Uzun süredir eğitim sorunlarından dem vuran ve her köşe başına açılan üniversitelerin ülkenin ihtiyacından çok daha fazla mezun vererek ve yeni ülkenin ihtiyaç duyduğu kalitede mezun vermekten uzak olarak, akademik meslekler olarak nitelendirilebilecek tüm mesleklerin itibarını düşürmeye yaradığına dikkat çeken bir yazarım biliyorsunuz.
Halen de sözümün arkasındayım.
Tabi şunu da not düşmek lazım, her köşe başına her ilçeye açılan üniversiteler bir yandan genç işsizliğin yoğunluğunu 4-5 yıl ötelerken diğer yandan ‘çocuğum okusun da bir yere gelsin’ düşüncesi ile canını dişine takarak çocuk okutmaya çalışan ailelerin sırtından ekonominin çarklarının dönmesine de vesile olmakta.
Fakat tüm bunlar ne üniversite mezunu çocukların, ne de onları bin bir umutla okutan ailelerin hiçbir işine yaramamakta…
Sosyal medyada benim bu çıkarımlarımı doğrular nitelikte bir araştırmadan bahsedildiğini gördüğümde sizinle araştırmanın sonuçlarını doğrudan paylaşmayı tercih ettim. Araştırmanın sosyal medya paylaşımcısı Eski Turizm Bakanlarından Bahattin Yücel. Paylaşım ise şöyle:
“Bir devlet üniversitesinde adı saklı bir öğretim üyesinin, büyük emekle hazırladığı araştırmasının aşağıdaki başlıklarını okuyunca eğitimdeki vahim durum ortaya çıkıyor.
-Türkiye’deki üniversitelerde kayıtlı öğrenci sayısı 8 milyon.
–OECD ülkeleri içinde ilk sıradayız. Öğrenci sayımız, ülke nüfusunun yüzde 9’u. Bu oran ABD’de yüzde 6, AB’de ise yüzde 5.7
-Kamu, vakıf ve özel üniversite sayımız 209
-21 üniversitenin, uluslararası hiçbir etkinliği yok.
-21 üniversite sosyal sorumluluk projesi yapmamış.
-65 üniversitenin, endüstriyel proje yönetimi yok.
-65 üniversite kütüphanesinde sadece 1 kitap var.
-88 üniversitenin patent, tasarım başvurusu yok.
-28 üniversite TÜBİTAK bursundan yararlanmamış.
-32 üniversitede uluslararası desteklenen ARGE çalışması yok.
-Son 30 yılda açılan üniversite sayısı artışı 20 misli.
-Son 5 yılda açılan üniversite sayısı 80.
Soru şu: Bu sayıda artan üniversitelere nasıl hoca bulunabilir?
-AB’de 20 öğrenciye bir hoca düşerken,
-Türkiye’de 41.5 öğrenciye bir hoca düşüyor. 150 öğrenciye bir hocanın düştüğü üniversite bile var.
-68 üniversite rektörünün uluslararası yayını yok. Araştırma kültürü olmayan bir akademisyen nasıl Rektör olarak atanır? Yönettiği üniversiteden araştırma, bilimsel yayın beklenebilir mi? Şimdi derin bir nefes alın; son bir yılda yetişen profesör sayası 4 bin! Araştırmanın özeti bile içler acısı durumu göstermeye yetiyor…”
Maşallah profesör fabrikası gibi olmuş ülke, gel gör ki, içi boş…
Uluslararası yayını olmayanlar Rektör oluyorsa kimler kimler Profesör unvanı alıyor kim bilir…
Son olarak bir dönemin gölge, şimdilerin ayan beyan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in dereyi geçerken at, tam eğitim öğretim yılının ortasında ise müfredat değiştirmeye yönelik açıklamaları geldi aklıma…
Şöyle diyordu Sayın Bakan; ‘Ortaokulda neredeyse lisans düzeyinde okutulan konular mevcut!’
