Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Liseliler yalnız değil!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘Norm Fazlası’ diye bir tarif ortaya atarak, ülkenin en iyi okullarını önce ‘Proje Okul’ sıfatıyla güya yükseltip, sonra öğretmenlerine müdahale ederek, tüm kadrolarının altını üstüne getirerek, ülkenin en iyi okulları olmaktan başka bir yere sürükleme çabalarıyla kızım 10’uncu sınıftayken karşılaştım…

Ülkenin en iyi çocukları oldukları girdikleri bir merkezi sınavla tespit edilen ve aldıkları puanlara göre eğitim hayatlarının dönüm noktasına sırtlarında gurbet bohçası ile yürüyen bu çocuklar, üç yıl tevhidi tedrisatından geçtikleri okullarda kendi seviyelerinden çok başka yerlerde öğretmenlerle karşılaştıklarında günlerce yaşadıkları durumu protesto etmişlerdi. Veliler de çocuklarına destek vermek amacıyla okul kapılarında gösteriler yaparak ‘okullarımızı dağıtmanıza izin vermeyeceğiz’ demişlerdi.

Sonuç olarak hiçbir güç tarafından desteklenmeyen, sadece İstanbul’da merkezleşmiş bu liselerin öğrenci ve velilerinin birbirine destek verdiği, kamuoyuna pek az yansıyan gösteriler bir yaptırım oluşturmamış, ülkenin en iyi liselerinin kadroları alt üst edilmiş, bu liselerin içinden en az dokunulanı ise mezunlar derneğindeki güçlü isimler sayesinde Galatasaray Lisesi olmuştu.

Bizim bu yaşadıklarımızın üzerinden neredeyse 10 yıl geçti. Aklımda kalan iki gerçeklik oldu;  ilk olarak, ‘Eğitim eşitliğini sağlayacağız, iyi öğretmenlere diğer okulların da ihtiyacı var’ diyerek dağıtılan kadroda düz bir liseye giden matematik öğretmeninin anlattığını anlayan öğrenci çıkmadığı gibi, proje okula gelen standart eğitime alışkın bir öğretmenin verdiği matematik bilgisini dinlemeye gerek dahi görmeyen bir nesil yetişti. İkinci olarak da güçlü olana daha az, güçsüz olana daha fazla dokunuldu.

Gelelim günümüze…

Önümüzde ciddi bir gençlik hareketi var. Sen beğenirsin beğenmezsin o beni ilgilendirmez. Gerçekliğimiz tam olarak ‘Gençlik’ adı altında karşımızda duruyor.

Şimdiye kadar sorumsuzlukları ile dünyayla ilgilenmeye olan mesafeleriyle, sadece kendi kafaları içinde sürdürdükleri yaşamlarıyla sıkça eleştirdiğimiz gençlik meğer bizden daha fazla ilgileniyormuş dünyayla ve hayata bizden daha çok anlam yükleyerek hak ettiklerini düşündükleri şeye ulaşmak için ellerini uzatmaya erinmiyormuş…

Çok ilginç geldi bu gerçeği ilk gördüğümüzde hepimize!

Apolitik olmakla yıllarca itham ettiğimiz gençliğin darbe döneminin sinmiş neslinden çok daha politik olduğunu fark etmek hepimize acı verdi.

Sonuçta gençler tercihlerini ortaya koydular…

Kendilerine bir gelecek istiyorlar, üstelik başka ülkelerdeki gençlikten farklı yaşamayı, onlardan daha az imkanla hayat boğuşmasına katılmayı kabul de etmiyorlar. Bizim gibi ‘bir lokma bir hırka’, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ falan gibi sözler yok ağızlarında. ‘Sıkıysa gelsin de dokunsun o yılan bakalım’ diyorlar. Örgütlenmeyle ilgili bir sıkıntıları da yok. Bir dernek, bir parti ya da bir sendika çatısı altında birleşmelerine gerek yok. Sosyal medyanın fatihleri sosyal medyada birleşip sokaklara akıyorlar.

Sonuç…

İlk olarak üniversite gençliğini aktif olarak gördüğümüz talep arenasında bu kez lise gençliği var.

