Seçimlerin ardından tüm muhalefet partilerinde olduğu gibi İYİ Parti’de de bir kendi iç muhasebesini yapma, istifalar etme, küskünlükler yaşama sürecine girildi.
Aslında, seçimin kazanılması halinde hiç sorun edilmeyecek konular masaya yatırıldı, ‘öyle olmasaydı da böyle olsaydı…’ cümlelerinin ardından bir parti içi muhalefet de doğdu.
Gerçi şimdilik Akşener’in karşısına çıkacak kadar güçlü bir adayları olmadığından prematüre doğum diyebileceğimiz bu muhalefet işin sadece görünen yüzü.
Gelin hafta sonu büyük kurultayını gerçekleştirecek olan İYİ Parti için küçük bir analiz yapalım birlikte…
Siyasi hayatına çok hızlı başlayan, ülkücü tabanla birlikte merkez sağdan ve siyasete yeni atılan, var olan siyasi yaklaşımlardan memnun olmayanlardan beslenen İYİ Parti, neredeyse bir gecede 81 ildeki örgütlenmesini bitirmeyi başararak ve CHP’nin unutulmaz desteği ile grup dahi kurarak koydu muhalif kanada ağırlığını.
CHP ile ittifak süreci de görünmez biçimde de olsa bu dönemde başladı. Bir yanda muhalefet olmanın verdiği dayanışma ruhu bir yanda ne yapılırsa yapılsın ödenmeyecek bir diyet…
Parti de kendi içinde kuruluşu itibariyle ikiye bölünmüştü zaten.
Bir yanda MHP kökenli, sert siyasi duruşları ile dikkat çeken ülkücüler, diğer yanda İYİ Parti’yi merkez sağda gören ve siyasetini bu biçimde yapmaya çalışan, daha yumuşak eğilimli liberaller…
Parti içinde ilk raund bir önceki genel seçimlerde alındı, İYİ Parti teşkilatlanmada büyük emeği geçen MHP kökenli teşkilatçıları meclise göndermeme gibi bir karar ile yoluna devam etti.
O dönem, milletvekili listelerinin açıklandığı gün, İYİ Parti İl Başkanlığındaydım. Liste başı isimler olan İsmail Tatlıoğlu ve Ahmet Erozan’ın başkanlık binasına gelişlerini ve onlara rakip olan Selçuk Türkoğlu ile Hasan Toktaş’ın destekçilerinin tepkilerini gayet net hatırlıyorum.
O günden hatırımda kalan en net cümle; ‘Bitmedi, daha yeni başlıyor…’ cümlesiydi.
Gerçekten de öyle oldu. Partinin ülkücü kesimi aldıkları siyasi terbiyenin ve Selçuk Türkoğlu’nun sendikacılıktan da gelen örgütlenme yapısını iyi kurabilme yeteneğinin etkisi ile daha çok asıldılar meseleye.
Meşhur masadan kalkma konusu yaşanmadan hemen önce Bursa’da yüzde 15-16 düzeyinde bir oy oranını yakalıyordu İYİ Parti.
Masadan kalkıp, tekrar oturarak vakti zamanında CHP’nin kendisine verdiği 15 vekilin diyetini ödeyen Genel Başkan Meral Akşener, belki yüzde 5-6 düzeyinde oy kaybetti, ama partinin özüne dönmesinin de yolunu açtı bence bu şekilde.
Geldiğimiz noktada altılı masanın çoktan dağıldığını, birbirleriyle ittifak yapan partilerin her birinin kendi iç hesaplaşmasında bu ittifaktan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdiğini biliyoruz.
İttifaktan en çok ağzı yanan iki parti ise elbette CHP ve İYİ Parti üstelik onların ittifakı çok daha öncesine dayanıyordu, ama artık bitti…
Önümüzdeki kurultay sürecinde yapacağı konuşmada İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in de bunu net olarak söyleyeceğine dair yüksek bir beklenti var kulislerde.
Kurultayın bir diğer büyük beklentisi ise GİK üyelerinin seçiminin nasıl yapılacağına ilişkin.
Aldığım duyumlar Akşener’in çalışmak istediği isimlerden oluşan bir blok listeyi yedek üyeleri ile birlikte çoktan hazırladığı yönünde.
Hatta, söylenenlere bakılırsa, ‘Beni oylayacaksınız, beni!’ çıkışı dahi yapılmış.
Muhalif kanadın da kendi GİK listesi ile kurultaya katılma ihtimali var malum.
Başarı şansları var mı? Bu kadar aleni desteğin ardından sandığın başına gelindiğinde bir çark döner mi?
Ben pek sanmıyorum, ama yine de kurultay sonucunda heyecan yaratacaktır.
Beklemek lazım…
İşin özünde GİK üyelerinin oluşturulmasında aranan ana kriter yatıyor aslında. Tahminlere göre; meclisi MHP kökenli İYİ Partililere, teşkilatın hakkını teslim etmek adına bilinçli olarak teslim eden Akşener, ileriki süreçte partisini merkez sağa oturtabilmek için GİK üyelerini liberal kanattan seçecek.
Eğer böyle bir sonuç oluşursa parti dengeye gelecek, yaşanan küçülme bir toparlanma süreci olarak kabul edilip yola devam edilecek.
Yok eğer GİK de MHP kökenli isimlere kaptırılırsa, o zaman partinin küçülme eğilimi devam edecek. Zira merkez sağ siyasetten yana gönül koyanların artık İYİ Parti çatısı altında siyaset yapması için bir neden kalmıyor ortada.
Gelelim en çok merak edilen konulardan birine. Partinin sevilen isimlerinden ve Bursa’nın da en sevilen politik simalarından olan Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu malumunuz bu dönem vekil değil. Kendisinin Cumhurbaşkanlığının Millet İttifakı tarafından kazanılması durumunda farklı bir konumda değerlendirileceği uzun uzun söylendi. Ama beklenen sonuç gerçekleşmedi maalesef…
Şimdilerde ise bir yandan partisinden istifa edeceği, bir yandan da istifa edeceği partiden belediye başkan adayı olacağı söylenen Tatlıoğlu’nun durumu biraz arafta kalmıştı.
Öyle ya, bir partiden hem istifa edip hem de nasıl belediye başkan adayı olacaksınız?
Oyları yüzde 10 düzeyine gerilemiş bir siyasi partinin belediye başkan adayı olsanız kazanma ihtimaliniz ne olacak?
Sorular çok…
Aldığım son duyumlara göre, partisinden istifa noktasında değil Tatlıoğlu, hatta partiden istifa etme düşüncesi olanlara da ‘Partiyi bırakmayın’ telkininde bulunuyor, ancak kendisine teklif edilen Genel Başkan Yardımcılığını işlerini sebep göstererek kabul edemeyeceğini ifade etmiş. Ankara’dan Bursa’ya taşındığı da bana gelen bilgiler arasında.
Tüm bunları bir araya getirirsek, İsmail Tatlıoğlu’nun bundan sonraki süreçte aktif bir siyasetçiden daha çok partili kimliği ile devam ettireceğini düşünüyorum politik hayatını.
Sonrasını da kurultaydan çıkan sonucun belirleyeceğini düşünüyorum…
Kulisleri dinlediğimize göre gerisini bekleyip göreceğiz…