Suni gündemler üzerinden hareketle gerçek gündemlerimizi kaçırdığımızı, toplumu daha derinden etkileyen konuları konuşup tartışma alanına taşımak yerine başka mecralarda dolaşarak asıl meseleyi hep ıskaladığımızı yazmıştım geçtiğimiz günlerde.
O zaman gündemin şaşırtmacası CHP’nin iç mücadelesi ve kurultay süreciydi.
Şimdi çok daha yeni bir konumuz var.
Sanatçıların aldıkları ödülleri kimlere ithaf ettikleri ve sonrasında konserlerinin iptal edilmesi telaşesi…
Öncelikli olarak şunu söylemek lazım; sanat denilen üretim sancısını yaşayan bu aykırı ruhların, toplumun tamamı gibi düşünüp hissetmesi zaten mümkün değil. Bunun ayırdına varmak gerekiyor. Eğer sanatçı toplumun tamamı gibi düşünüp hissetseydi, ya o toplumun tamamı sanatçı olurdu (ki bu mümkün değil) ya da sanatçı diye bir kavram olmazdı.
Bir türlü sanatla kafası barışık olmayan bizim toplumumuzda sanatçıdan daha ziyade zanaatçı aradığımızdan olsa gerek ‘ille de toplum ahlak ve değerlerine uygunluk’ diye tutturuyoruz.
Oysa sanat; uygun ve uyumlu olanı defalarca yapmaktan daha çok, aykırı ve farklı olanı denemekten yolu geçen bir eylemsellik biçimi.
Bir sanatçıyı herkesin beğenmesi, tüm toplumun bağrına basması gibi bir durum da yok zaten ve sanatçılar bunu bilerek hareket eden, eylemliliklerini bu bilinçle ortaya koyanlardır.
Sonuç olarak, yakın süreçte Bursa’da iki sanatçının konseri iptal edildi. Tam da benim sanatçı listesine bakarak, ‘tüm beğenilere hitap eden bir festival programı hazırlanmış’ dediğim program böylelikle yine tek düze bir beğeniye hitap eden şekline dönüş yapmış oldu.
Sanatçılardan Melike Şahin, ödül konuşmasında; “Bütün kız kardeşlerim, bütün lubunyalar… İncinmiş her yerimizi şefkatle sarmalayacak güce sahibiz bunu biliyorum. Ödülümü, hak ettiğimiz dik gülüşlere ve ödediğimiz bedellere adıyorum” demişti.
Şunu çok merak ediyorum, saçı başı ağarmış, sakalları dizlerine değen, sarıklı, cübbeli adamlar, küçücük çocuklara iğrenç şeyler yaparken, bu yaptıklarının, haşa huzurdan; ‘Allah aşkı ile’ olduğunu söylerken, bir de adına ‘bademleme!’ gibi kendi içinde meseleyi şirin gösteren bir tanım uydururken sıkıntı yok; kadının kendi başarıları ile hak ettiği ödülü alırken yaptığı konuşmada, bu ödülü kime adadığı konusunda bir sıkıntı var öyle mi?
Hani şu çocuk istismarı davaları arşlara çıkmış cemaatlere ve tarikatlara yönelik ‘küçüğün rızası var, bir kereden bir şey olmaz…’ gibi laflar edilmemiş olsa da en ağır cezalar verilse, samimiyetinize yürekten inanacağım da, öyle bir hareket de göremiyorum yetkili makamlardan…
Gerisini sizin anladığınızı düşünüyorum, o geniş anlayışınıza bırakıyorum konuyu…
Gelelim diğer sanatçımız olan Hüseyin Turan’a…
Hüseyin Turan ise bir sosyal medya paylaşımında ‘Bu Yavuz isminde bir sıkıntı var’ demiş, bir de ‘Tüm namertlere inat ilk turda bitmeli’ diye tweet atmış…
Sebep bu…
Üzerine yazacak cümle bulmak bile zor…
Gerekeni kendisi yine sosyal medya paylaşımı ile yazmış zaten…
Gelelim biz bunları konuşurken konuşmamız gerektiği halde konuşamadıklarımıza ve akıp giden süreçte etrafımızda gelişen olaylara…
Sunni gündemlerle ağzımız köpürürken neler oluyor da sanki hiç olmamış gibi yapıyoruz…
Biz bunları konuşurken emeklilerin dört gözle bekledikleri bayram ikramiyelerinin bir kuruş bile artmadığını konuşmuyoruz mesela…
Asgari ücret masasına ikidir oturan ekibin hiç rakam telaffuz etmediğini, neden o masaya ikidir oturup kalktıklarının bile pek anlaşılmadığını, yücelerden bir emirin dört gözle beklendiğinin her durumdan belli olduğunu da konuşamıyoruz…
Biz sanatçıların ne dediğini, ne giydiğini, ne yiyip içtiğini konuşurken, sürekli artan fiyatları konuşamıyoruz…
Seçimlerin hemen ardından işten çıkarmaların başladığını da konuşamıyoruz…
İstanbul’da hafızların icazet yürüyüşü yaptıklarından bahsedemiyoruz misal…
YKS sorularının sınavdan önce satıldığı iddialarını gündeme taşıyamıyoruz…
Liste uzar gider…
Mühim olan önümüze koyulan yemlikten yemek yerine etrafımızda olup bitenlere, gerçekten olup bitenlere akıl yormak bence…
Bu ülkede yaşıyoruz, sanatçıların görüşleri nedeniyle sıkıştırılmaları tıpkı ülkenin diğer yetişmiş işgücünün yaşadığını yaşamalarına ve yaptıklarını yapmalarına neden olur.
Giderler bu topraklardan…
Hatırlatayım; onların gidebilecek paraları ve gittikleri yerlerde istenmelerini sağlayacak meziyetleri var.
Biz de hep istenilen gibi tek renkli bir hayatı yaşamaya mahkum oluruz böylece…
Siyah beyaz televizyon gibi…