Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Madene yer mi açılıyor?

Deprem ülkesi olduğu gerçeğini yeni yeni kabullenme aşamasında olan, bu gerçeklikle nasıl yaşayacağına ilişkin yollar arayan ve uygulamalar içinde olan Türkiye’nin başa çıkmayı öğrenmesi gereken bir sorunu da orman yangınları.

Çok büyük orman yangınları ile karşı karşıya kaldığımız, iklim koşulları nedeniyle yangınla mücadele konusundan dezavantajlı olduğumuz doğrularını bir kenara bırakırsak, bu yangınların büyük bölümünün kundaklama sonucu çıktığı, yani insan eliyle bir amaç uğruna çıkartıldığı gerçekliğini kabullenmek zorundayız.

Buradaki ‘bir amaç uğruna çıkartıldığı’ konusuna özellikle dikkat çekmek isterim. Çünkü yangından kısa bir süre sonra yanan bölgelerin turistik amaçlar için kullanılan imar değişikliklerine maruz kalması tesadüf değil!

Gelelim daha yeni yeni kontrol altına alınan, köyleri yanan insanların acı dolu çığlıklarını hala kulaklarımızdan silemediğimiz, içimizi, taaa ciğerimizi yakan Çanakkale yangınına…

Bir fahri Çanakkaleli olarak ayrıca üzüldüğüm, yanan yerlerin ne kadar kıymetli ormanlık alanlar olduğunu bildiğimden, bölgenin ülkemiz için de ciğer görevi gördüğüne emin olduğumdan daha da çok etkilendiğim bir faciaydı benim için, ‘7 ev hasar aldı, 4 bin 80 hektarlık alan etkilendi’ demek dile kolay, yaşayana zor anlayacağınız…

‘Kesin bu doğa harikası yerlerde yine birilerinin turistik tesis imarı çıkarttırmayı kolaylaştırmak, yanan yerlere kısa bir süre sonra dizi dizi oteller dikmek gibi bir arzusu vardır, olay kontrolden çıkmış, çıkmamış kimin umurunda ki…’ diyordum içimden…

Taaa ki, bu sabaha kadar…

Eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı, yeni Bursa Milletvekili Mustafa Varank’ın Lapseki’deki bir maden firmasını ziyareti sırasında sarf ettiği sözler bir anda aydınlattı kafamın içindeki sisli görüntüyü…

Yangından 20 gün önce gerçekleştirilen ziyarette yapılan konuşmanın basına yansıyan kısmı aynen şöyle;

“Şu anda Çanakkale bölgesinde tahminlere göre 80 ila 100 milyar dolarlık değere sahip altın madeni yatıyor. Burada maden işletmeciliği yapan firma sayımız çok az. TÜMAD Madencilik, dünya standartlarında üretim yapması, çevre ve üretim süreçlerinde aldığı tedbirlerle örnek işletmelerden bir tanesi. Dünyada bu tip üretim yapan 800 altın madeni var. Bunlardan bir tanesi Lapseki’de. Kanada’da madencilik yapan bir firma hangi standartlarda üretim yapıyorsa ondan belki daha iyi bir şekilde üretim yapan bir tesisimiz!”

Yangının Lapseki bölgesinde çıkmadığını, Çanakkale Çan yolu arasında Işıklar, Kayadere, Belen ve Damyeri bölgelerinin en çok etkilenen yerler olduğunu söylemek lazım, fakat şunu da ekleyelim, Çanakkale’nin hangi bölgelerinde hangi maden rezervleri var, bilmiyoruz…

Açıklama şöyle devam ediyor;

“Bununla ilgili çok ciddi ithalatlar olduğunu düşündüğümüzde bizim bu değerleri asla toprak altında bırakmamamız gerekiyor. 800 kişi çalışıyor. Maaşları da sordum. Ortalama maaşların 12-13 bin lirayı bulduğu bir işletmeden bahsediyoruz. Yüzde 80-90 Lapseki’de, Gelibolu’da yaşayan vatandaşlarımızın istihdam edildiği bir işletme.”

Sayın Varank bu açıklamaları yaptıktan sonra kamuoyunun vicdanını da hatırlayarak olsa gerek madenler konusundaki tartışmalara değinmeden edemiyor.

“Bunların çoğunluğunun siyasi saiklerle olduğunu bilmemiz gerekiyor. Çanakkale bölgesinde 80 ila 100 milyar dolarlık altın ve gümüş şu anda toprak altında yatıyor. Bunların gün yüzüne çıkarılması durumunda Çanakkale ekonomisinin geleceği durumu tahayyül etmemiz ve ona göre hareket etmemiz lazım. Dünya standartları ve almanız gereken tedbirler çok açık. Madencilik yaptıktan sonra sahaların rehabilitasyonuyla ilgili kurallar çok açık. Kurallara uyulduğu müddetçe madenciliği asla kötü bir uygulama olarak görmememiz, kamuoyunu yanıltmamamız lazım. ABD, Kanada ve Avrupa’da bu işler yapılıyorsa bizde de bunların önünün açılması gerekiyor.”

Türkiye’de altın madenciliği 2001 yılında Bergama Ovacık madeninin kurulmasından bu yana tartışılıyor. Avrupa kıtasında en çok altın madenciliği yapılan ülkelerden biriyiz. Bu madenlerin işletilmesi konusunda da maden mühendisleri arasında fikir ayrılıklarına zaman zaman rastlıyoruz.

Bir taraftan siyanür gibi çeşitli zehirli maddelerin kullanımıyla gündemde olan madencilik yöntemlerinin insan sağlığı için risk oluşturduğu ve etkilerinin uzun yıllar boyunca sürmesi nedeniyle ekosistem dengelerinin tehlikeye atıldığı söyleniyor.

60 yıl sonra dahi metal kirliliğinin bölgede devam ettiği, fazla su kullanımı nedeniyle yer altı su kaynaklarının tüketildiği, maden işletmelerinin insan sağlığına olan olumsuz etkileri bu başlık altında sıralanabilir.

Diğer taraftan ise doğru yönetim ve denetim uygulamaları ile altın madenciliğinin güvenli bir şekilde yapılabileceği, hasar gören sahaların ise onarılabileceği ifade ediliyor.

Bu konuya da birkaç doğru örnek vermek isterim, ama benim içime sinen, doğru örnek budur diye gösterebileceğim bir projeye rastlamadım ne yazık ki…

Türkiye’de 2012’den bu yana maden ruhsatı için yapılan müracaat sayısı 20 binden fazla, bu süre içinde düzenlenen arama ruhsat sayısı ise yaklaşık 19 bin.

Şimdi yeniden Çanakkale yangınına ve Varank’ın açıklamalarına dönecek olursak, bu pilav daha çoookkk su kaldırır gibi geliyor bana…

HABERLER