Sandığa gitmemize günler kala ülkece yürüdüğümüz yolun adaletle uzaktan yakından ilgisi olmadığını, adalet ve eşit şartlar açısından sınıfta kalan bir seçimi daha arkamızda bırakmak üzere olduğumuzu anlatmaya çalışmıştım bir önceki yazımda.
Son olarak karşıma içinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum’un bulunmadığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlık seçimi klibi çıkınca; hemen ardından da Murat Kurum, yanında hepimizin bir zamanlar ‘Orhan Baba’ diyerek bağrına bastığı Orhan Gencebay ile birlikte Gencebay tarafından kendisi için bestelenmiş seçim şarkısını söylemeye başlayınca işlerin iyice çığrından çıktığını bir kez daha belirtmek gerekti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yerel seçim çalışmalarında aktif rol alma işinin dışına taşarak, çok güvenemediği belli olan adayları gösterdiği bölgelerde seçim kampanyasını adeta kendisi yürütüyor.
Tarafsız Cumhurbaşkanı geleneğinin çoktan rafa kalktığını muhalefet kanadında duran herkesin iliklerine kadar hissettiği güzel ülkemde olabildiğince taraflı Cumhurbaşkanı döneminin ardından şimdi de her yere yeten, her işe koşan Cumhurbaşkanı dönemi başladı anlaşılan.
Yine de geçmişi bir yad etmekte fayda var…
Türkiye’de, biz bu kendimize özgü olduğunu iddia ettiğimiz, aslında hiçbir biçimiyle açıklayamadığımızdan ‘Türk usulü’ demeyi seçtiğimiz yönetim sistemine geçmeden önceki seçim dönemlerinde, seçimlere üç ay kala, Anayasa gereği üç bakan görevinden istifa ederdi.
İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı ve Adalet Bakanı…
AK Parti’nin adayları için oy isteyen İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın konumu itibariyle seçim güvenliğinden sorumlu olması ve dolayısıyla tüm siyasi partilere aynı mesafede durması bulunduğu siyasi parti belli olduğundan mümkün değil elbette. Tam da bu nedenle görevinden istifa edip bakanlığın yönetimini tarafsız bürokratlara bırakması ve ülkenin seçim güvenliğinin adil biçimde sağlanmasına yardımcı olması beklenirdi eskiden.
Adalet Bakanlığının ve Ulaştırma Bakanlığının durumları da benzeri fark ettiyseniz. Biri seçimlerin sonuçlarına itiraz edilmesi ya da seçim sürecinde çıkan aksiliklerin hukuka yansıması durumunda çözüm merciidir, diğeri sandığa varabilmek, sandıktan çıkanların sorunsuz biçimde Yüksek Seçim Kuruluna varabilmesi konusunda çözüm merciidir.
Şimdiki durum ortada olduğundan, tüm bakanlar görevlerini bırakmak şöyle dursun, il il, ilçe ilçe gezerek adaylarına oy istediklerinden geçmiş dönemlerde seçim dönemi başladığı andan itibaren bakanların kendilerine tahsis edilmiş araçları, kullanmadıklarını hatırlatmaya gerek de yok sanırım.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen sistemle bu kapsayıcı ve toplumun tüm kesimlerine aynı mesafede duruş sergileyici uygulamaları unuttuk gitti.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti genel başkanı sıfatı ile seçim kampanyası yürütüyor, bunu yaparken de devletin imkanlarını sonuna kadar kullanıyor.
Artık şaşırmaktan usandığımız için olsa gerek öylece bakmakla yetiniyoruz alışmaya çalıştığımız bu duruma.
Bir de sanatçıların durum ve tutumları var tabii.
Bir sanatçının herhangi bir siyasi partiden herhangi bir makama aday olmasından bahsetmiyorum. Elbette sanatçıların da politika yapma hakları mevcut, istedikleri makama aday olma hakları da baki…
Benim bahsettiğim bir zamanlar avaz avaz ‘Kula kulluk edene yazıklar olsun…’ diye eşlik ettiğimiz Orhan Gencebay’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum ile el ele sahneye çıkarak kendisi için bestelediği seçim şarkısını söylemesi ve bunu yaparken de sevenlerinin gözlerinin içine bakabilmesi meselesi…
Yazıklar olsun be Orhan Baba, ‘kula kulluk edene yazıklar olsun…’
Cumhurbaşkanı Erdoğan yarın kısa bir süreliğine İstanbul savaşına ara vererek Bursa’ya geliyor. Elbette Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Alinur Aktaş için oy isteyecek. İster misiniz Orhan Gencebay seçimin başa baş sürdüğü Bursa’da Aktaş için bestelediği bir şarkıyı seslendirsin bize sahneden…
Bu saatten sonra benim beklentim büyük, İstanbul’dan neyimiz eksik…