Balık baştan kokar diye bir söz var bilirsiniz. Ülkeleri balığa benzetsek, kokması durumunda çürümenin önünü alamayacağımız baş kısmını ‘eğitim’ olarak niteleyebiliriz.
Bu cümleyi yazarken bir ara ‘eğitim’ yerine ‘eğitim sektörü’ yazacaktım, kendimi son anda durdurdum, zira sosyal bir devlet olarak kendisini tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde tamamen eşit koşullarda ve ücretsiz olarak vatandaşlara sunulması gereken eğitim hizmeti bir sektör haline çoktan dönüştü bile…
İşin zenginin çocuğu okusun, garibanın çocuğuna cehalete yönelik işler de var kısmını bir biçimde sindirmeye çalışıyor toplum. Gel gelelim durum eğitimciler arasında da kapanmaz uçurumlara neden oluyor. Üstelik sektörleşme meselesi sadece özel sektör ve devlet kurumları olarak ikiye ayırmıyor eğitimcileri. Devletin içinde de özel sektör muamelesi gören, hatta özel sektörden çok daha acımasız bir vahşi kapitalist yaklaşımı iliklerine kadar hisseden öğretmenler var.
Ücretli öğretmenler…
Ücretli öğretmenlerin bu ayki maaş ödemeleri henüz gerçekleştirilmedi. Daha ziyade zor durumda olan özel sektör kurumlarında yaşanan maaş ödemeyi aksatma durumu sanırım ilk kez devlette yaşanıyor.
Özellikle bazı ilçelerdeki okullarda, ücretli öğretmenlerin maaşlarının eksik veya hiç yatırılmadığı kesin olarak biliniyor. Konuyla ilgili olarak eğitimciler, maaş ödemelerinin gecikmesine gerekçe olarak okullara ödenek gönderilmemesini gösteriyor.
Bu süreçte Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bütçe görüşmelerinde eğitime ne kadar çok ödenek ayrıldığından ve bu alanda ne büyük işler yapıldığından falan bahsediyor.
Eğitim İş Genel Özlük-Hukuk ve TİS Sekreteri Yeliz Toy, Sayın Bakana sosyal medyasından konuyla ilgili şöyle seslenmiş;
“Ekonomi, öğretmenin üç kuruş ücretini ödeyemeyecek kadar kötüyse, devletin kasasını-hazineyi boşaltanlar hesap versin. Yok, kasayı boşaltmadınız da birileri ödenek yok diye devlet adına yalan söylüyorsa hesap sorulsun!
Yusuf Tekin, atamasını yapmadığınız, üç kuruş ücretle eksik sigortayla güvencesiz köle gibi çalıştırdığınız ücretli öğretmenlerin kasım ayı ders ücretleri ödenmedi. Başka gelirleri de yok! 10 parçaya böldüğün öğretmenlerin ekmek parasına muhtaç edildiği günlere sayende ulaştık.
100 binin üzerinde usta öğretici işsiz. 100 bine yakın ücretli öğretmen 15 gündür ücretini bekliyor. Binlerce öğretmeni kış günü hukuksuzca resen başka ilçeye atadın. Sınavı kazanmış kontenjandaki öğretmenleri mülakatla kontenjan dışı bıraktın.
Şimdi de üç kuruş ücreti, insanların emeğinin karşılığını ödemiyorsun!
Kaynakları STK dediğin tarikat ve cemaatlere aktarıp kasayı mı boşalttın? Yoksa öğretmenlere kastın mı var?”
Cümleler sert fakat hakkaniyet içeriyor…
Tarihte belki de ilk kez kuruluşunun üzerinden 100 yıl geçen bir devlet kendi memurlarının, hatta memurlarından daha kötü koşullarda çalıştırdığı sözleşmeli personelinin maaşını ödeyemiyor!
İnsanın aklına bir soru geliyor; Milli Eğitim Bakanlığı iflas mı etti?
Bu yetmezmiş gibi ücretli öğretmenlerin Bakanlığın tatil ve idari izin günlerinde ek ders ücretleri kesintiye uğrayacak. Bu kapsamda, 2025 yılı itibarıyla ücretli öğretmenler, 1 Ocak gibi resmi tatil günlerinde ders yapmadıkları için maaşlarında kesinti yaşayacak.
Bir gün içinde 6 saat derse giren ücretli öğretmen için ek ders ücreti saati 125 TL üzerinden hesaplandığında bu kesinti toplamda 1.125 TL’ye ulaşıyor.