Bu müfredat değişikliği konusunu daha derinden inceleyeceğim, ancak şunu söylemek gerekiyor; ‘Lisans sürecinde ne okutuyorsunuz peki? Ne okutuyorsunuz da bir araştırması, makalesi dahi olmayan akademisyenleri Madem lisans düzeyinde konuları ortaokullarda okutuyorsunuz, neden daha doğru dürüst toplama çıkarma, çarpma bölme yapamayan lise mezunları ile karşılaşıyoruz?’
Okutulanların zorluğundan olsa gerek içi bomboş bir nesil yetişiyor, siz de içine ne doldursak diye düşünüyorsunuz anlaşılan…
****
Yeşili korumak şart…
Geçmiş Dönem Osmangazi Belediye Meclis Üyesi Cemil Aydın şehrin hızlı yapılaşması karşısında tüm Bursalılar gibi endişe duyanlardan. Bu endişe elbette koruma mekanizmasını da harekete geçiriyor. Bahsettiğim refleksle bir de öneri sunuyor bizlere.
“Yapılan plan değişiklikleri ile çok katlı yapılaşmaya müsaade edilen ve bölgesindeki semtlerde uygulanması planlanan kentsel dönüşüm çalışmalarıyla da yapı ve insan yoğunluğunun artacağı Yalova Yolu üzerindeki Orman Bölge Müdürlüğüne ait 100 dönümlük arazinin Millet Parkı olarak düşünülmesi Bursa kamuoyu tarafından tartışılmalı ve ortak akıl ile değerlendirilmelidir.
Kesinlikte ticari ve konut amaçla yapılaşmaya müsaade edilmemeli, Ankara merkezli plan değişikliğinin önüne geçilmesi için yerel yönetim erkleri girişimlerini aralıksız sürdürmelidir.
Her geçen gün büyüyen araç, insan ve beton yoğunluğuna muhatap kalan Bursa’mızın her bölge ve yönünde oluşturulacak park veya bahçeler ile değişik sosyal donatı alanları sayesinde kısmen de olsa eski yeşil Bursa günlerine dönüşüm hedefi Büyükşehir Belediye Başkanlığı başta olmak üzere tüm ilçe belediyelerinde esas olmalıdır.
Ayrıca bir kısmı İller Bankası Genel Müdürlüğüne devredilen Paşa Çiftliği arazisi de gündemde tutularak Ankara merkezli bir uygulama planı ile karşı karşıya kalınmamalıdır.”
Ovaakça’dan başlamak kaydıyla, plan değişiklikleri ile bölgenin otel yoğunluğuna açılmaya başlandığına ilişkin duyumlar aldığımıza göre, bu yapılaşmanın durmayacağı ve artarak devam edeceğini öngörmek mümkün. Kimi zaman otel kimi zaman kentsel dönüşüm alanı, yüksek yüksek binalara ve nüfus yoğunluğuna devam yani…
Bir diğer taraftan şairin ayağındaki nasırdan çektiği gibi en çok Ankara’dan dizayn edilmekten çekiyor Bursa. İşin bu kısmına da katılıyorum.
Yine de Cemil Aydın ile ayrı düştüğümüz bir nokta var. Ben bahsi geçen ve hali hazırda bir biçimde yeşil alan olarak duran bölgelerin önümüzdeki süreçte de yeşil alan olarak kalmasını, ‘Millet Bahçesi’ adı altında çoğu beton azı peyzaj çalışması alanlara dönüşmemesini tercih ederim.
Şehrin içinde bir koru alanı olur, piknik yapılacak alanları da olan Kent Ormanı örneğindeki gibi bir ormanlık alan olur…
Sonuçta gerçekten yeşil olacak ve yeşil kalacak bir yer bahsettiğim…
Bursalılar olarak bunu başarabilir miyiz? İşte burası da kocaman bir soru işareti…