Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Kuduz aşısı neden yok?

Yaklaşık bir hafta önce Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Melike Baysal’ın yaptığı açıklamanın yankıları Bursa’dan başlayarak tüm ülke basınına yayılmış, kuduz aşısının hastanelerde bulunmadığı böylelikle ortaya çıkmıştı.

Daha birkaç ay önce, küçücük bir çocuğun aşılama sürecinde geciktiği için yaşamını yitirdiği ve hepimizi üzüntüye boğduğu düşünüldüğünde ‘hastanelerde kuduz aşısı yok!’ ibaresi gerçekten de korkutucu ve endişelendirici…

İnsan ve hayvan sağlığının birbirinden ayrı düşünülemeyeceğine dikkat çekmekle kendini mükellef hisseden TEK Sağlık Platformu konuyla ilgili bugün bir açıklama yaparak çarpıcı gerçekleri bir kez daha yüzümüze yüzümüze vurdu.

Gerçi yüze vurulan bazı gerçekler nedense bizde yarattığı etkiyi etkilenmesi gereken kurumlarda yaratmıyor, ama mevcut durum yine de beni gerçeklerin altını çizme çabamdan uzaklaştırmıyor.

Öncelikli olarak şunu bilmeliyiz ki; kuduz, dünyada her yıl yaklaşık 59 bin kişinin ölümüne neden oluyor halen. Ülkemizde ise vaka rastlanma sıklığı 1-4 arasında değişiyor. Elbette bu noktaya aşılama ile gelinmiş durumda. Ev ve sokak hayvanlarını aşıladığımız gibi, kuduzun esas kaynağı olarak nitelendirebileceğimiz yaban hayatı hayvanlarını da yukarıdan atılan tabletler vasıtası ile aşılıyoruz. Bunun dışında şüpheli bir hayvan tarafından ısırılan vatandaşları da 4 doz aşı ile aşılıyoruz ki, hastalık vuku bulmasın.

İşte mesele de burada başlıyor. Zincirin son halkası yerine getirilemiyor. Çünkü hastanelerde aşı yok!

Aslında beyin yakan bir durum. Böylesine ölümcül bir hastalığın aşısının mutlak bulunması gerekir hastanelerde diye düşünüyorum.

Zaten uygulama da böyleymiş. Bursa Eczacı Odası Başkanı Okan Şahin, sorduğum soruyu şöyle yanıtlıyor;

Normal şartlarda bu tarz ölümcül sonuçları olabilecek hastalıklarla alakalı belli bir kritik seviye vardır, bu seviyenin aşılmamasına dikkat edilir. Ancak aşı gelmediği için kritik seviye stoğu da kullanılmaya başlandı. Ondan kritik seviye de bitmiş halde pek çok hastanede. Burada hastaneler arası iletişimle ilgili de bir sıkıntı var. Sistem doğru işlemediği için hastanın kendi çözümünü üretmesi bekleniyor. Aslında sıkıntılı olan en önemli şeylerden biri de bu!”

İşin daha da ilginç bir boyutu var, toplantı esnasında dikkat çekilen.

Sokak hayvanlarına yönelik ciddi bir kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor son dönemde. Özellikle de sokak köpekleri kuduz hastalığının kaynağı olarak gösteriliyor. Tam da bu zamanda, riskin bu kadar büyük olduğu söylenirken, hastanelerde aşının olmaması çok manidar değil mi?

“Şunu kabul etmek lazım ki, sahipsiz hayvan sayısında popülasyon artışımız var, bu da yerel yönetimlerin üzerine düşen görevi yapmaması nedeniyle ortaya çıktı. Biz bir süredir söylüyoruz kuduzun kaynağı yaban hayatıdır ve sokaklarda yaşayan hayvanların yaban hayatının yakınlarına terk edilmeleri kuduz için büyük bir risktir. Bu açıklamalarımıza rağmen, sokakta yaşayan köpekler tek kuduz kaynağı olarak gösterildi. Eğer böyle bir tehlike ile karşı karşıya isek neden kuduz aşımız yoktu? Önlem almak zorundaydık! Eğer bu durum daha tehlikeli bir kriz gibi gösterilip, hayvanlara yönelecekse, gerçekten hem hayvanlar hem de insan sağlığı açısından korkunç bir tablo olur!” diyerek konuya açıklık getirmeye çalıştı Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Melike Baysal.

Elbette aşı kıtlığından ve bu kıtlık nedeniyle ciddi risk altındaki vatandaşların halinden bahsederken tarihi verileri unutmamak lazım. Kuduz aşısı ilk olarak 1885 yılında bulunduktan iki yıl sonra 1887 yılında Osmanlı’ya getirilmiş ve Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane’de ilk kuduz aşısı üretilmiş. Kurtuluş Savaşının hemen sonrasında da yapılan ilk işlerden biri halk sağlığının korunması maksadı ile laboratuvar çalışmalarına ağırlık vermek üzere Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi’ni kurmak olmuş. Bu sayede ülkemiz yıllarca aşı ihtiyacını dış sermayeye bağlı kalmadan sağlamış.

Peki, sonra ne olmuş?

Sağlıkta dönüşüm’ projesi devreye girmiş. Bu projeden bahsedince sevgili doktorum Ceyhun İrgil’in şu sözünü hep hatırlarım; ‘Şimdi özel hastanelerde rahat muayene olduğunuz için seviniyorsunuz, ama yakında devlet hastanelerinde önemli ameliyatları yapacak yetkinlikte doktor kalmayınca çok üzüleceksiniz!’

Üzülme zamanlarındayız sevgili doktorum…

Durum, sadece özel hastaneler açısından değil, her açıdan ele alınmış sağlıkta dönüşürken

Bir biçimde atıl hale gelen Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün 2011 yılında tümüyle kapatılması sonucu şimdi tüm aşılarımızda yabancı ülkelere bağımlıyız.

Yani onlar aşı göndermezse ciddi bir sağlık krizi ile karşı karşıyayız!

Toplantıdan iki çarpıcı sonuç çıkıyor bence;

Türkiye’nin sağlıkta ileriye değil geriye dönerek kendi aşısını kendisi üreten ülke olmaya yeniden ve acilen başlaması lazımdır!

-Başvurduğu hastaneden aşı olmadığı gerekçesi ile geri çevrilen ve kendi başının çaresine bakması beklenen vatandaşların içerisinden kuduz tedavisi gecikmiş vakaların ortaya çıkması mümkün müdür? Evet, mümkündür, hatta bu durum an meselesidir!

Son alınan bilgiler hastanelere yeterli kuduz aşısının geldiği ve dağıtımına başlandığı yönünde. Öyleyse soralım; olabiliyordu da neden olmadı? Aşı yok denilerek kaç hasta geri çevrildi? Kaçı aşıya ulaşamadı?

HABERLER