Ülkenin doğusu beşik gibi sallanıyor. Her saat ayrı bir hüzün, ayrı bir dram yaşanıyor. Acı haberler peş peşe geliyor.
Sonra dönüp kendimize bakıyoruz ve aynı tablonun, hatta daha da karanlık bir tablonun yakın zamanda bizim için de geçerli olabileceği gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Çünkü kapıda olası İstanbul depremi var, olası Bursa depremi var, olası Marmara depremi var…
Var oğlu var…
Bazılarımızın deprem bölgesinden akrabaları, eş dostları geldi yaşadığımız şehre, hatta kimimiz misafir ediyoruz depremzedeleri ve bu süreci atlatmalarına yardım için çabalıyoruz.
Diğer yandan korku, endişe yüreğimizde pır pır…
Aldığım bilgilere göre belediyelerde kuyruk olmuş binalarının güvenli olup olmadığını öğrenmek isteyen vatandaşlar. Hatta daha da ilginci, bir kentsel dönüşüm davasında yürütmeyi durdurma kararı ilk kez binanın yıkımının durdurulması için değil, binanın yıkılması için verilmiş güvenlik gerekçesi ile.
Çünkü ne zaman kapımızı çalacak bu afet bilmiyoruz. Bildiğimiz tek bir şey var, yeterince hazır değiliz!
Bu konuda neler yapıldığına ilişkin kendisine yöneltilen soruları toptan yanıtlamak için olsa gerek, Bursa Büyükşehir Belediyesi yakın zamanda sosyal medyasından bir paylaşımda bulundu.
Paylaşımın ‘Neler yaptık’ başlığı altında;
Çevre düzeni planı kapsamında analizler yapıldığı, TÜBİTAK tarafından zemin haritası çıkarıldığı, 650 bin binanın envanterinin oluşturulduğu, 215 binanın yıkıldığı, jeolojik etütlerin yenilenmesi sürecinin başlatıldığı belirtiliyor.
Halen süren çalışmalar da var. ‘Neler yapıyoruz’ başlığında toplanmış.
Binalar kat yüksekliği ve yapım yılına göre sınıflandırılıyor, pilot bölgelerde zemin haritalandırılması yapılıyor, kentsel dönüşüm strateji belgesi hazırlanıyor, kentsel dönüşüm uygulamaları yürütülüyor.
Bir de yapılacaklar var. Başlığın adı, ‘Neler yapacağız…’
İldeki hasar riski yüksek alanlar belirlenecek, deprem zararlarını azaltmak için alınması gereken önlemler belirlenecek, deprem senaryoları üretilerek hasar tespiti yapılmaya çalışılacak, 1968 bina yıkılarak 11 bin 250 konutun inşaatına başlanacak.
Biraz daha dikkatli bakalım paylaşıma.
Jeolojik etütlerin çoktan hazır olması, yenilenmesi gerekiyorsa bunun rutin olarak tekrarlanıp hazır halde tutulması gerekmiyor mu?
Binaların kat yüksekliğine ve yapım yılına göre sınıflanması çok az şey ifade ediyor. Önemli olan binaların yönetmeliklere uygun olarak üretilip üretilmediğinin kontrolü ki, bu sahada çalışmayla olacak bir iş. Anlaşılan şimdiye kadar üzerinde durulmamış bir konu. Oysa en önemli meselelerimizden biri olmalıydı.
Malum bu çalışmaya Nilüfer Belediyesi altı dükkan olan binaların incelenmesi ile başladı. Bence hormonlu binaların incelenmesini de işin içine katmaları gerekiyordu. Belki hemen ardından böyle bir protokol gelir.
Zemin haritalarının çoktan çıkarılmış olması ve imar planlarına işlenmesi gerekiyordu. Böylece neye nereden başlayacağımızı bilirdik ve 24 yıldır fay hatlarının geçtiği yerlere imar izni vermeye devam etmezdik diye düşünüyorum.
Kentsel dönüşüm ağızlarda en çok dolaşan ve yaşadığımız korkuyla, endişeyle birlikte kimsenin itirazının olmayacağı bir konu. Fakat mesele şudur ki; şehrin ihtiyaç duyulan tüm bölgelerinde kentsel dönüşüm uygulaması yapacak kadar zamanımız var mı? Tek çözüm olarak kentsel dönüşümü görmek yerine çözümlerimizi çeşitlendirmek ve ekonomik krizle birlikte beli bükülen vatandaşa bu anlamda destek vermek gerekiyor.
Deprem senaryoları hazırlamanın çoktan yapılmış olması gerektiğini düşünüyorum. İçinde bulunduğum pek çok platformda yüksek sesle dillendirdiğim bir konu bu. Tıpkı Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaş senaryoları üzerinde çalışıp hazırlıklı olması gibi. Şimdiye kadar yapılmamış ve düşünülmemiş olması ciddi eksiklik.
Bütün bu çalışmaların çoktan tamamlanmış olması gerekiyordu 24 yılda. Sadece Bursa’da değil tüm ülkede. İçinden fay geçen tüm şehirlerde.
Şimdi soru şu; 24 yılda yapılmayanların hesabını da tek tek verecek merci hangisidir? Biz yapılmayanlar için kimden hesap soracağız?
Çünkü bu ciddi bir görevi ihmal konusudur!
KIZILAY ÇADIR SATAR MI?
Çok kısa birkaç satırla anlatacağım meramımı. Herhangi bir afet durumunda afetzedelerin yanında olmak için bağış toplayan bir kurum olan Kızılay’ın stoğunda bulunan ve internet sitesinden satışa çıkardığı üst kalite çadırları neden başka yardım kuruluşlarına satmayı tercih ettiği açıklanmaya muhtaç bir girişimdir.
Gerçi Kızılay Başkanı Kerem Kınık, konuyu ‘Sonuçta depremzedenin hizmetine sunulmuştur’ gibi basit bir cümle ile geçiştirse de benim gönlüm işin bu kadar basite indirgenmesine razı değil.
Çocukluğumuzdan bu yana öğrendiğimiz şudur ki, bir afet gerçekleştiğinde Kızılay bölgeye ilk ulaşan olur, çadırlarını kurar, afetzedelere sıcak yemek dağıtmaya ve onların barınma ihtiyacını karşılamaya başlar.
Ürünlerini satışa çıkarmaz!
Yani, o çadırların çoktan satıştan çekilip deprem bölgesine doğru yola çıkması gerekiyordu.
Mesele bu kadar net aslında…