Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Kutlanacak başka şey olmayınca…

Geldik günlerden 10 Ocak tarihine…

Basının emek mücadelesinde çok önemli bir günden bahsediyoruz. 4 Ocak 1961’de, 212 sayılı Basın İş Kanunu Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra, dokuz gazete patronu üç gün süreyle gazetelerini kapatmış, gazeteciler ise emeklerine ‘Basın’ adlı bir gazete yayımlayarak sahip çıkmış bugünde. Böylesi mesleki dayanışmaları hasretle anıyoruz şimdilerde.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1997 yılında mezun olduktan sonra başladığım meslek hayatımı aralıklarla da olsa 27 yıldır sürdürmeye çalışıyorum. Kimi zaman Bursa’nın en prestijli basın kuruluşlarında, en şaşalı dönemlerinde çalışarak, kimi zaman mesleğimi evden çalışma ortamına taşıyarak, kimi zaman da meslektaşlarımın yaptıklarını mesleğime duyduğum hasretle izleyerek ve sadece sosyal medyamı kullanarak hiç bırakmadığım bir kalemim oldu ömür boyu.

O günlerde pek hayıflanırdım mesleki haklarını eline alarak çalışmayı başarabilmiş meslektaşlarıma. Bendeniz bunu başaramamış bir gazeteci olarak kenardan baktığım haklara gelecekte tüm gazetecilerin hasret kalacağını nereden bilebilirdim o zamanlarda…

Şimdilerde 212’nin basın emekçisi açısından adeta içi boşaltılmış ve bu boşaltılma sırasında neredeyse hiç kimse direniş göstermemiş olsa da 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününün böyle bir vesile ile kutlanmış olduğunu aktarmış olduk…

Meslek örgütlerimiz elbette bugün için çeşitli açıklamalar yaptılar ve günün anlam ve önemini vurguladılar yine. Şimdilik yapılan tek şey bu, bununla sınırlı kalınıyor…

Ülkenin en zor mesleklerinden birini yapınca ve seni onore edecek başka yol olmayınca bol bol bayram hediye ediyorlar sanırım.

Pek çok gazetenin sadece gazetecilik yaptığı için kapatıldığı, pek çok gazetecinin işsiz kaldığı, binlerce gazetecinin cezaevine girip çıktığı, binlercesinin de cezaevi korkusu ile işini yapmaya çalıştığı ya da yapmaktan vazgeçtiği, cezaevlerinde halen pek çok meslektaşımızın bulunduğu bir dönemdeyiz.

Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında bu yıl kaçıncıyız bilmiyorum, sonlarda olduğumuz kesin. Dünya Demokrasi Endeksi’ndeki yerimize bakmaya artık içim dahi elvermiyor. İktidarın kamu kaynaklarını kullanarak basının yüzde 95’i gibi önemli bir bölümünü ele geçirdiğinden de bahsediliyordu geçen yıl, bu oran bu yıl daha da artmıştır diye düşünüyorum…

Sözün özünde hele de Bursa gibi biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz denecek kadar az insanın gündemi takip ettiği yerlerde net konuşmak gerekirse şöyle diyebiliriz, ‘özgür değiliz hiçbirimiz…’

Evimize ekmeğimizi götürdüğümüz bu işte bize verilecek fikir işçiliği bedelinin ucunda hayatlarımız ve özgürlüğümüz olduğu sürece bu çaresizliği sonlandırmak mümkün değil…

Üstelik bu baskıyı hissedenler sadece bir kurumda çalışan gazeteciler değil, kendi kurumunu oluşturarak bir biçimde gazetecilik yapmaya çalışanların boynundaki daha ağır prangalar hareket özgürlüğünü öyle daraltıyor ki, bir bakış açısı geliştirmek dahi mümkün değil.

Hani demem o ki, özgür basının yolu patron gazeteciliği-küçük ölçekli kurum ayrımında gizli değil. Gazeteciyi dimdik ayakta tutacak kanun ve kurallarda yatıyor. Oysa bu kuralları koymak ve işletmek hükümet edenlerin hiç işine gelmiyor.

Hatta var olan kuralları uygulamak dahi mümkün değil. Can Atalay dosyası önümüzde tüm çıplaklığı ile duruyor. İki önemli kurumun birbirine düşmesine vesile olarak da kullanılan dosya basın özgürlüğünün geldiği noktanın tam bir özeti.

Buraya kadar mesleğin geldiği noktayı yerin dibine gömdüğümüze göre, biraz da size doğru çevirelim projeksiyonu.

Hep kendimizi anlatıp ülkenin içinde bulunduğu durumdan etkilenen tek mesleğin gazetecilik olduğunu düşünmenize vesile olduysam, bu algıyı hemen değiştirebilirim…

Hangi iş insanı, hangi işçi, hangi memur kendisini bir aidiyet kılıfı içine sokmadan güvende ve rahat hissediyor? İşlerin yolunda yürümesi, gerekli desteklere kavuşabilmek için üye olmanız gereken siyasi parti, dernek ve vakıflar yok mu? Fotoğraf çektirirken şöyle bir kontrol etmiyor musunuz masanın üzerini?

Türkiye Cumhuriyeti Devletinde nefes alıp veren herkes aynı durumda bizimle…

Üzülmeyin, masum değiliz hiçbirimiz…

 

 

 

 

 

HABERLER