Ülke genelindeki proje okullarında bir kez daha birçok öğretmenin yeri değiştirildi. Eğitim sendikaları, muhalif öğretmenlerin başka okullara gönderildiğini açıklayarak, atamaların iktidara sadakate göre yapıldığını belirtti. Kararın ardından birçok liseli öğrenci  ‘Öğretmenime dokunma’ diyerek talebini açık ve net belirtti.

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 2 bin 300 okulun adı proje okulu, proje okullarında 79 bin 286 öğretmen, 5 bin 318 yönetici görev yapmakta ve yaklaşık 500 bin öğretmen de proje okullarına atama için başvuru yapma kriterlerini taşıyor. Ancak yapılan atamaların siyasi ve liyakatten uzak olduğu vurgusu ön plana çıkıyor.

Yazımın başında bu şekildeki ilk atamalara bizzat şahitlik ettiğimi belirtmiştim. Şimdi buradan bir örnek vererek Eğitim İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay’ın, ‘Proje okulları MEB’in istediğini atama projesidir, keyfiliğin, kayırmanın adresi haline geldiğini herkes biliyor! Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimdeki sorunları çözmek yerine bilinçli olarak yeni sorunlar yaratmaya devam etmektedir. Atamaya dair objektif hiçbir kriteri bulunmayan proje okulları, siyasetin ve yandaş sendikaların keyfi şekilde makam, koltuk dağıtmak için kullandığı bir garabete dönüşmüştür’ sözünün doğruluğunu ispatlayacağım.

Almanca dil temelli eğitim vermesi gereken okulumuza imam hatip liselerinde eğitim veren, Almanca bilgisi hiç olmayan temel ders öğretmenleri ve yine Almanca dil bilgisiyle hiç alakası olmayan imam hatip lisesinden bir müdür atanmıştı. Eğitimcilerin Almanca dil bilgisi olmadığından temel dersleri Almanca öğreneceğini düşündüğümüz kızımız 10.’cu sınıftan sonra Almancasını geliştirmek için kendi kendine çabalamak zorunda kalmıştı, çünkü temel ders öğretmenleri Almanca bilmiyordu.

Aynı okulun Almanca matematik, fizik, kimya, anlatmaya ömrünü adamış öğretmenleri de imam hatip liselerine atanmıştı. Yine şimdi olduğu gibi bir cezalandırma politikası güdülmüş ve kişiliğini hayata karşı duruşunu beğenmedikleri öğretmenler ciddi biçimde cezalandırılmıştı.

İşin sonunda, bu biçimde cezalandırılarak İstanbul’un bir ucuna ataması yapılan bir öğretmenleri vefat ettiğinde görevlendirildiği imam hatip lisesinden öğrencilerin Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrencileriyle bir araya gelerek, birbirlerine sarılıp nasıl hüngür hüngür ağladığını hatırlıyorum…

İşte bugün Bursa’daki ve ülkenin tüm şehirlerindeki proje okul öğrencileri benzeri hatıraları olmasın diye ‘Öğretmenime Dokunma’ diyor.

Kendileri de birer öğretmen olan idareciler de bu öğrencileri polise, ailelerine, Milli Eğitim Bakanlığı’na falan şikayet ediyor.

İçlerindeki yaranma duygusu ve bir şeyleri kaybetme korkusu eğitimci kimliklerini kenara itmelerine vesile olunca, utanma duygusu da başka yere uçup gidiyor…

Bu kez olmayacak!

Bu kez öğrencilerin yanında çok daha güçlü duran kurumlar, vekiller, veliler göreceksiniz…

Bu kez olmayacak, bu kez merkezi bir sınavla seçip aldığınız ve ülkenin en başarılı çocukları sizlersiniz dediğiniz öğrencilerin kendi seviyelerine uygun eğitim vermek için yıllarını adamış öğretmenlerden eğitim almalarının önüne geçemeyeceksiniz.

Bunun bir adım ötesi, öğrencileri iki, üç saatlik performanslarına göre seçtiğiniz sınavların boşa düşmesi, anlamsızlaşması, dolayısıyla bu sınavlara girmek için başvuruların düşmesidir…

Gençler bunu da bir düşünün isterseniz…

HABERLER