Gündemin hızla aktığı ülkemizde şarkıcı Gülşen’in nisan ayında sarf ettiği sözler nedeniyle alelacele tutuklanmasını yazmasam olmazdı.
Yazımın en başında şunu da belirtmek isterim ki, şaka maksatlı dahi olsa söylenen sözleri onaylamam kesinlikle mümkün değildir. Çünkü benim bakış açım, insanların ‘şucu bucu…’ biçiminde ayrıştırılmasını, toptancı yaklaşımla yaftalanmasını, başka bir cephe haline getirilmesini doğru bulmayan bir bakış açısıdır.
Kendi adıma şunu söyleyebilirim; her türlü çirkin davranış modeli ve suç, her türlü kimlik altında işlenebilir. Suçlar ve kötü davranışlar kimliklere değil kişilere aittir ve meseleye böyle bakılmalıdır.
Buraya kadar kendimi anlatmayı başarabildiğimi düşünüyorum, zira bu ülkede lafların arasını cımbızlamak konusunda çok mahir olduğumuzdan olsa gerek, en zor şey kendini doğru anlatabilmek. Oysa mesele çok basit.
Suçu kişiler işler, kimlikler değil!
Şimdi gelelim Gülşen meselesine. 24 saatten uzun süredir gündemde olan bir konu ülkemizde eski bir konu sayıldığından hakkında çok şeyin yazılıp söylendiğini biliyorum elbette. Benim yazacaklarım da belki çok farklı olmayacak, ama karınca misali ‘duruşumuz belli olsun!’
Aslında bu konuda en çok merak ettiğim, Gülşen’in nisan ayında işlediği ve ağustos ayının sonunda alelacele yargılandığı suçun cezasının normalde ne olduğu idi. Bir avukat olmadığımdan bunu bilmem mümkün değil elbette.
Konuya İYİ Parti Merkez Disiplin Kurulu Başkan Vekilli Avukat Şeyda Şahin’in hukuka dayanan paylaşımı bir açıklık getiriyor;
“Gülşen’i ya da herhangi birini söylemleri nedeniyle savunuyor değiliz!.. Gülşen kendisine isnat edilen suçtan en üst sınırdan ceza alsa ve mahkeme hukuki hiçbir indirim uygulamasa bile, hapis yatmayacağı bir durumda tutuklanırsa, biz de pekala kadın cinayetleri ve çocuk istismarlarında neden aynı hassasiyeti göstermiyorsunuz deriz!”
‘Hapis yatmayacağı bir durum…’ benim için önemli olan cümle bu.
Yargımızın hassasiyetinden midir bilinmez, hapis yatmasını gerektirmeyen bir suç işleyen kişiler dahi hızla cezaevinin yolunu tutuyor şimdilerde anlaşılan.
Bu bir müjde niteliği mi taşıyor yoksa!?
Belki de hemen şimdi, ülkedeki kadın cinayetlerinin, çocuk tacizlerinin, sorumluları derhal cezaevlerine konacaktır salıverilmek yerine!
Ama olur mu öyle şey!
“Küçüğün rızası vardır!”, “Kadının eteği kısadır!”, “Bir kereden bir şey olmaz!” cümlelerini sarf etmek daha kolay. Bu cümleler söylendiğinde, bir infial oluşmuyor mu peki toplumda?
Oluşsa da kimin umurunda…
Demek ki, bazı infialler infialden sayılmıyor…
Dolayısıyla suçu işleyenlerin salıverilmesi, tutuksuz yargılanması, dosyalarının hasıraltı edilmesi mümkün oluyor.
‘Yargının hali içler acısı’ demek suç mudur acaba?