuruyorlar yaptıkları açıklamalarda.
Vaktiyle ülkemizde de Bölge Planlama ve Nazım Plan Büroları vardı. Onlar bölge ve şehirler konusunda plan üretir; çeşitli işlevler ve yapılaşmalara uygun bölgeleri belirlerdi. Zamanla bu bürolar yok edildi; iş siyasi kararlara bırakıldı.
Bugün planlamada ülke çapında tam bir yetki kargaşası var. Belediyelerin yanı sıra Başbakanlık, kimi bakanlıklar, TOKİ, ÖİB, Milli Emlak gibi bazı kurumlar yetki sahibi.
2009’da Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Kentleşme Şurası düzenlemiş ve 300 kadar uzmanın katıldığı komisyonların çalışmaları sonucunda, KENTGES adlı yol haritası hazırlanmıştı. KENTGES de kentsel planlamada yetki kargaşasını önlemeyi hedefliyordu. Ne var ki kargaşa hala sürmekte.
Hal böyle olunca, özellikle Bursa için bir bölgeyi gözüne kestirenin kolunun altına kıstırdığı dosyalarla Ankara’nın yollarını tuttuğunu bilmeyen yok artık. Sonuç da genellikle başarılı oluyor.
Şehri hiç görmeyen isimler en güzel, en güzide yerlerde TOKİ konutları yapılmasına ya da ovalarda sanayi bölgeleri kurulmasına izin veren belgeleri imzalayıp geçiyor.
Böylelikle benbilirimci merkezi ve yerel yönetimlerin popülist planlamaları ile yenilenirken bile kargaşadan ve çarpık kentleşmeden kurtulamayan bir Bursa oluyoruz.
İşin garip olan tarafı kentsel dönüşüm konusunda vatandaştan istediği özveriyi kendisi gösteremeyen vatandaşa talkımı verirken kendisi salkımı yutmaya çalışan devlet kurumları ile karşı karşıya kalıyoruz kentsel dönüşüm gayretleri içinde.
Bunun bir örneğini 1050 Konutlar bölgesinde görmek mümkün. Malum, proje; ‘40 yıllık hikayede sona gelindi’ isimli son derece janjanlı bir lansmanla tanıtıldı. Bu tanıtımın üzerinden hayli zaman da geçti. İşleyen, anlaşması yapılan, yıkımı başlanan bir bina dahi olmadı.
Çünkü bölgede özellikle değerli olan cadde üzerindeki alanlarda kalan araziler vatandaşın değil. Hazineye ait…
Bir kentsel dönüşüm çalışması yapılması halinde hazine kendisi arazilerinden feragat etmediği gibi kendisine düşecek payı almak üzere pazarlık masasına da oturuyor. Bu sorun henüz çözülemediğinden en acilinden kentsel dönüşüme girmesi gereken 1050 Konutlar beklemede.
Mimarlar Odası Plan İnceleme Komisyonu da kentsel dönüşüm gündemiyle toplantılar yapmaya ve Bursa için bu konuda bir yol haritası çizmek için kolları sıvamaya karar verdi. Hatta ilk toplantısını da geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi.
Umarım bu kez işin uzmanlarına kulak verilir ve doğru bir planlama ile kentsel dönüşüm çalışmaları hızlanır.
NOT: Son günlerde deprem bölgesinden gelen en büyük istek çocukların yeniden eğitim olanaklarına kavuşturulması. Bu konuda çok konuştuk ve çocukların kısa süre içerisinde yeniden eğitim sistemine alınması ve buradaki sosyalleşme ile yaralarını sarmasına izin verilmesi gerektiğini belirttik. Tabi sözlerimize kulak veren olmadı.
Olması gereken, halen atama bekleyen ve deprem bölgesinde gönüllü olarak çalışmak isteyen öğretmenlerden bir kadro oluşturup en azından sözleşmeli öğretmen olarak göreve başlamalarının sağlanmasıydı.
Olan, okullarda zaten öğrencileri olan, ders verme görevleri bulunan öğretmenlerin bölgede görevlendirilmesi oldu.
Sonuçta deprem bölgesindeki öğrenciler günlük birkaç saat ders görmekle sınırlı kaldılar. Öğretmenleri deprem bölgesinde görevli olan öğrencilerin dersleri ise boş geçti. Anlayacağınız bu saçma plan sayesinde ne deprem bölgesindeki öğrenciler mutlu oldu ne de dersleri boş geçen öğrenciler.
Şimdi merak ediyorum ataması yapılan 45 bin öğretmen hangi alandaki açığı kapatacak acaba?