Deprem bölgesi ile ilgili en doğru bilgileri sahada bulunan meslektaşlarımızdan ve bölgeye yardım için giden gönüllülerden öğrenebiliyoruz.
Ortak Akıl Deprem Özel programında konuk ettiğim Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy’un anlattıkları, bölgeyi görmüş bir gönüllü olması nedeniyle çok anlamlıydı.
Konuştuğumuz pek çok konu arasında çok önemli iki başlığa dikkat çekmek istiyorum. Bunlardan ilki; yardımların AFAD eliyle depremzedelere ulaştırılması konusunda ciddi bir ısrar olması nedeniyle, pek çok ilden gelen çeşitli bağışların ihtiyaç sahiplerine ulaşmamasıydı.
Bizler buradan karınca kararınca topladığımız yardımlarla en azından bir kişinin yarasını sardığımızı düşünürken, yardımların sistematik bir işleyiş geliştirilemediği için heba olduğunu bilmek toplum vicdanını yaralıyor.
Oysa yapılması gereken, tek bir çatı konusunda ısrar etmek yerine, yardımlaşan tüm çatıları organize etmekti.
Bölgede insan gücü var teçhizat yok, doktor var gerekli tıbbi malzeme yok, yardım var dağıtacak insan yok…
Bir kez daha söyleyelim; organizasyon bozukluğu mevcutla muhtacı bir araya getirememiştir.
Bir eğitimci olan Yeliz Toy’un dikkat çektiği ikinci önemli başlık ise deprem bölgesinde bulunan ‘manevi danışmanlar’ konusu oldu.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından görevlendirildiğini gösteren yelekler giyen manevi danışmaları psikolojik danışmanlarla karıştırmayalım lütfen!
Zira psikolojik danışmanlar depremzedelerin yaşadıkları travmaları bilimin ışığında iyileştirmeye çalışırken, manevi danışmanlar deprem gerçeğinin kadere bağlı, Allah’tan gelen bir olay olduğunu söylemekle yükümlüler gibi görünüyor.
İnsanların inançlarını hafife alacak değilim elbette, ancak depremin bir bilimsel gerçeklik olduğunu, bilimsel yöntemlerden yararlanıldığı sürece üstesinden gelinebilecek bir doğa olayı olduğunu, deprem sonrası yaşanan travmaların da yine bilimin ışığında iyileştirilmesi gerektiğini vurgulamayı kendime görev bilirim.
Ne çok kullanmışım bilim kelimesini…
Keşke ülke olarak bol bol kullansak, hem bilimi hem de bilim kelimesini…
Hasılı kelam; insanları, yaşadıklarının Allah’tan gelen, kadere bağlı bir durum olduğuna ikna etmekle memur olmuş ‘manevi danışmanlar’ın varlığı siyaset yapmanın da ötesinde, bir toplumu kandırmaktan başka bir şey değildir.
Bugün doğu bölgelerimizde başımıza gelen, yarın batıyı kalbinden vuracağı 10 gündür sürekli söylenen deprem gerçeği bilimsel bir doğa olayıdır, depremden korunabilmenin yolları da bilimseldir. Bu gerçekte hem fikirsek, herkesin manevi inançları kendisini bağlar.
*****
DEPREM İSTİSMARCILARINA DİKKAT!
Vakti zamanında bilimin ışığından yürümeye pek istekli olmayanlar, yaşanan felaketlerin ardından akademik odaları hedef almaya başladılar. Konuyla ilgili İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Ülkü Küçükkayalar bir açıklama yayınlayarak karot testi için binalardan alınan numunelerin binaları zayıflattığı iddiasında gerçeklik payı olmadığını söyledi.
Mantıklı olarak bir düşünün, binanın depreme dayanıklılığını test etmek için alınan numune binanın yıkımına neden olur mu?
Bir de Mikrotremor Tekniğinden bahsetmek lazım; Küçükkayalar yaptığı açıklamada; “Deprem durumunda betona gelen gerilme düzeyi bu testlerde dikkate alınan düzeyin binlerce mislidir. Bu yöntem ile deprem analizlerini ve yapısal analizlerini yapan kişilere lütfen itibar etmeyiniz.
Binanın taşıyıcı sistemi incelenmeden, mevcut donatıların tespiti yapılmadan, taşıyıcı sistem modeli kurulup analizler yapılmadan, kaç büyüklüğündeki depreme dayanacağını söylemek, evlerinin depreme dayanıklı mı olup olmadığını merak eden vatandaşlarımızı kandırmak olacaktır” diyor.
Burada da sözün özünü biz söyleyelim; deprem istismarcılarına dikkat!