Dün itibariyle ülkemiz ekonomisi üçüncü çeyrek büyüme rakamları açıklandı malum. Bu hafta aynı zamanda BUMATECH Bursa Makine Teknoloji Fuarlarının açıldığı haftaydı.
Her iki konu da birbiriyle öylesine paralel göstergelerle ilerliyordu ki, benim gibi ekonomiden anlamayan biri dahi resmi biraz daha büyük gözle görmeyi başarırdı.
Efendim, TÜİK verilerine göre, Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte çeyreklik bazda yüzde 0,2 daralırken yıllık bazda yüzde 2,1 büyüdü. İkinci çeyrekte açıklanan yüzde 0,1’lik çeyreklik büyüme verisi ise yüzde 0,2 daralma olarak revize edildi. Böylece Türkiye ekonomisi üst üste iki çeyrek küçülerek teknik resesyona girmiş oldu.
Büyümemize yardımcı olan sektörlere şöyle bir göz atarsak, inşaat yüzde 9.2, finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 6.2, tarım sektörü yüzde 4.6, gayrimenkul faaliyetleri yüzde 2.5, ürün üzerindeki vergiler eksi sübvansiyonlar yüzde 2.3, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 2.2, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri yüzde 1.9 ve hizmetler yüzde 1.4 arttı diyebiliriz.
Diğer hizmet faaliyetleri yüzde 2.4, sanayi sektörü yüzde 2.2, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri ise yüzde 0.3 azaldı.
Burada dikkatimizi çekmesi gereken ‘SANAYİ SEKTÖRÜ YÜZDE 2.2 AZALDI!’ ibaresi olmalı, bir de ‘TEKNİK RESESYON’ ifadesine vurgu yapmak isterim.
Teknik Resesyon kısmından başlayalım. Resesyon; bir ekonomide belirli bir süre boyunca (genellikle iki ardışık çeyrek) ekonomik faaliyetlerin daralması durumudur. Teknik olarak, Gayrisafi Yurt İçi Hasıla verilerinde arka arkaya iki çeyrek negatif büyüme yaşanması resesyon olarak tanımlanır. Türkiye 2019 yılından bu yana ilk kez resesyona girdi!
Sanayinin ülke ekonomisine katkısının zayıflaması konusunu bir süredir konuşuyorduk zaten. BUMATECH Bursa Makine Teknoloji Fuarlarında da durum benzeri sinyaller veriyor.
Fuarı ziyaret etmiş biri olarak kimsenin hakkını yemeyelim, holler tamamen dolu, ancak gelin görün ki, bu şehrin markası olarak nitelendirebileceğimiz isimler yok fuarda.
Durmazlar, Ermaksan, Nukon, Baykal Makine, Akyapak, Şanmak… göremediğim markalardan isimlerini hatırladıklarım bunlar.
Bursa merkezli firmalar, kaliteleri ve dünyadaki pazar ağları ile makine üretim sanayi fuarlarının olmazsa olmazları idi.
Eş durumundan gezerim makine fuarlarını, bahsettiğim firmaların tek başlarına bir holün yarısını kapatacak güçte ve ürün çeşitliliğinde olduğunu biliyorum. Tanıdık simalarla sohbet esnasında biraz da sorup soruşturunca öğrendik ki, Makine Üreticileri Birliği, fuarda Çin makine üreticilerine yer verilmesini protesto etmek amacıyla bu yılı pas geçmişler.
Biraz fare dağa küsmüş, dağın haberi olmamış kabilinden bir durum…
Dünya devi olarak Amerika ile yarışan ve üretimde muhtemelen Amerika’yı çoktan geçmiş olan Çin’li firmalar alması gereken ne varsa almak, görmesi gereken ne varsa görmek, öğrenmesi gereken ne varsa öğrenmek için fuardaki yerini almıştı.
Esasen şöyle bir durum var ortada tüm sanayicinin belini büken; daha fazla enflasyonist ortamı ülkenin sinir uçları kaldırmaz düşüncesi ile şimdilerde 60 belki de 70 lira olması gereken dolar öyle bir bastırıldı ki, Türk firmaların ödedikleri asgari düzeydeki maaşlar bile işçilik maliyetlerini devasa boyutlara ulaştırdı.
İşçinin cebine girdiğinden bir fileyi üç beş kere dolduran asgari ücretin dolar üzerinden karşılığı 491 lira. İşverene maliyeti ise 700 dolar düzeyinde. Bunun yemeği servisi derken maliyet alıp başını gidiyor. Dolayısıyla bu rakamların Avrupa ülkelerinin asgari ücret düzeyine yaklaştığını, pek çok yerde asgari ücret maliyetinin 1000 dolara yaklaştığını söyleyebiliriz.
Bizi derinden kıskanan Avrupa’da insanlar bu parayla rahat rahat geçinirken bizim açlıktan nefesimizin kokması bir yana, işçilik maliyetlerinin bu derece yüksek oluşu sanayicinin işinde iyi de olsa piyasadaki rekabet şansını düşürüyor.
Haliyle Çin gibi işçiliği düşük ülkelere de gün doğuyor…
Sanayiciye üretmedikleri, üretime yatırım yapmadıkları, ileri teknolojileri kullanmak için girişimde bulunmadıkları gibi konularda kızgınlığımı her fırsatta dile getiriyorum, çünkü biliyorum ki, bir ülke üretimle ayakta kalabilir. Sadece hizmet sektörü ile hayatta kalmaya çalışmak bizim gibi büyük ülkeler açısından sadece bir hayal olur, zaten biz turizm gibi hizmet sektörünü önceleyen projelerin gelişimini sığ bakış açımızla çoktan ıskalamış durumdayız, en azından mevcudu koruyup iyileştirmenin yoluna bakmalıyız.
Gelin görün ki, içinde bulunduğu durumda fabrikasının kapısını açtığı her günü hanesine zarar olarak yazan sanayici de artık bu suya yazı yazmak biçimli mücadeleden sıkılmış durumda. Kimi çoktan havlu atmış, ‘variyetim yedi ceddime yeter’ diyerek köşesine çekilmiş, kimi ise gayrimenkul alım satımı ile uğraşıyor yatırım kabilinden…
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde aslında güçlü olduğumuz makine sektörü gibi bir sektörde de kan kaybetmeye başladığımızı ve sektörün ileri gelen firmalarının ciğerine kadar hissettiği bu kan kaybını görmezden gelmeyi tercih ettiğini söyleyebilirim.
Sanayinin gerilemesi nitelikli iş gücü kaybını, tabanda geniş bir kitleyle asgari ücret gelirinde buluşmayı, toplumsal refahın bozulmasını, ekonomik sıkıntıların katalizör olmasıyla birlikte toplumsal ahlak normlarının dejenere olmasını… ve daha pek çok sorunu beraberinde getirir.
Kısacası içkiyi bilmem, ama parasızlığın bütün kötülüklerin anası olduğundan kesin eminim.
Şimdi tüm bu anlattıklarımı zaten gören, kendisi yurt dışındaki yaşamını çoktan kurmuş olan, çocuklarına da başka ülkelerde başka hayatlar hazırlayan, ancak bütün yaptıklarının parasını bu topraklarda kazanan iş dünyası temsilcilerine düşen, ‘küstüm oynamıyorum’ demek yerine sorunlarının çözümü noktasında hareket edilmesi için gerekeni yapmaktır!
Bu gariban düşün işçisinin Makine Fuarından edindiği izlenim budur!