Muhalefet partileri bir süredir belirledikleri politikalar ve yaşanan sorunlara yönelik çözüm önerileri üzerine konuştukları toplantılar düzenliyorlar. Bu konseptte katıldığım ilk toplantı BTSO üyesi iş adamları ile görüşen CHP Ekonomi Masası kurmaylarının bir araya gelişleriydi. Açılış konuşmalarının ardından basın mensuplarının dışarıya çıkması istenmişti.
Sebep?
İş adamlarının kendilerini rahat hissetmemeleriydi. Toplantının ardından kulislere sızanlar da hükümete yönelik sert eleştiri yüklü konuşmaların yapıldığı yönünde oldu.
Benzeri bir toplantıyı Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati de düzenlemiş ve aynı biçimde basın dışarıya çıkarılmıştı.
Sebep?
İş adamlarının kendilerini rahat hissetmemesiydi. Buradan da kötü ekonomik gidişata yönelik eleştirilerin yoğun olduğu bir toplantı devamı haberi gelmişti kulağımıza.
Aynı konseptte en son toplantıyı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener düzenlemiş ve iş adamları ile bir araya gelmişti. Partinin ekonomik çözümlerinin anlatıldığı konuşmaları çok uzun bulan Akşener bir konuşma yapmamış, basın mensuplarının dışarıya çıkarılmasını istemişti.
Sebep?
İş adamlarının kendilerini rahat hissetmemesi.
Şimdi de hazırlıkları neredeyse bir aya yayılan ziyaret programı ile iki gün için Bursa’ya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iş dünyası ile bir araya geldi. Toplantı konsepti yine aynıydı. Bu kez yemekli bir program düşünülmüştü. Vakit nakittir diyen Kemal Kılıçdaroğlu çok da gecikmeden salona giriş yaptı, hemen ardından da konuşmalara geçildi.
CHP İl Başkanı İsmet Karaca’nın yaptığı kısa hoş geldiniz konuşmasının ardından kürsüye Kılıçdaroğlu çıktı.
Konuşmasının ana teması dört ayaklı stratejiydi.
Satır başlarını kısaca aktarmak istiyorum. Detayları zaten haberlerde okuyacaksınız;
“*Birinci demokrasi. Bu iş insanına güven verir.
*İkincisi üreten Türkiye. Bilgi ekonomisi diye bir kavram var. Eğer bu olmazsa Türkiye katma değerli ürün üretemez.
*Üçüncüsü güçlü bir sosyal devlet. Herkesin karnının doyduğu bir Türkiye inşa etmek zorundayız.
*Dördüncüsü sürdürülebilirlik. Ben siyasetçi olarak bunları öğrenerek hayata geçirmek için söz vermek zorundayım.”
Konuşmanın buraya kadar olan bölümü CHP Genel Başkanının ağzından sıklıkla duyduğumuz biçimde ilerledi.
Sonra salona şöyle seslendi Kemal Kılıçdaroğlu;
“Önümüzde bir süreç var. Bu süreçte hepiniz sandığa gideceksiniz. Demokrasiyi savunup evlatlarınızı düşünüyorsanız kararınızı ona göre vereceksiniz. İş adamları risk alan insanlardır. Sürekli yeniliğe açık olmaları gerekir.
Anadolu’nun içi boşaldı, doldurmak gerekiyor. Kasım sonu aralık başında Türkiye nasıl bir hamle yapabilir diye yaptığımız çalışmayı paylaşacağız. Türkiye’ye yeni bir yol haritası hazırlıyoruz.”
İş adamlarına ‘bu seçim son şansınız olabilir!’ mesajı veren Kılıçdaroğlu bir yandan da ‘sanayinin bundan sonraki adresi Anadolu’dur. Batıdaki yoğun sanayileşme mantıksız bir boyuta gelmiştir!’ dedi bence.
Tabii bunu benim iç sesim, iyi niyetim, halis duygularım olarak da kabul edebilirsiniz.
Sadece konuşmasının son paragrafında küçücük bir mesaj vererek kürsüden inen Kılıçdaroğlu’nun ardından toplantının basına kapalı olan bölümüne geçildiği duyurusu yapıldı. Yine bence biraz kaba biçimde birkaç kez ‘basın mensupları salonu hızla boşaltsın!’ uyarısı geldi. Henüz yemeğini yemeye fırsat dahi bulamamış basın mensuplarının salondan ‘hızla!’ çıkması istendi.
Sebep?
İş adamları kendilerini rahat hissetmedikleri için.
İşte tam da bu nedenle şöyle diyebilirim;
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bursa gezisinde iki önemli başlık ön plana çıktı bana göre; ‘korku imparatorluğu’ ve ‘basına saygı.’
İş dünyasının içinde hemhal olanlar için hükümetle ters düşmemek ya da en iyi ihtimalle kimsenin kuyruğuna basmamak önemlidir. Çünkü her an bir kredi ihtiyacınız, gümrükte kalan bir malınız, almanız gereken bir ihale olabilir ve hepimiz biliyoruz ki; gücü elinde tutanın hoşuna gitmiyorsa yaptıklarınız, siz doğru yolunuzda yürürken dahi ayağınıza çelme takmak isteyen çok olur.
Biz bunun adına korku imparatorluğu diyoruz. Mutlak gücün tüm kurumları baskı altına alışı, hatta çoktan almış olması anlamına geliyor.
Fakat unutulmaması gereken bir gerçeklik var ki, o da şudur; demokratik toplumlarda Yasama, Yürütme ve Yargının yanında dördüncü güç/hak olarak gösterilen basın, ayrı bir kalkan oluşturur haklıdan yana.
Bu gücü kullanmak varken neden bu güçten kaçmak ve saklanmak ister insanlar anlamıyorum.
Ancak bu konuda bir tezim var ki şudur; bir süredir bilinçli olarak basına uygulanan itibarsızlaştırma politikasının mayası çok iyi tutmuş. Doğal olarak itibarı olmayan bir erkten umudu kalmamış insanların.
Bir siyasi parti üyeliğim yok. Tüm siyasi partilere nötr olmayı tercih ediyorum. Bence bu işimi yapmamı kolaylaştırıyor. İyiye iyi, kötüye kötü derken içimin rahat olmasını sağlıyor. Bu nedenle partili kontenjanından kalamadım Kılıçdaroğlu’nun toplantısının devamına. İş adamı olmadığım da çok açık olduğundan yapılan uyarıyı hemen dikkate alıp derhal ayrıldım toplantı salonundan.
Kılıçdaroğlu’nun programı açıklandığı andan itibaren CHP örgütünden, ‘Parti tabanı ile bir araya gelmeyen Genel Başkan’ eleştirileri yağmur gibi yağdı, yağmaya da devam ediyor.
Şimdi bir eleştiri de benden gelsin o halde. İçinizde yara olan Bursa’nın, kürsünüze tam 15 tane mikrofon koyarak ve büyük bir beklenti ile sizi izlemek için gelen basın mensuplarına reva gördüğünüz bu muydu?