İtibardan değil eğitimden tasarruf eden, tasarrufa rağmen maaşlarını ödeyemediği ücretli öğretmenlerin feryadı ile asında bir yandan iflasını da ilan eden bir Milli Eğitim Bakanlığı ile karşı karşıyayız.
Bu hengamenin içinde kadrolu öğretmenleri unuttuğumu sanmayın. Her ayın 5. günü ödenmesi gereken kadrolu öğretmenlerin ek ders ücretleri de halen ödenmedi!
Konuyla ilgili bir ses de Ücretli Öğretmenler Dayanışma Derneği Başkanı Levent Atasoy’dan yükseldi.
“Eğitime çok büyük bütçe ayırdık denilen bir dönemde öğretmen maaşları yerlerde sürünüyor. Atama yapmak yerine MEB öğretmen açığını hiçbir güvencesi olmayan ücretli öğretmenlerle kapatmaya çalışıyor. Şimdi ücretli öğretmenlerin aldığı üç kuruş bile onlara fazla geliyor. Dünyanın hiçbir yerinde ücretli şemsiyesi altında öğretmenler ucuz köleler olarak çalıştırılmıyor. MEB aslında alenen suç işliyor” diyor.
Eğitimciler ücretli öğretmenlik mevzusunun nasıl masumane başladığını, sonra nasıl çıkarlar için kullanılan bir aparata dönüştüğünü şöyle anlatıyor;
“Başlarda bu ücretli öğretmenlik olayı farklı bir şekilde ortaya çıkmıştı. Dağda bayırda kalan köy okullarına gelmek istemeyen öğretmenlerin yerine, o yörede atanamamış öğretmenlerin veya saçma sapan işsiz bırakan bölüm mezunlarının az bir maaşla, 3-5 derse girip, asgari ücret alarak yaşaması için çıkarılmış bir uygulamaydı. Şimdi büyük illerin şehir merkezinde bile bu saçma uygulama var. Ne dağ kaldı ne bayır. Herkesin atanıp rahatlıkla çalışabileceği illerde, ilçelerde asgari ücretli öğretmenler var. Devlet 50 bin TL maaş vereceğine 17 bin TL verip geçiyor. Ne güzel değil mi?”
Güzel gerçekten de hem ne çok güzel, hatta şahane…
Şimdi asgari ücretin de altında bir düzeyde seyreden ücretli öğretmen maaşlarını ödemeyerek daha da güzel bir işe imza atıyor Milli Eğitim Bakanlığı.
Bu durumda tüm eğitim sendikalarının ücretli öğretmenin hakkını aramak için plan yapmaya çoktan başlamış olması gerekiyor. Çünkü unutmamak lazım, bugün eğitimin sarı öküzü olarak ücretli öğretmeni veren yarın ‘O sarı öküzü vermeyecektik’ diye çokça dövünür…
***
Açılacak demiştik, açılıyor!
İnsan memleketinde olanları çok önceden duyuyor haliyle. Bundan yaklaşık bir ay, şöyle bir arşivi taradım da 11 Eylül tarihinde ‘Bu proje hem köylüden hem doğadan yana’ başlıklı yazımda yazmışım Bursa Büyükşehir Belediyesi iştirak şirketi Tarım Peyzaj A.Ş. tarafından Mustafakemalpaşa İlçesi Ovaazatlı mahallesinde Damla Sulama Boru Fabrikası açılacağını.
Biz ne dediysek o, açılacak dedik, açıldı…
İşin şaka kısmı bir yana, tarımın bu şehirde yeniden yeşermesi gerektiğini, bu işin de önemli bir bölümünün doğru sulamadan geçtiğini sora sora, okuya okuya öğrenmiş bir isim olarak yapılan işi son derece kıymetli buluyorum.
Tarım Peyzaj AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Aydın Saldız, Genel Müdür Sedat Akar doğru bir konuya parmak basmışlar.
Recep Altepe döneminde kurutma fabrikası olarak kurulan, ancak işletilmek bir yana atıl kalan fabrika binası kullanılarak hayata geçirilen tesiste günde 72 bobin yuvarlak damla sulama borusu ve 36 bobin yassı damla sulama borusu üretimi hedefleniyor.
Özellikle damla sulama borusu konusunda hibe destekleri yassı sulama borusu konusunda da ekonomik fiyatlarla çiftçinin vahşi sulamadan uzaklaşması, hem suyun hem doğanın korunması, hem de tarım alanlarının daha etkin biçimde işlenmesi gibi ulvi amaçlar var işin içinde.
Hibe destekler konusundaki çalışmaları takip edeceğime yönelik kısmı özellikle vurgulayarak emeği geçenleri tebrik ederim.